
Sağlık Kütüphanesi
Sağlığınızla ilgili merak ettiğiniz soruların yanıtlarını ve sağlıklı bir yaşam için atılması gereken adımları kütüphanemizde bulabilirsiniz.
Hastalıklar
Periferik Nöropati
<p>Periferik nöropati, beyin ve omurilik dışında kalan periferik sistemin hasar görmesiyle ortaya çıkan nörolojik bir hastalıktır. Travma, enfeksiyon, kalıtsal durum ve sistemik hastalıklar gibi çeşitli faktörlerin etkisiyle ortaya çıkar. Merkezi sinir sisteminin dışında kalan sinir sisteminin iletim görevini yerine getirmemesinden kaynaklanan bir durumdur.Yaygın olarak görülen semptomlar arasında kas güçsüzlüğü, denge kaybı el ve ayaklarda uyuşma hissi gibi çeşitli duyu ve hareket bozukluklarına yol açabilir. </p> <h2><strong>Periferik Nöropati Nedir? </strong></h2> <p>Periferik nöropati, periferik sinirlerin zarar görmesi sonucunda gelişen bir hastalıktır. Beyin ve omurilik dışında kalan sinir sistemini etkiler. Buna bağlı olarak hastalarda duyusal, motor ve otonom sistemler üzerinde çeşitli nörolojik şikayetler ortaya çıkabilir. <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/periferik-sinir-sistemi">Periferik sinir sistemi</a> hasar şiddetine bağlı olarak el ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma ve ağrı gibi duyusal bozukluklara sebep olmaktadır. Motor sistemlerinin etkilenmesi durumunda kas güçsüzlüğü ve koordinasyon bozukluğu gibi semptomlar ortaya çıkabilir. Otonom sinir sistemi zarar gördüğünde ise kan basıncında dengesizlik, aşırı terleme ve sindirim gibi problemler meydana gelebilir. </p> <h2><strong>Periferik Nöropati Belirtileri </strong></h2> <p>Periferik nöropati belirtileri genellikle el ve ayaklarda uyuşma, yanma, his kaybı ve karıncalanma gibi semptomlar gösterir. Bununla birlikte kas zayıflığı ve denge sorunları gibi motor fonksiyonlarını etkileyen belirtiler de ortaya çıkabilir. Periferik nöropati semptomları hasar düzeyine ve altta yatan nedene bağlı olarak değişmekle birlikte en yaygın belirtiler aşağıdaki gibidir: </p> <ul> <li>El ve ayaklarda uyuşma, sinirlerin iletim bozukluklarından kaynaklı olarak ortaya çıkar. Dokunma duyusunu etkileyen bu durum, karıncalanma ve batma hissini beraberinde getirir. </li> <li>Sinirlerin aşırı uyarılması sonucunda el ve ayak gibi vücudun farklı noktalarında yanma hissi yaşanabilir. </li> <li>Motor sinirlerini etkileyen periferik nöropati kas zayıflığı belirtisini ortaya çıkarır. Buna bağlı olarak el ve ayaklarda güçsüzlük veya hareket kısıtlılığı gözlemlenebilir. </li> <li>Kas gücünün azalması zamanla kas atrofisinin gelişmesine zemin hazırlayabilir. Özellikle el, ayak ve bacakların alt kısmında görülen bu durum, günlük hayatta hareket kısıtlılığına neden olur. Bunun yanı sıra kas erimesi sonucunda el ve ayaklarda şekil bozukluklarına sebep olabilir. </li> <li>Vücudun hareket ve denge sistemini etkileyen bu rahatsızlık, denge kaybı ve düşme risklerine yol açabilir. </li> <li>Sinirlerin anormal şekilde uyarılması el ve ayaklarda özellikle parmak uçlarında zonklama tarzında bir ağrı hissedilebilir. </li> </ul> <h2><strong>Periferik Nöropati Nedenleri </strong></h2> <p>Periferik nöropati nedenleri temelde sinirlerin işlevini yitirmesine bağlı olmakla birlikte diyabet, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/b12-vitamini-nedir-eksikliginin-belirtileri-nelerdir#:~:text=damarlar%C4%B1%20hastal%C4%B1klar%C4%B1n%C4%B1%20%C3%B6nler-,B12%20Eksikli%C4%9Fi%20Nedir%3F,belirtilere%20neden%20olan%20vitamin%20eksikli%C4%9Fidir.">B12 eksikliği</a> ve tiroid bozuklukları gibi metabolik faktörlerin de etkisiyle gelişir. Bununla birlikte alkol kullanımı, toksin maruziyeti ve kemoterapi gibi toksik ve ilaç kaynaklı meydana gelebilir. Ayrıca travma, otoimmün hastalıklar ve enfeksiyonlar da periferik nöropati için tetikleyici unsurlar arasında yer alır. </p> <h3><strong>Metabolik ve Besinsel Nedenler </strong></h3> <p>Merkezi sinir sistemi vücutta vitamin, mineral ve hormon yetersizliğine bağlı olarak anormal şekilde çalışabilir. Metabolik bir hastalık olan diyabet, kan şekerini yükselterek periferik sinire hasar verebilir. Bununla birlikte B12 eksikliği ve tiroit bozuklukları da nörolojik sistemi olumsuz etkileyerek periferik <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/noropati-nedir">nöropati</a> hastalığına zemin hazırlayabilir. Ayrıca kronik böbrek hastalığının da nörolojik komplikasyonlara neden olma ihtimali vardır. </p> <h4><strong>Diyabet </strong></h4> <p>Diyabet hastalığında kontrolsüz şekilde yükselen kan şeker sinir hücrelerinde hasara yol açarak normal fonksiyonlarını bozar. Özellikle <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/diyabetik-noropati">diyabetik nöropati</a> hastalarının ayaklarında ve alt bacaklarında his kaybı belirtisi gözlemlenir. </p> <h4><strong>B12 eksikliği </strong></h4> <p>Sinir sağlığı için önemli bir bileşen olan B12 vitamininin vücutta yetersiz olması, sinir hücrelerinin hasar görmesine neden olabilir. B12 eksikliği sinir iletimini yavaşlatan bir faktör olup kol ve bacaklarda uyuşmaya, karıncalanmaya ve güçsüzlüğe sebep olur. Genellikle yetersiz beslenme ve emilim problemlerinden kaynaklanan B12 eksikliği uzun süre boyunca tedavi edilmediğinde sinirlerin fonksiyonunu bozar. </p> <h4><strong>Tiroit bozuklukları </strong></h4> <p>Tiroit bezinin dengesiz şekilde çalışması metabolik dengeleri bozarak sinir sağlığını olumsuz etkiler. Özellikle uzun süre tedavi edilmeyen hipotiroidizm, sinir sistemi üzerinde hasarlara sebep olur. Söz konusu rahatsızlık, şişmiş dokulara yol açan sıvı kopmasına sebebiyet vererek sinirler üzerinde baskı oluşturabilir. </p> <h4><strong>Kronik böbrek hastalığı </strong></h4> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/bobrek-yetmezligi-belirtileri-nelerdir-nasil-tedavi-edilir">Kronik böbrek hastalığı</a>, vücutta sıvı ve atık birikmesine neden olur. Biriken toksinler, sinir dokusuna zarar vererek periferik nöropati gelişimine zemin hazırlar. Ayrıca elektrolit dengesizlikleri de sinir fonksiyonlarını olumsuz etkiler ve nöropatik belirtilerin şiddetlenmesine yol açabilir. </p> <h3><strong>Toksik ve İlaç Kaynaklı Nedenler </strong></h3> <p>Toksik ve ilaç kaynaklı nedenler, sinir dokusu üzerinde doğrudan hasara yol açarak nörolojik işlev bozukluklarına yol açabilir. Özellikle antibiyotikler, kemoterapi, aritmi ve gut tedavisinde kulanılan ilaçlar sinir sisteminde toksik etki oluşturabilir. Uzun süreli veya yüksek dozda alınması da çeşitli nörolojik bozukluk belirtilerini ortaya çıkarır. Bunun yanı sıra bazı ağır metaller ve endüstriyel kimyasallara maruz kalan bireyler de periferik nöropati hastalığı için risk grubunda yer alır. </p> <h4><strong>Alkol kullanımı </strong></h4> <p>Sürekli alkol kullanımı, sinir hücreleri üzerinde toksik etkiye sahiptir ve sağlıksız beslenme alışkanlıklarına neden olur. Bunun sonucunda vücutta vitamin emilimi azalır ve alkolik nöropati ortaya çıkar. Aşırı alkol tüketiminden kaynaklanan bu durum, otonom ve duyusal sinirleri etkileyerek denge kaybı ve refleks bozukluklarına yol açabilir. </p> <h4><strong>Kemoterapi </strong></h4> <p>Kanser ve tümör tedavilerinde uygulanan <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/kemoterapi">kemoterapi</a>, hastaların sinir sisteminde toksik bir yan etkiye sebep olabilir. Kemoterapiye bağlı nöropati olarak adlandırılan bu durum, çeşitli duyusal ve motor problemlerle kendini gösterebilir. Bu tür vakalarda hastalarda el ve ayak parmaklarında uyuşma, yanma, karıncalanma ve ağrı gibi semptomlar ortaya çıkar. Bununla birlikte soğuğa ve sıcağa karşı hassasiyet meydana gelebilir. Ayrıca nesneleri kavrama, yürüme ve dengede durma gibi hareketlerde zorluk yaşayabilirler. </p> <h4><strong>Toksin maruziyeti </strong></h4> <p>Toksin maruziyeti çevresel veya mesleki ortamlarda sinir sistemine zarar vererek çeşitli semptomlara yol açar. Özellikle kurşun, cıva ve arsenik gibi ağır metaller periferik nöropati oluşumunu tetikleyebilir. </p> <h4><strong>İlaç yan etkisi </strong></h4> <p>İlaç yan etkisi periferik sinir dokusunda toksisiteye neden olabilir. Bu noktada kemoterapi, kardiyovasküler, psikotropik, antimikrobiyaller ve antikonvülsan ilaçlar sinir dokusunda toksisiteye neden olabilir. Özellikle kronik hastalıklarda uzun süre kullanılan ilaçların düzenli olarak nörolojik etkileri kontrol edilmelidir. </p> <h3><strong>Diğer Nedenler </strong></h3> <p>Periferik nöropatiye neden olabilen diğer faktörler arasında otoimmün hastalıklar, enfeksiyonlar, genetik bozukluklar ve fiziksel travmalar yer alır. Sinir iletimini bozan bu nedenler, nöropatik ağrıdan kas güçsüzlüğüne kadar çeşitli duyusal, motor ve otonom belirtileri ortaya çıkarabilir. </p> <h4><strong>Otoimmün hastalıklar </strong></h4> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/otoimmun-hastaliklar-nelerdir#:~:text=Otoimm%C3%BCn%20hastal%C4%B1klar%2C%20v%C3%BCcudun%20do%C4%9Fal%20savunma,%2C%20ha%C5%9Fimato%2C%20crohn%20ve%20%C3%A7%C3%B6lyakt%C4%B1r.">Otoimmün hastalıklarda</a> bağışıklık sistemi vücudu yabancı bir tehdit olarak algılayarak kendi sinir dokularına saldırabilir. Özellikle Guillain-Barré sendromu, lupus ve kronik inflamatuar demiyelinizan polinöropati (CIDP) sinir hücrelerinde hasara ve çeşitli nörolojik semptomlarla sonuçlanabilir. Bununla birlikte Sjögren sendromu, vaskülit ve romatoid artrit hastalıkları da sinir sisteminde çeşitli komplikasyonlara yol açabilir. </p> <h4><strong>Enfeksiyonlar </strong></h4> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/aids-nedir-hiv-nedir-aids-tedavisi-nasildir">HIV virüsü</a> veya Borrelia burgdorferi gibi bakteriler, sinir sistemini olumsuz yönde etkileyen enfeksiyonel hastalıklardır. Lyme ve zona hastalığı sinirlerde iltihaplanmaya yol açarak uzun süreli ağrılara sebep olabilir. </p> <h4><strong>Genetik hastalıklar </strong></h4> <p>Bazı periferik nöropati vakaları kalıtsal kökenli olabilir ve bir takım genetik hastalıklar etkilidir. Charcot-Marie-Tooth (CMT), amiloidoz ve Fabry hastalığı en yaygın örneklerdir. Genetik geçişli nöropatilerde bireyin sinir yapısında doğuştan gelen bozukluklar bulunur. </p> <h4><strong>Travma </strong></h4> <p>Fiziksel travmalar sinirlere doğrudan etki eder ve yaralanmalara sebep olabilir. Baş bölgesinde şişlik ve sinir sıkışması, his kaybı, ağrı ya da hareket kısıtlılığına yol açabilir. Bu hasarlar genellikle sadece tek bir bölgede meydana gelir ve etkisi uzun süreli ya da kalıcı olabilir. </p> <h2><strong>Periferik Nöropati Tanısı Nasıl Konur? </strong></h2> <p>Periferik nöropati tanısı; nörolojik muayene, elektromiyografi (EMG), sinir iletim testi, kan testi ve gerekli durumlarda MR görüntüleme yöntemleriyle yapılır. Teşhis sürecinde başvurulan tıbbi tanı yöntemleri aşağıdaki gibidir: </p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/tibbi-birimlerimiz/noroloji">Nöroloji</a> alanında yer alan sağlık uzmanı öncelikle hastalık öyküsünü ve belirtileri değerlendirerek nörolojik muayene yapar. Muayene sürecinde sinir fonksiyonları, kas gücü, refleksler ve duyusal algılar detaylı şekilde incelenir. </li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/polinoropati-nedir">Polinöropati</a> şüphelerinde sinirlerin vücuda verdiği tepkiyi ölçmek için elektromiyografi (EMG) yöntemi kullanılır. Bu süreçte cildin üzerine elektrotları yerleştirilir ve kasların dinlenme ve kasılma esnasında ürettiği sinyaller kaydedilir. Periferik nöropati testi olarak uygulanan EMG yönteminde ekranda görülen dalga ve grafikler sinirlerdeki hasarları tespit etmeyi sağlar. </li> <li>Periferik nöropatinin altında yatan nedenleri tespit etmek için kan testleri de uygulanır. Özellikle bağışıklık sistemi sorunlarından kaynaklı enfeksiyonlar, diyabet, vitamin eksiklikleri ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/tiroid-nedir">tiroid</a> bozukluklarda hastadan kan alınarak laboratuvarda analiz yapılır. </li> <li>Kompleks yapıda olan sinir hasarlarını detaylı bir şekilde incelemek için doktor, MRI görüntüleme yöntemine başvurabilir. Sinirlerin ve çevresindeki dokuların üç boyutlu olarak görüntülenmesini sağlayan bu yöntem özellikle sinir sıkışması ve beyin hasarını tespit eder. </li> </ul> <h2><strong>Periferik Nöropati Tedavisi </strong></h2> <p>Periferik nöropati tedavisi altta yatan nedenin tespitine ve semptomların şiddetine göre yapılır. Bu kapsamda diyabet, toksin maruziyeti, vitamin eksiklikleri ve otoimmün hastalıklara yönelik özelleştirilmiş tedavi yöntemleri uygulanır. </p> <h3><strong>Egzersiz ve Destekleyici Yöntemler </strong></h3> <p>Sinir hasarı tedavisi, sinir fonksiyonlarını geliştirmeye yönelik egzersizlerleri içerir. Dengeyi korumak ve düşmeyi önlemek için fizik tedavi yöntemleri uygulanır. Bu noktada haftada üç kez düzenli olarak yürümek; ağrının azaltılmasına, kas gücünün iyileştirilmesine ve kan şekerinin kontrol edilmesine katkıda bulunur. Periferik nöropati egzersizleri arasında esneme, yoga ve yüzme gibi sinirleri olumlu şekilde uyaran hareketler yer alır. Destekleyici yöntemler arasında ise sıcak kompres uygulamaları ve masaj kas spazmlarını hafifletmeyi sağlar. Bununla birlikte akapunktur, ağrı yönetiminde sinir fonksiyonlarının iyileştirilmesinde etkili olabilir. </p> <h3><strong>Medikal ve Destekleyici Yaklaşımlar </strong></h3> <p>Periferik nöropati ağrılarını hafiletmek için doktor tarafından reçete edilen ağrı kesici ilaçlar, Kapsaisin içerikli kremler ve antikonvülzanlar kullanılır. Diyabetik periferik nöropati vakalarında kan şekeri kontrolüne yönelik düzenli olarak takip yapılmalıdır. Vitamin eksikliklerinde ise takviye tedavisi uygulanır. Sinir ağrısını azaltmak için antidepresan gibi farklı ilaçlar reçete edilebilmektedir. Destekleyici yaklaşımlar arasında yer alan ateller, yürüteçler ve bastonlar ise günlük yaşamı kolaylaştırmaya yöneliktir. </p> <h2><strong>Periferik Nöropatinin Komplikasyonları </strong> </h2> <p>Periferik nöropati ileri olgularda denge kaybı, düşme riski ve kalıcı his kaybı görülebilir. Bununla birlikte sinirlerdeki hasar, kas kontrolünü ve vücut koordinasyonunu olumsuz etkileyerek yürümede güçlük yaratabilir. Ayrıca uzun süre tedavi edilmeyen vakalarda ayak yaraları ve ciltte enfeksiyonlar gelişebilir. Tedavisi geciken durumlarda kalıcı his kaybına bağlı olarak uzuv kaybına kadar varan sonuçlar ortaya çıkabilir. </p> <h2><strong>Periferik Nöropatiden Korunmak İçin Neler Yapılmalı? </strong></h2> <p>Periferik nöropatiden korunmak için diyabet yönetimi, düzenli B12 takibi, ayak bakımı ve alkol kullanımı sınırlandırma gibi önleyici adımlar uygulanabilir. Özellikle kronik hastalıklarda düzenli kontrol ve erken tanı büyük önem taşır. Bu noktada periferik nöropatiden korunmak için uygulanması gereken önleyici adımlar şu şekildedir: </p> <ul> <li>Diyabet hastalarında kan şekerinin kontrol altında tutulması için düzenli doktor takibi yapılmalıdır. </li> <li>B12 takibi yaparak eksikliğinde vitamin takviyesi kullanmak sinir hasarının önüne geçer. </li> <li>Alkol tüketimini sınırlandırmak ve kimyasal tehlikeli maddelerden uzak durmak büyük önem taşır. </li> <li>Periferik nöropati ayaklarda hissizlik ve ağrıya neden olduğu için ayak bakımı yapmak gerekir. Bunun için uygun ayakkabı seçimi, ayakların kuru ve temiz tutulması önemlidir. </li> </ul> <h2><strong>Periferik Nöropati ile İlgili Sıkça Sorulan Sorular </strong></h2> <h3><strong>Periferik nöropati kalıcı mıdır? </strong></h3> <p>Periferik nöropati kalıcı olma olasılığı yüksek bir nörolojik hastalıktır. Ancak altında yatan neden ve semptomlara bağlı olarak geçici bir hastalık süreci olabilir. </p> <h3><strong>En sık kimlerde görülür? </strong></h3> <p>Periferik nöropati en sık diyabet hastalarında görülür. Bunun nedeni uzun süre yüksek seyreden kan şekeri seviyelerinin sinir hücrelerine zarar vermesidir. </p> <h3><strong>Evde hangi yöntemlerle hafifletilebilir?</strong> </h3> <p>Periferik nöropati evde zerdeçal, biberiye, adaçayı ve fesleğen gibi iltihap gideri bitkileri tüketerek hafifletilebilir. Bununla birlikte okaliptüs, lavanta ve Hindistan cevizi yağı gibi bitkisel yağları kullanarak semptomları hafifletmek mümkündür. </p> <h3><strong>Geçmeyen uyuşma tehlikeli midir? </strong></h3> <p>Geçmeyen uyuşma ciddi sağlık sorunlarına neden olabileceği için tehlikeli olabilir. Özellikle uzuvlarda uzun süreli uyuşmaya ağrı ve güçsüzlük eşlik ediyorsa doktora başvurulmalıdır.</p> <p> </p>
Waldenström Makroglobulinemisi Nedir? Belirtileri, Nedenleri ve Tedavisi
<p>Waldenström Makroglobulinemisi, kemik iliğinde yer alan lenfoplazmasitlerin kontrolsüz bir şekilde çoğalması sonucu ortaya çıkan kanser türüdür. Beyaz kan hücrelerinin kanserleşmesi ile meydana gelen bu kanser türü, lenfoplazmasitik lenfoma olarak da isimlendirilir. </p> <h2><strong>Waldenström Makroglobulinemisi Nedir?</strong></h2> <p>Waldenström Makroglobulinemisi, vücutta yayılan damar ve lenf bezi ağında gelişen bir kanser çeşididir. Beyaz kan hücrelerinde başlayan bir kanser türüdür ve Hodgkin dışı lenfoma türüdür. Non-Hodgkin hastalığında lenfositler sıra dışı bir şekilde çoğalıp lenfatik sistemin belirli bölgelerinde toplanır. Kanser hücrelerinin ürettiği IgM proteini kanda birikir. Proteinin aşırı üretimi, dolaşım bozukluklarına yol açar.</p> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/lym-nedir">Lenfositerinden</a> köken alan plazmalar, antikor üreten bağ dokusu hücresidir. Beyaz kan ve plazma hücreleri ile benzerlik gösteren anormal hücreler dalak, karaciğer, lenf düğümü ve kemik iliği gibi farklı dokuları etkileyebilir. Bir tür Non-Hodgkin Lenfoma olan Waldenström kanseri, her yaşta ortaya çıkabilir. Bu nadir hastalığın erkeklerde kadınlardan daha fazla görüldüğü belirtilir. </p> <h2><strong>Waldenström Makroglobulinemisinin Nedenleri ve Risk Faktörleri Nelerdir?</strong></h2> <p>Kanser, hücrelerin DNA'sında bazı değişikliklere yol açar. Waldenström Makroglobulinemisi nedenleri ve risk faktörleri şöyle listelenebilir:</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/hepatit-c-nedir-belirtileri-nelerdir">Hepatit C</a> enfeksiyonu ve kanser tedavisi gibi bağışıklık sistemini zayıflatan durumlar</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/romatoid-artrit-iltihapli-romatizma-hastaligi-nedir">Romatoid artrit</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kelebek-hastaligi-lupus-nedir-belirtileri-nelerdir">lupus</a> gibi bağışıklık sistemi bozuklukları</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/aids-nedir-hiv-nedir-aids-tedavisi-nasildir">AIDS virüsü</a></li> <li>60 yaş ve üzerinde olmak</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/bakteriyel-enfeksiyon-nedir">Bakteriyel enfeksiyonlar</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/colyak-hastaligi-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">Çölyak hastalığı</a></li> <li>Genetik yatkınlık. </li> </ul> <h3><strong>Genetik ve kalıtsal etkenler</strong></h3> <p>Waldenström hastalığı genetik mi, sorusu, aile geçmişinde B hücreli lenfoma türü veya Makroglobulinemisi gibi hastalık bulunan kişilerin yatkınlığının fazla olduğu yönünde yanıtlanabilir. Aile geçmişinde Waldenström Makroglobulinemisi olan kişilerin yakalanma olasılığı daha fazladır. Birinci ve ikinci derece akrabalarında <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/multipl-miyelom-nedir">multiple miyelom</a> ve kronik lenfositik lösemi olan kişiler, risk altındadır.</p> <h3><strong>Bağışıklık sistemi bozuklukları</strong></h3> <p>Waldenström Makroglobulinemisi hastalığı, bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz etkiler yaratır. Yüksek miktarda IgM proteini üretimi, normal antikorları azaltıp enfeksiyona karşı duyarlılığı artırır. Kemik iliğinde biriken kanser hücreleri, bağışıklık sistemini zayıflatır. Lenf düğümleri ile dalak gibi organlarda oluşması ise, organların şişmesine yol açabilir. Bağışıklık sisteminin kendi sinirlerine saldırması sonucu periferik nöropati gibi sinir sistemi sorunlar ortaya çıkabilir. </p> <h3><strong>Yaş ve cinsiyet etkisi</strong></h3> <p>Waldenström Makroglobulinemisi kanser türü, genellikle 60 yaş üstü erkeklerde tespit edilebilir. Bu hastalığı etkileyen genlerdeki mutasyonlar, erkelerde daha sık etkilenir. Bu durum, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/lenfoma-belirtileri-ve-tedavisi">lenf kanseri</a> türü olan Waldenström Makroglobulinemisi'nin erkeklerin kadınlara göre daha fazla risk altında olduğunu gösterir. </p> <h2><strong>Waldenström Makroglobulinemisi Belirtielri Nelerdir?</strong></h2> <p>Genellikle boyun, koltuk altı ve kasık gibi <a href="http://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/lenf-dugumu-lenf-bezi-lenf-nodu-nedir">lenf düğümlerinin</a> bulunduğu bölgelerde görülür. IgM proteinin artışı, kanın kalınlaşmasını sağlayıp Makroglobulinemisi kanserine işaret edebilir. El, bacak ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, lenf bezlerinin şişmesi, anemi ve eklem ağrısı gibi birçok semptom ortaya çıkabilir. Bazı</p> <p>Waldenström hastalığı belirtileri aşağıdaki gibi açıklanabilir:</p> <ul> <li>İstenmeyen kilo kaybı</li> <li>Gece terlemesi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/nefes-darligi-neden-olur-nefes-darligi-nasil-gecer">Nefes darlığı</a></li> <li>Yüksek ateş</li> <li>Cilt kaşıntısı</li> <li>Kalıcı yorgunluk</li> <li>Şişen lenf düğümleri</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/bas-agrisi-nasil-gecer-bas-agrisina-ne-iyi-gelir">Baş ağrısı</a></li> <li>Burun ve diş eti kanaması</li> <li>Vücudun bazı bölgelerinde ortaya çıkan morluklar</li> <li>Böbrek hasarı</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/karaciger-buyumesi">Karaciğer büyümesi</a></li> </ul> <h3><strong>Aşırı IgM üretimi</strong></h3> <p>Aşırı <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/ig-nedir">IgM proteini</a> üretimi, Waldenström Makroglobulinemisi semptomlarının ortaya çıkmasına neden olabilir. Aşırı derecede artan protein hiperviskozite sendromunu doğurur. Kanın kalınlaşması olarak adlandırılan bu durum, organlara yeterli oksijen taşınmamasını ifade edip kişilere baş dönmesi, bulanık görme ve kulak çınlaması yaşatabilir. Burun ve diş eti gibi bölgelerde kanama eğilimini artırabilir. Soğukta el ve ayaklarda beyazlama, morarma ve ağrı gibi sorunlar olabilir. </p> <h3><strong>Yorgunluk, kilo kaybı ve gece terlemeleri</strong></h3> <p>Waldenström Makroglobulinemisi kanserinin ilk belirtileri, nonspesifik türündedir. Başka hastalıklarla karıştırılabilir. Kemik iliğinde anormal hücre artışı görülmesi, kırmızı kan hücrelerinin baskılanması ile yorgunluğa, iştahsızlığa ve kilo kaybına neden olabilir. Bağışıklık sistemini olumsuz yönde etkileyen bu hastalık, hastanın ateşini çıkarıp gece terlemesi yaşatabilir. </p> <h3><strong>Görme bozukluğu ve nörolojik şikayetler</strong></h3> <p>IgM proteininin artışı, sinir sistemi üzerinde bazı sorunlar yaratabilir. Sinir hücrelerini etkileyen bu artış, el ve ayakta uyuşma ile ağrı gibi belirtiler sonucu periferik nöropatiye neden olabilir. Nörolojik semptomlar arasında; soğuk ve yanma hissi ile kas güçsüzlüğü de yer alabilir. Kanın kalınlaşması, beyne yeterince oksijen gitmesini engelleyerek baş dönmesi, konsantrasyon bozukluğu ve zihinsel bulanıklık gibi durumları ortaya çıkarabilir. Waldenström Makroglobulinemisi, retina damarlarının işlevini bozarak bulanık görmeye neden olabilir. Kan dolaşımında meydana gelen anormallikler ise, gece görüşünü bozabilir.</p> <h3><strong>Lenf bezi ve karaciğerde büyüme</strong></h3> <p>Bağışıklık sistemini zayıflatan hastalık, B lenfositlerinin çoğalması sonucu lenf bezlerinde şişlik ile dalağın büyümesine neden olabilir. Karın şişliği ve ağrısı ile birlikte yorgunluk, kaşıntı, döküntü ve kızarıklık gibi belirtiler görülebilir. Waldenström Makroglobulinemisi kanser hücrelerinin karaciğerde toplanması, bu organın büyümesini sağlayabilir. Bu durum, karnın sağ üst kısmında dolgunluk hissi ile ağrıya yol açabilir. Hasta iştahsızlık, kilo kaybı, bulantı ve ciltte <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/sarilik-belirtileri-nedir">sarılık</a> gibi olumsuzluklar yaşayabilir. </p> <h2><strong>Waldenström Makroglobulinemisi Nasıl Teşhis Edilir?</strong></h2> <p>Doğru tedavi için tanı sürecinin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekir. Waldenström hastalığı tanısı için klinik değerlendirme yapılarak kanama eğilimi, büyümüş lenf düğümleri, dalak ve karaciğer büyümesi ve nörolojik pek çok semptoma bakılır.</p> <p>Kan testlerinde hemogram ve IgM seviyesi gibi birçok unsur incelenir. Serum protein elektroforezi ile immunoglobulin türlerinde oluşan artış ve azalma gözlemlenir. Genetik testler ile MYD88 L265P ve CXCR4 mutasyonlar doğrulanır. PET, <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/emar-mr-manyetik-rezonans-goruntuleme-nedir">MRI</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/bilgisayarli-tomografi-nedir-neden-ve-nasil-cekilir">BT</a> görüntüleme yöntemlerini kullanan hekimler, hastalığın diğer organları etkileyip etkilemediğini saptar. Kemik iliği biyopsisi ile lenf düğümünün bir kısmı ya da tamamı çıkarılıp incelenerek hastalığın evresi belirlenir. </p> <h3><strong>Kan Testleri</strong></h3> <p>Kan testleri, Waldenström Makroglobulinemisi hastalığının tanı sürecinde kritik bir öneme sahiptir. Kırmızı ve beyaz kan hücreleri ile trombosit, IgM ile karaciğer ve böbrek fonksiyonları incelenir. Beta-2 Mikroglobulin testi ile Waldenström Makroglobulinemisi prognoz ve evresi hakkında bilgi elde edilir. Hücre yıkımını gösteren <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/ldh-laktat-dehidrogenaz-nedir-ldh-yuksekligi-dusuklugunu-nedenleri-nelerdir">LDH</a> ise, tümör aktivitesinin işaretidir. </p> <h3><strong>Kemik İliği Biyopsisi</strong></h3> <p>Waldenström kemik iliği biyopsisi, lenfoplazmasitik hücrelerin varlığı ve yoğunluğunu belirler. Genellikle, lokal anestezi altında yapılan bu işlem, retikülin lifler ve plazma hücrelerinin artışı ile IgM monoklonal hücreleri inceler. Biyopsi, Waldenström hastalığının diğer B hücreli lenfomalardan ayırt edilmesini sağlar. </p> <h3><strong>Görüntüleme ve diğer laboratuvar testleri</strong></h3> <p>Waldenström kan testleri ile birlikte görüntüleme ve diğer laboratuvar tetkikleri de hastalığa uygun tedavinin saptanmasında belirleyici olur. BT, lenf düğümleri ile karaciğer ve dalak büyüklüğünü test eder. MRI, nörolojik belirtilerin varlığını inceler. PET, hastalığın diğer lenfoma türlerinden ayrılmasında önemlidir. CT taraması, Waldenström kanserinin yayılımını kontrol eder. Uzmanlar, Lomber ponksiyon ile omurilik sıvısından alınan örnekte kanserli hücre olup olmadığına bakar. </p> <h2><strong>Waldenström Makroglobulinemisi Nasıl Tedavi Edilir?</strong></h2> <p>Uzman hekimler, hastanın genel sağlığını ve hastalığın seyrini inceleyerek uygun bir tedavi planı oluşturur. Amaç, hastalığın belirtilerini azaltıp ilerlemesini durdurmak ve hastanın hayat kalitesini yükseltmek olur. Waldenström tedavisinde kullanılan yöntemler şu şekilde açıklanabilir:</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/immunoterapi-nedir">İmmünoterapi</a>: Rituximab adlı ilaç ile kanserli hücrelerin yok edilmesi sağlanır. Genellikle, diğer tedavi yöntemleri ile kullanılıp ilk evre ve nükseden hastalarda etkili olabilir. </li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/kemoterapi">Kemoterapi</a>: Klorambusil, Bendamustin ve Fludurabin isimli ilaçlar, kanserleşen hücrelere zarar vererek hastalığın ilerlemesini yavaşlatır. Rituximab ile birlikte kullanılan kemoterapi, uzun süreli bir remisyona neden olabilir.</li> <li>Hedefe Yönelik Tedaviler: BTK inhibitörleri, hücrelerin büyümesini durdurup hastalığın ilerlemesini engelleyebilir. Bu işlem, klasik kemoterapilere göre daha az yan etkiye sahiptir. Venetoklaks ilacı, BCL-2 proteinini hedef alıp kanser hücrelerinin yok olmasına yol açabilir. </li> <li>Plazmaferez: Kanda aşırı miktarda biriken IgM proteininin temizlenmesini sağlar. Semptomları hızlı bir biçimde hafifletip hastalara geçici bir rahatlama yaşatabilir.</li> <li>Kök Hücre Nakli: Genellikle, genç hastalar ile diğer tedavilere yanıt vermeyen kişilere uygulanır. Allojenik ve otojenik olmak üzere iki çeşit nakil mevcuttur. Hastanın kendisinden ya da donörden alınan kök hücreler hastaya nakledilir. Bu işlemde anormal hücrelerin sağlıklı kök hücreler ile yer değiştirmesi hedeflenir.</li> </ul> <h3><strong>Gözlem ve aktif izlem stratejisi</strong></h3> <p>Waldenström hastaları semptom göstermediği taktirde, düzenli klinik kontrol ve kan testleri ile izlenebilir. Belirtiler tespit edildikten sonra tedavi süreci oluşturulabilir. Aktif izlem stratejisi ise, semptomlar gelişene kadar tedaviyi ertelemeyi içerebilir. Hasta, periyodik aralıklarla tetkik yaptırır. Hekimler, progresif yorgunluk ve kilo kaybı ile şişlik ve enfeksiyon gibi belirtileri inceleyebilir. Hiperviskozite gelişmesini tespit edebilir. Kırmızı ve beyaz kan hücreleri ile trombosit seviyelerinin düşmesi, tedavi sürecine başlamayı gerektirir.</p> <h3><strong>Kemoterapi ve immünoterapi</strong></h3> <p>Waldenström kanserinde uygulanan kemoterapi tedavisi, biyolojik bir tedavi ve radyoterapi ile birlikte gerçekleştirilir. Kullanılan ilacın türü ve dozajı, kanserin evresine bağlı olarak belirlenir. Damar ve ağız yoluyla alabileceğiniz kemoterapi ilaçlarının süresi, hastalığın seyrine göre değişiklik gösterir. Kemoterapi, immünoterapi ile kombine edilerek etkili bir süreç sunar. İmmunoterapi tedavisi ise Rituximab ilacının B hücrelerinde bulunan CD20 proteini ile etkileşime girerek kanserli hücrelerin azaltılmasını sağlar. </p> <h3><strong>Hedefe yönelik tedaviler ve yeni nesil ilaçlar</strong></h3> <p>Hedefe yönelik tedaviler, MYD88 L265P ve CXCR4 mutasyonlarını hedef alıp spesifik bir süreç yaratır. İbrutinib, BTK isimli enzimi yavaşlatabilir veya kanser hücrelerinin büyümesini durdurabilir. MYD88 mutasyonu taşıyan hastalarda etkili sonuçlar verebilir. Proteazom inhibitörleri, tümör hücrelerini öldürüp hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir. Bağışıklık sistemine etki eden İmmunomodulatuar ajanlar, Waldenström lenfoma türünde yaygın olarak kullanılır. </p> <h3><strong>Otolog kök hücre nakli</strong></h3> <p>Otolog kök hücre nakli, hastanın kendi kök hücreleri ile yapılan bir tedavi türüdür. Kök hücreler, özel cihazlar ile hastanın kemik iliğinden alınır. Yüksek dozda kemoterapi ve radyoterapi ile kanserli hücreler temizlenir. Toplanan hücreler, hastaya damar yoluyla verilir. Nakil sonrası, hastanın bağışıklık sistemi güçlendirilir. Bu tedavi, hastalığın remisyona girmesine destek olabilir. </p> <h2><strong>Waldenström Makroglobulinemisi'nde Hastalığın Seyri ve Yaşam Kalitesi</strong></h2> <p>Waldenström Makroglobulinemisi hastalığının takip süreci, kan ve görüntüleme testlerinin düzenli bir şekilde yapılmasıyla gerçekleştirilir. Prognoz, hastalığın yavaş ilerlemesi ve hastaların semptomsuz uzun süre yaşaması anlamına gelir. Waldenström Makroglobulinemisi yaşam süresi, hastanın hemoglobin düzeyi ve trombosit sayısı ile erken teşhis ve uygun tedavi planına göre değişiklik gösterir. </p> <h3><strong>Uzun süreli takip ve kontroller</strong></h3> <p>Genellikle, yavaş ilerleyen bir kanser türü olan Non-Hodgkin Lenfoma: Waldenström Makroglobulinemisi, detaylı bir takip ve tedavi süreci gerektirir. Periyodik aralıklarla kan testleri ve görüntüleme teknikleri ile birlikte serum protein elektroforezi, immünofiksasyon, LDH ve ürik asit seviyelerini ölçen ek testler de yapılabilir. Hastalar, <a href="https://www.memorial.com.tr/tibbi-birimlerimiz/hematoloji">hematoloji</a> alanında uzman hekimler tarafından uzun süre ve düzenli bir şekilde takip edilir. </p> <h3><strong>Hastalıkla yaşamak: Diyet, Egzersiz, Psikolojik Destek</strong></h3> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/lenfoma-tedavinizi-dogru-beslenerek-destekleyebilirsiniz">Lenfoma ve beslenme</a> ilişkisi oldukça önemlidir. Sağlıklı ve dengeli bir diyet önerilir. Vücudun ihtiyaç duyduğu besinler tüketilir. Egzersiz, hastanın durumuna göre belirlenir. Yorgunluk ve halsizliği azaltıp hastanın genel sağlık durumuna göre etki edebilir. Hastalar, destek grubuna katılarak duygusal teşvik elde edebilir. Terapi alıp kaygı ve depresyon gibi sorunlar ile başa çıkabilir. Waldenström Makroglobulinemisi hastaları, düzenli beslenme ve egzersiz ile psikolojik destek alarak süreci kolay bir şekilde atlatabilir. </p> <h3><strong>Komplikasyonlar ve yan etkiler</strong></h3> <p>Waldenström Makroglobulinemisi hastalığının yaygın komplikasyonları arasında, zayıflamış bir bağışıklık sistemi yer alır. <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/ishale-ne-iyi-gelir">İshal</a>, yorgunluk, yüksek ateş ve kas ağrısı gibi birçok olumsuz etkisi mevcuttur. Böbrek ve karaciğer hastalıkları, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/noropati-nedir">nöropati</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kalp-yetmezligi-nedir-nasil-tedavi-edilir">kalp yetmezliği</a> oluşturup enfeksiyon ve depresyon riskini artırabilir. Kemoterapi ve radyoterapi tedavileri, geçici veya kalıcı infertiliteye sebep olabilir. </p> <h2><strong>Waldenström Makroglobulinemisi ile İlgili Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Waldenström makroglobulinemisi bulaşıcı mıdır?</strong></h3> <p>Waldenström Makroglobulinemisi hastalığı, bulaşıcı olmamakla birlikte genetik değişiklik ve çevresel etkenlerden dolayı meydana gelebilir. </p> <h3><strong>Her IgM yüksekliği Waldenström anlamına mı gelir?</strong></h3> <p>Her IgM yüksekliği, farklı hastalıkların göstergesi olabilir. Hepatit ve tüberküloz gibi kronik enfeksiyonlardan kaynaklanabilir. Otoimmün ve karaciğer hastalıkları, alerjiler ile kanser türlerinin nedeni olabilir. </p> <h3><strong>Bu hastalık tamamen iyileşir mi?</strong></h3> <p>Bu hastalığın tamamen iyileşmesi, tedavi planı ile hastalığın seyrine göre değişir. Belirtiler azaltılarak hastaların durumuna olumlu katkıda bulunulur. </p> <h3><strong>Diğer lenfoma türlerinden farkı nedir?</strong></h3> <p>Waldenström Makroglobulinemisi hastalığının diğer lenfoma türlerinden farkı, hücre tipi ve antikor üretimidir. Daha az agresif olan bu kanser, yavaş bir ilerleme seyreder. Sağlıklı kan hücrelerinin eksikliğine yol açar. </p>
Charcot Marie Tooth Hastalığı
<p>Charcot marie tooth hastalığı, perifirik sinirler ila alakalı olarak ortaya çıkan, genetik kaynaklı kalıtsal bir hastalıktır. Diğer bir ismi ile CMT hastalığı olarak da adlandırılır. Beyin ve omurilik tarafından kaslara bazı sinyaller gönderen yapılar vardır. Aynı zamanda beyne ve omuriliğe de farklı bölgelerden sinyaller gider. Bu sinirlerin zarar görmesi halinde ise charcot hastalığı ortaya çıkar. Genetik hastalıklar arasında yer alır.</p> <h2><strong>Charcot-Marie-Tooth Hastalığı Nedir?</strong></h2> <p>Charcot marie tooth hastalığı, genlerde ortaya çıkan mutasyon sonucu ayak, bacak, kol ve eller ile ilişkili periferik sinirleri etkileyen genetik, kalıtsal bir hastalıktır. Motor ve duygusal nöropati yani HMSN olarak da bilinir. </p> <p>1886 senesinde, üç farklı doktorun birlikte keşfettiği bir hastalık türüdür. Hastalığın ismi de bu doktorların isminden gelir. Charcot marie sendromu oldukça yavaş bir şekilde ilerler. Bu nedenle de küçük yaşlarda charcot marie tooth hastalığını fark etmek zor olabilir. Fakat ebeveynlerinde bu hastalığa sahip birisi olan çocuklar için <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/genetik-testi-nedir">genetik test</a> uygulanması mümkündür.</p> <h2><strong>Charcot-Marie-Tooth Hastalığı Türleri Nelerdir?</strong></h2> <p>CMT tipleri, 5 farklı şekilde bilinir. CMT 1; en yaygın görülen charcot marie tooth tipi olarak bilinir. Sinirlerin korunmasını sağlayan miyelin isimli bir yapı vardır. Miyelin, sinirlerin iletilmesini sağlayan bir tabaka olarak da bilinir. Miyelinin zarar görmesi ile birlikte sinir sinyalleri daha yavaş bir şekilde iletilmeye başlar. Bu durum, kasların zayıflamasına neden olur. Aynı zamanda işitme kaybına yol açma riski de vardır.</p> <p>CMT 2 ise; aksonlarda meydana gelen bozukluklar nedeni ile oluşur. Aksonlar, sinir sisteminin en önemli ve birincil iletim hatlarıdır. CMT1'den daha az şiddetli bir tiptir. Kas zayıflığına neden olur. Bunun haricinde ise bölgesel olarak his kaybı yaşanmasına neden olma ihtimali de bulunur.</p> <p>Hastalığın diğer bir tipi ise CMT 3 olarak bilinir. CMT 3, dejerine sottas hastalığı olarak da adlandırılır. Genellikle çocukluk döneminin başlarında ortaya çıkar. Nadir rastlanan bir CMT tipidir. Fakat oldukça ciddi ve tehlikeli bir tiptir. Miyelin hasarı maksimum seviyededir. Sinir sinyallerinin iletimi oldukça yavaştır. Nörolojik hastalıkların oluşmasına neden olur.</p> <p>Hastalığın bilinen 4. türü ise CMT 4'tür. CMT 4, çocukluk döneminde belirti göstermeye başlar. Genetik mutasyonlara bağlı olarak ortaya çıkar. Diğer türlerde olduğu gibi kas zayıflığına yol açar. İşitme kaybına da neden olabilir.</p> <p>Son tip ise CMT X olarak adlandırılır. Genetik mutasyona bağlı olarak ortaya çıkar. X'e bağlı CMT ismi ile de bilinir. Hem kadınlarda hem de erkeklerde charcot marie tooth hastalığı görülebilir. CMT X'te ise ortaya çıkan belirtiler, erkeklerde daha şiddetli bir şekilde hissedilir.</p> <h2><strong>Charcot-Marie-Tooth Hastalığı Neden Olur?</strong></h2> <p>Charcot-Marie-Tooth hastalığı genetik bir hastalıktır. Periferik sinirlerin gelişiminden sorumlu genlerdeki mutasyon nedeniyle sinirler zamanla hasar görür. </p> <h2><strong>Charcot-Marie-Tooth Hastalığı Belirtileri Nelerdir? </strong></h2> <p>Charcot marie tooth belirtileri genellikle her hastada farklı bir şekilde ortaya çıkar. Hastalığa dair belirtiler, kişi ergenlik dönemine girmeden önce kendisini göstermeye başlar.</p> <p>CMT belirtileri arasında en sık rastlanan durumlar ise şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Ayakları kaldırırken ayağın ya da ayak parmaklarının öne doğru eğilmesi</li> <li>Alt bacak bölgesinde güçsüzlük</li> <li>Denge kaybı</li> <li>Küçük çocukların yaşıtlarına göre daha sakar olması</li> <li>Yürümeye geç başlamak (nadir bir belirtidir)</li> <li>Yavaş adımlar ile yürümeye başlamak</li> <li>Kas güçsüzlüğü</li> <li>Ayaklarda şekil bozukluğu</li> <li>Yürüme bozukluğu (aksama, yürürken düşme vb.)</li> <li>Düz tabanlık</li> <li>Ayak kemerinin çok yüksek ve belirgin olması</li> <li>Ayak parmaklarında kıvrımlı görünüm (çekiç parmak)</li> <li>Kollarda ve ayaklarda his kaybı</li> <li>Kan dolaşımı zayıflığı ve kan dolaşımı zayıflığına bağlı olarak ortaya çıkan el ya da ayaklarda soğukluk</li> </ul> <p>Charcot marie tooth hastalığı belirtileri arasında nadiren de olsa el ve ayaklarda durdurulamayan titremeler yer alır. Aynı zamanda hastalığın ilerleyen dönemlerinde skolyoz hastalığının görülme riski de bulunur. Bunların haricinde ise kas erimesi gibi belirtilerin görülme ihtimali vardır.</p> <h2><strong>Charcot-Marie-Tooth Hastalığı Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir?</strong></h2> <p>Hastalara charcot marie tooth tanısı konulabilmesi için ilk olarak kişiler fiziki muayeneden geçer. Kişilerde ortaya çıkan bu hastalık belirtileri neticesinde, şikayetler doktora bildirilir. Daha küçük yaşlardaki çocuklarda charcot marie tooth hastalığına dair konulabilmesi için ise genetik testler uygulanabilir.</p> <p>Muayene esnasında hastaya bazı sorular sorulur. İlk olarak hangi belirtilerin başladığı hakkında bilgi edinilir. Daha sonrasında ise belirtilerin ne zaman başladığı ve belirtilerin şiddeti sorulur. En son olarak da kişinin aile bireylerinde charcot marie tooth hastalığı olup olmadığı öğrenilir. </p> <p>Muayene esnasında kas güçsüzlüğü olup olmadığı kontrol edilir. Ayaklarda kemer oluşumu ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/duztabanlik-nedir-belirtileri-nelerdir">düz tabanlık</a> problemi olup olmadığı incelenir. Kişinin refleksleri kontrol edilir. Fiziksel muayene genellikle yeterlidir. Fakat hastaya kesin bir şekilde CMT tanısı konulabilmesi adına bazı tetkikler uygulanır. </p> <p>Bu tetkiklerin uygulanabilmesi için hastalar, nörologlara yönlendirilir. İlk olarak sinir iletim testi yapılır. Vücuda elektrokot yerleştirilir. Böylelikle vücuda düşük dozda elektrik verilir. Böylelikle sinir iletiminin hızı tespit edilir. </p> <p>Daha sonrasında ise <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/elektromiyografi-emg-nedir">elektromiyografi (emg)</a> ile kaslar kontrol edilir. Yine hastanın vücuduna elektrokot yerleştirilir ve elektrik verilir. Bu işlem ile sinir iletim testi, vücudun farklı bölgelerinde uygulanır. CMT tanı testleri yardımı ile de kişilere tanı konulması mümkündür. Diğer bir yöntem dahilinde ise genetik test CMT tanısı konulmasına olanak sağlar.</p> <p>Hamile bireyler, çocuklarında bu hastalığın ortaya çıkıp çıkmayacağı konusunda bilgi edinebilir. Kişinin kendisinde ya da farklı aile bireylerince charcot marie tooth hastalığı varsa bebekte olma ihtimali de yüksektir. Bu nedenle de hamilelik dönemindeki bireyler, <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/prenatal-tarama-ve-tani-testleri-nedir">prenatal tanı testi</a> yardımı ile bebeklerindeki bazı <a href="http://www.memorial.com.tr/hastaliklar/genetik-hastaliklar-nelerdir">genetik hastalıkları</a> öğrenebilir.</p> <h2><strong>Charcot-Marie-Tooth Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?</strong></h2> <p>Charcot marie tooth hastalığı tedavisi için semptomları hafifletici yöntemlere başvurulur. Kişide görülen belirtilere ve belirtilerin şiddetine bağlı olarak farklı yöntemlere başvurulur. Ortez kullanımı bu süreçte uygulanabilecek en etkili yöntemler arasında yer alır. </p> <p>Charcot marie tooth, <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/fizyoterapi-nedir">fizyoterapi</a> ile de hafifletilebilir. Kişinin yürüme problemleri şiddetli ise ya da denge kaybı varsa fizyoterapiye ek olarak yardımcı ürünlerin kullanımına da başvurulur. Ortopedik destekler sayesinde kişinin ağrılarında hafifleme meydana gelir. Aynı zamanda düşme problemlerinin de azaltılmasına katkı sağlanır. </p> <p>Kişinin yaşam kalitesini artırmak adına yürüme yardımcıları önerilir. Kişinin tedavi sürecinde, fizyoterapist tarafından önerilen egzersizleri uygulaması oldukça önemlidir. CMT hastalığında egzersiz yapmak, kasların kuvvetlenmesine destek olur. </p> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/yuksek-tibial-osteotomi-ameliyati-nedir">Osteotomi</a> yöntemine başvurularak düz tabanlık probleminin önüne geçilmesi de mümkündür. Ayak şeklinin düzeltilebilmesi için ise artrodez yöntemine başvurulabilir. </p> <h2><strong>Charcot-Marie-Tooth Hastalığı ile Yaşam</strong></h2> <p>Charcot-Marie-Tooth hastalığı ile yaşamak, kişinin günlük hayatını zorlayabilir. Denge kaybı, his kaybı, yürüme problemleri ve diğer belirtiler; hastaların işe gidip gelmesini, okul hayatını ve diğer birçok günlük işini etkiler. </p> <p>Özellikle çocukluk dönemindeki kişiler için çok daha zorlayıcı bir durumdur. CMT ile yaşamak, duygusal olarak zorlayıcı ve yıpratıcı bir süreçten geçilmesine neden olur. Süreci daha hafif bir şekilde atlatabilmek için ise psikolojik destek alınması etkili olur.</p> <p>Araba kullanmak gibi aktiviteler, charcot marie tooth hastalığına sahip olan kişiler için zor olabilir. Bu nedenle de kas güçlendirici egzersizler yapılması önerilir. </p> <h2><strong>Charcot-Marie-Tooth Hastalığı ve Genetik İlişkisi</strong></h2> <p>Charcot marie tooth genetik bir hastalık olarak bilinir. Hastalık, kişinin ebeveynlerinden aktarılır. Bu aktarım ise CMT tipine göre değişkenlik gösterir. Aile bireylerinde X'e bağlı CMT hastalığı varsa erkek çocukta ortaya çıkacak belirtiler şiddetli olabilir. Aynı zamanda CMT belirtilerinin daha erken ortaya çıkma ihtimali de söz konusudur.</p> <p>Genetik aktarıma bağlı olarak görülen hastalıklarda aile öyküsü önemlidir. Kişiler öncelikle gen testi yaptırmalıdır. Kendisinden çocuğa geçebilecek olan hastalıklar bu şekilde belirlenebilir. Hamilelik sürecinde de bazı testler uygulanarak bebeğin sağlık durumu hakkında bilgi sahibi olunması mümkündür. </p> <p>Bazı durumlarda ise ailede herhangi bir belirti olmaz. Aile bireylerinde charcot marie tooth hastalığı saptanmaz. Fakat çocuklarında bu hastalık görülebilir. CMT, genlerde meydana gelen mutasyon sonucunda sadece çocukta ortaya çıkabilir. </p> <p>Bu hastalık genellikle otozomal dominant CMT olarak görülür. Otozomal dominant geçişli CMT, aile bireylerinin her birinden mutasyonlu genin çocuğa aktarılmasıdır. Hastalığın genetik temelini oluşturan diğer bir durum ise otozomol resesif CMT'dir. Resesif CMT ise çekingen genler sayesinde ortaya çıkar.</p> <h2><strong>Charcot-Marie-Tooth Hastalığı ile İlgili Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Charcot-Marie-Tooth hastalığı tamamen iyileşir mi?</strong></h3> <p>Charcot marie tooth hastalığı tamamen iyileşmez. Hastalığın kesin bir tedavisi yoktur. Bu nedenle semptomlar hafifletilir. Düz tabanlık, ayak şekil bozuklukları ve ayak kemeri gibi durumlar tedavi edilir. Kişiye fizyoterapi önerilir. Egzersizler sayesinde belirtiler hafifler.</p> <h3><strong>Charcot-Marie-Tooth ilerleyici midir?</strong></h3> <p>Evet, charcot marie tooth hastalığı ilerleyici olabilir. Kişinin ilk başlarda ortaya çıkan belirtileri göz ardı etmesi, ilerleyen süreçte belirtilerin şiddetlenmesine neden olur. Hastalığın tedavisi olmasa dahi erken tanı önemlidir. Böylelikle belirtiler hafifken egzersizlere başlanır. Aksi takdirde <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kas-agrisina-ne-iyi-gelir">kas ağrıları</a>, hissizlik vb. belirtilerin şiddeti artış gösterir.</p> <h3><strong>Charcot-Marie-Tooth çocuklarda görülür mü?</strong></h3> <p>Evet, charcot marie tooth hastalığı çocuklarda görülür. Bazı durumlarda erken çocukluk döneminde belirtiler görülmeye başlar. Bu durum CMT tipi ile alakalı olarak ortaya çıkar.</p> <h3><strong>Charcot-Marie-Tooth yaşam süresini etkiler mi?</strong></h3> <p>Hayır, charcot marie tooth hastalığı yaşam süresini etkilemez. Fakat yaşam kalitesini etkiler. Kişiler, bir süre sonra bu hastalığa alışır. Böylelikle normal hayatlarına devam eder.</p>
Trikomoniyaz Nedir? Belirtileri, Nedenleri ve Tedavisi
<p>Trikomoniyaz, cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon hastalığıdır. Trichomonas vaginalis adlı protozoanın neden olduğu bu enfeksiyon sperm ya da vajina akıntısı gibi sıvılarla bulaştığı bilinen bir parazitik bir hastalıktır. Kadınlarda kötü kokulu vajinal akıntıya, genital kaşıntıya ve ağrılı idrara çıkmaya neden olabilir.Tedavi edilebilir bir hastalık olmasına rağmen ihmal edilirse enfeksiyon vücuda yayılarak ölüm riski oluşturabilir. Bu süreçte hastalık şüphesi olan kişilerin vakit kaybetmeden en yakın sağlık kuruşuna giderek muayene olması önerilir.</p> <h2><strong>Trikomoniyaz Nedir?</strong></h2> <p>Trikomoniyaz, Trichomonas vaginalis parazitinin neden olduğu, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Bu parazit kadınlarda rahim ağzına ya da vajina içine, erkeklerde ise penis bölümüne yerleşerek enfeksiyona sebep olur. Yayılma hızı fazla olan bu parazit, kişinin cinsel organına yerleştirdikten sonra uzun bir süre belirti de vermeyebilir. Trikomoniyaz enfeksiyonu fark edildiğinde tedavi edilmezse HIV gibi farklı virütik hastalıkların riskini de yükseltir. Özellikle hamilelik sonrası bebeğe de doğum sırasında geçebilen bir rahatsızlık olması, parazitin ne kadar tehlikeli olduğunu destekler niteliktedir. </p> <h2><strong>Trikomoniyaz Belirtileri Nelerdir?</strong></h2> <p>Trikomoniyaz hastalığının toplumda hızlı yayılmasının ana sebebi belirtisiz uzun bir süre devam etmesidir. Genelde bulaşı gerçekleştiğinde 5-28 gün arasında semptomlar ortaya çıkabilir. Ancak belirti vermeden önce kadın ya da erkek cinsel partnerine hastalığı geçirebilir. Bazı kişilerde hastalık hiç belirti vermeyebilir, tesadüfen bir jinekoloji kontrolünde doktor tarafından şüphelenilebilir. Kadınlarda belirtiler daha fazla olurken ayrı ayrı semptomlar cinsiyete göre şekillenir. Kadınlarda dikkat çeken belirtiler arasında vajinadan gelen akıntının artışı, akıntı kıvamının koyulaşması vardır.</p> <p>Aynı zamanda kadınlarda akıntı renginin berrak görünüm dışında farklı bir renge dönüşmesi de şüphe uyandırır. Hatta çoğu kadın bu belirtilerle beraber vajinit şikayetiyle doktora başvurabilir. Hem kadında hem de erkekte görülen ortak trikomoniyaz belirtileri ise akıntı, kaşıntı, idrar yaparken yanma ve cinsel organda rahatsızlık hissi olarak detaylandırılabilir. Bu noktada hastalarda enfeksiyon seviyesi arttıkça var olan semptomlar daha ağır seyreder. Hastalık uzun süre tedavi edilmezse kan düzeyinde enfeksiyonun yükseldiği de gözlemlenir.</p> <h3><strong>Kadınlarda Trikomoniyaz Belirtileri</strong></h3> <p>Trikomoniyaz belirtileri kadınlarda bazı tipik durumlarla ortaya çıkabilir. Ayrıca kadınlarda erkeklere göre daha belirgin semptomlar görülmesi trikomoniyaz tanısının konulmasını da hızlandırır. Genel olarak kadınlarda trikomoniyaz belirtileri aşağıdaki gibi sıralanabilir:</p> <ul> <li>Köpüklü ya da ince kıvamda akıntı görülebilir. Bu akıntının rengi gri, beyaz, sarı ya da yeşilimsi renkte olabilirken ağır bir kokuya da sahip olabilir. Cinsel ilişki sonrası vajinadan gelen akıntının yanında kanlı bir sıvı da gelebilir.</li> <li>Serviks bölge olarak bilinen vajinanın iç kısmı ve açıklığında kızarıklık, kaşıntı, tahriş ve yanma hissi duyulabilir.</li> <li>Cinsel temas yaşandığında şiddetli ağrı ve hassasiyet yaşanabilir.</li> <li>Kasık çevresinde lenf bezlerinin belirginleşmesi ve ödem görülmesi söz konusu olabilir.</li> <li>İdrar yaparken yanma hissiyle beraber idrarın boşalmadığı hissinin yaşanması dikkat çekebilir.</li> <li>Kasık bölgesinde şişlik, lenf bezlerinde büyüme gözlemlenebilir.</li> <li>Karın alt kısmında sertlik hissetme ya da hareket ederken ağrının artması söz konusu olabilir.</li> </ul> <h3><strong>Erkeklerde Trikomoniyaz Belirtileri</strong></h3> <p>Trikomoniyaz belirtileri erkek üzerinde daha çok idrar yollarında problemlerle ortaya çıkabilir. Bu noktada erkeklerde ortaya çıkabilecek trikomoniyaz belirtileri aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir:</p> <ul> <li>İdrar torbasının boşalmaması ve sürekli idrar yapma hissi</li> <li>İdrar sonrası yoğun ağrı hissinin yaşanması</li> <li>İdrarını tutamama, sıklıkla idrara çıkma ve <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/dizuri-nedir">idrar yaparken yanma</a> hissinin gözlemlenmesi</li> <li>Penisin uç kısmından ya da üretra bölümünden akıntı gelmesi (sarı-yeşil renkte akıntı daha sıklıkla görülebilir)</li> <li>Cinsel ilişki sırasında boşalırken yoğun rahatsızlık hali, yanma hissi ve ağrı hissedilmesi</li> </ul> <p>Bu enfeksiyon tedavi edilmezse iç organlara yayılım gösterebilir. Bu durum başta kısırlık olmak üzere iç organların performansı azalabilir. Ayrıca kadınların hamilelik durumunda düşük tehlikesi, gebeliğin sonlandırılması, bebeğin düşük ağırlıkta doğması gibi problemler oluşabilir.</p> <h2><strong>Trikomoniyaz Nasıl Bulaşır?</strong></h2> <p>Trikomoniyaz kadın ya da erkek olmak üzere iki cinsiyette de görülebilen bulaşıcı bir hastalıktır. Rahatsızlığın ilerlemesiyle iltihaplanmanın söz konusu olması, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/enfeksiyon-nedir">enfeksiyon hastalıkları</a> olarak dikkate alınmasına neden olur. Parazitik mikroorganizmanın üreme organlarında çoğalması ağırlıkla cilt yüzeyindeki epitel dokuda olur ve enfeksiyon da burada gözlemlenir. Aynı zamanda cinsel yolla bulaşan hastalıklar olarak öne çıkan semptomları kadınların üretra, rahim ağzı, vulva ya da vajina gibi bölümlerini etkileyebilir. Erkeklerde ise enfeksiyonun yayıldığı alan penisin üst kısmı ile üretra kısmıdır. Trikomoniyaz rahatsızlığının cinsel temasla bulaştığı bilinirken diğer bulaşıcı durumlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:</p> <ul> <li>Karşı cinslerin birbirine hastalığı anal, ağız ya da vajinal yollarla bulaştırması tipiktir. </li> <li>Sayısız cinsel partneri olan kişilerde risk fazladır, böylece parazitin vajina ya da penis sıvıları ile geçişi artabilir.</li> <li>Cinsel ilişki sırasında erkeğin korunmaması ve bu erkeğin paraziti taşıması partnerine hastalığı geçirebilir.</li> <li>Üreme sıvıları dışında genital bölgeye elle temasın da olması hastalığı tetikleyebilir.</li> <li>Nadiren umumi tuvaletlerden ve yüzme havuzlarından parazit yayılabilir. Hatta yıkanmayan iç çamaşırı, birçok kez kullanılan havluyla genital bölgenin teması neden oluşturabilir.</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/aids-nedir-hiv-nedir-aids-tedavisi-nasildir">AIDS</a> gibi <a href="http://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/cinsel-yolla-bulasan-hastaliklar-nelerdir">cinsel yolla bulaşan hastalık</a> grubuna sahip olanların da riski daha fazladır.</li> </ul> <p>Tüm bu bilgilerle birlikte trikomoniyaz doğum sırasında anneden bebeğe geçebilir. Bu hastalık bebeğin immun sistemi ve hormon salgılama etkisiyle iyileşme sürecini kendi kendine düzenleyebilir.</p> <h2><strong>Trikomoniyaz Tanısı Nasıl Konur?</strong></h2> <p>Trikomoniyaz tanısında kişi kendinde hastalıkla ilgili bazı semptomları fark ettiğinde fiziki muayene için doktora başvurabilir. Burada cinsiyete göre kadınların jinekoloğa, erkeklerin ise üroloji uzmanına muayene olması önerilir. Genel olarak sağlık tetkik sürecinde işlenecek adımlar aşağıdaki gibidir:</p> <ul> <li>Fiziksel muayene: Kişi genital bölgesinde akıntı gibi anormal belirtiler fark ettiğinde doktora başvurması gerekir. Doktor bu süreçte fiziki olarak genital bölgeyi inceler, tahriş/kızarıklık ve akıntı gibi durumları değerlendirilir. Kadınlar için vajina iç kısmını incelemek adına pelvik muayene de gerçekleştirilebilir. Kadınlarda rahim ağzı benek benek çilek görünümünde olabilir ve bu durum trikomoniyaz için tipik belirtiler arasındadır.</li> <li>Laboratuvar analizleri: Fiziki muayene sırasında penis ya da vajinadaki akıntıdan alınan sürüntü analize gönderilir. Mikroskop altında yapılan incelemelerle parazit varlığı testten geçirilir. Bunun yanında idrarda parazitin varlığı bakılması adına numune talep edilir. </li> <li>Mikroskobik analizler Hasta bireylerden alınan sürüntüler, mikroskop altında tespit edilemezse ileri düzeyli laboratuvar testleri yapılabilir. Bu analizlerden biri trikomoniyaz testidir. Ayrıca doktor risk görürse smear testine başvurabilir, bu analiz sayesinde enfeksiyon tanısı netleşir.</li> </ul> <p>Bu tanı yöntemlerine başvuran hasta semptom görmese dahi düzenli sağlık kontrolleri yaptırılması tavsiye edilir. Bu rahatsızlığın teşhisi ağrı hissetmeden pratik bir şekilde yapılır. Tanı sürecinin gecikmesinin negatif yanı ise tedavinin uzaması ya da geç cevap vermesidir.</p> <h2><strong>Trikomoniyaz Tedavisi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Trikomoniyaz tedavisinde kişinin enfeksiyonla mücadelede edebilmesi için bağışıklık sistemini güçlendirmesi gerekir. Trikomoniyaz hastalığının iyileşmesinde ise öncelikle ilaç tedavisi dikkate alınır. Genel olarak trikomoniyaz tedavisinde uygulanacak yöntemler aşağıdaki gibi sıralanabilir:</p> <ul> <li>Antibiyotik kullanımı: Tinidazol, metronidazol gibi etken madde içerikli antibiyotikler tedavide etkin ilaç gruplarıdır. Hastada parazitin yayılmasına bağlı bir ya da iki doz verilebilir. Kadınlarda vajinal bölge için antibiyotikli krem ya da fitil de verilebilir. Bu sayede trikomoniyaz bakteriyel enfeksiyonunun da önlenmesine büyük katkı sağlar.</li> <li>Eş ya da cinsel partnerin de tedavi edilmesi: Cinsel temas nedeniyle partnere parazitin bulaşma olasılığı yüksektir. Bu nedenle partnere testler yapılarak ilaç tedavisine başlanılması uzman tarafından önerilir.</li> <li>Kontrollerin düzenli yapılması: Tedavi tamamlandıktan sonra hastalık semptomları geçse de enfeksiyon kontrolü için düzenli doktor kontrollerine devam edilmesi gerekir.</li> </ul> <p>Trikomoniyaz tedavisi uzun süreli olmayan ve iyileşme sürecinin tam anlamıyla gerçekleştiği bir süreçtir. Kişi doktor kontrolünde tedavisine devam ettiği taktirde hastalıktan tamamen kurtulabilir.</p> <h2><strong>Trikomoniyazdan Korunmak İçin Neler Yapılmalı?</strong></h2> <p>Trikomoniyazdan korunmanın yolları oldukça basit ve kolaydır. Bu doğrultuda <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/bulasici-hastaliklar">bulaşıcı hastalıklar</a> ile ilgili korunmak isteyen kişiler aşağıdaki yöntemlere başvurabilirler:</p> <ul> <li>Cinsel yolla bulaşan bir hastalık olmasından dolayı cinsel ilişki sırasından erkeğin prezervatif kullanması önerilir. Böylece hem erkek hem de kadın kendini güvene alma şansını yakalar.</li> <li>Sağlık kontrollerinin rutin haline getirilmesi uzmanlar tarafından tavsiye edilir. Üroloji ya da jinekoloji kontrollerini düzenli yaptıran kişilerde enfeksiyonun erken tanısı koyulabilir. Periyodik kontroller ile diğer mikroorganizmaların varlığı da tespit edilebilir.</li> <li>Trikomoniyaz olunduğu hastaya bildirilmişse partnerini bu konu hakkında bilgilendirmeli ve durumu saklamamalıdır. Bu süreçte her iki tarafında test yaptırması gerekir.</li> <li>Tek eşlilik önemlidir. Cinsel partner sayısı fazla olan kişiler parazitin bulaştığı kişilerle ilişki yaşayabilir.</li> <li>Trikomoniyaz dışında genital bölgede başka bir enfeksiyonel rahatsızlık varsa tedavisinin düzenli yapılması önemlidir.</li> </ul> <h2><strong>Trikomoniyaz ile İlgili Sıkça Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Trikomoniyaz kendiliğinden geçer mi?</strong></h3> <p>Bu rahatsızlık, kendiliğinde geçen bir enfeksiyon değildir. Kişinin bağışıklık sistemi iyi çalışsa da parazitin yayılımı söz konusu olduğu için tedavi şarttır. Tedavisi de ilaçla yapılır ve düzenli tedavi yapıldığında çoğunlukla hastalık tamamen geçebilir.</p> <h3><strong>Trikomoniyaz tekrarlar mı?</strong></h3> <p>Parazit enfeksiyonu tedavisi yapıldıktan sonra hastalık geçer. Ancak parazitin taşıyıcısı ile cinsel temas tekrar kurulduğunda aynı enfeksiyon kişide görülebilir. Bu nedenle kişi, tedavi olduktan sonra cinsel partnerine dikkat ederek kontrollerini zamanında yaptırması gerekir.</p> <h3><strong>Trikomoniyaz hamilelikte tehlikeli midir?</strong></h3> <p>Hamilelikte trikomoniyaz geçiren kişi vajinit benzeri semptomlar gösterebilir. Bu süreçte enfeksiyon diğer organlara da yayıldıkça hastalık, bebeği etkileyen bir faktöre dönüşebilir. Doğumla beraber bebeğe de geçebilen hastalık, bazı tehlikeler oluşturabilir. Bu tehlikeler arasında bebeğin düşük riski ve bebeğin premature doğması vardır.</p> <h3><strong>Trikomoniyaz bulaşıcı mı?</strong></h3> <p>Evet, bu rahatsızlık bulaşıcıdır. Tuvalette ve burada kullanılan materyallere temasla hastalık nadiren kişiye geçebilir. Ancak çoğunlukla hastalığa neden olan parazit, cinsel temasla bulaşır.</p>
Teknolojiler
Optilume
<p>Üretra darlığı, idrar yolunun daralması sonucu idrar yapmada zorluk, sık idrara çıkma, zayıf akım ve mesane problemleri gibi şikâyetlere yol açan bir ürolojik sorundur. Özellikle erkeklerde daha sık görülen bu durum, cerrahi olarak düzeltilse bile bazı hastalarda tekrarlama eğilimi gösterebilir. İşte bu noktada, modern tıbbın sunduğu yeni çözümlerden biri olan Optilume tedavisi devreye girer.</p> <h2><strong>Optilume Nedir?</strong></h2> <p>Optilume, özel olarak geliştirilmiş ilaç kaplı bir balon kateter sistemidir. Bu sistemin en önemli özelliği, daralmış üretra bölgesini hem mekanik olarak genişletmesi hem de daralmanın tekrar oluşmasını engellemeye yönelik ilaç salınımı yapmasıdır. Bu yöntem, geleneksel balon dilatasyon veya direkt internal uretrotomi gibi işlemlerin etkisini artırmayı ve darlıkların tekrarını azaltmayı hedefler.</p> <h2><strong>Optilume Nasıl Uygulanır?</strong></h2> <p>Optilume işlemi genellikle ayaktan tedavi şeklinde, lokal veya hafif sedasyon altında yapılır. Uygulama sırasında darlık bölgesine özel bir balon yerleştirilir. Bu balon şişirildiğinde daralmış alan açılırken, aynı zamanda balonun üzerindeki paklitaksel etken maddeli ilaç bölgeye salınır. Bu ilaç, hücre çoğalmasını engelleyerek iyileşme sürecinde yeniden daralma riskini azaltır.</p> <h2><strong>Optilume Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <ul> <li>Tekrarlayan darlıklarda geleneksel yöntemlere kıyasla daha uzun süreli açıklık sağlar.</li> <li>Cerrahi kesi olmadan, minimal invaziv şekilde uygulanabilir.</li> <li>İyileşme süresi kısa, hasta konforu yüksektir.</li> <li>Uygulama sonrası komplikasyon oranı düşüktür.</li> </ul> <h2><strong>Kimler için Uygundur?</strong></h2> <p>Optilume tedavisi, daha önce <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/uretra-darligi">üretra darlığı</a> nedeniyle müdahale geçirmiş ve darlığı tekrar etmiş olan erkek hastalar için uygundur. Ancak her hasta için en doğru yöntemin seçimi, <a href="https://www.memorial.com.tr/tibbi-birimlerimiz/uroloji">üroloji</a> uzmanının değerlendirmesiyle belirlenmelidir.</p> <p>Sonuç olarak Optilume, tekrarlayan üretra darlığı olan hastalar için umut vadeden, yenilikçi bir tedavi seçeneğidir. Modern teknoloji ve farmakolojinin birleşimiyle geliştirilen bu yöntem sayesinde, hastalar hem cerrahisiz bir işlemle rahatlayabilir hem de uzun süreli iyileşme şansı elde edebilirler. Ürolojik şikâyetlerde erken tanı ve doğru tedavi seçenekleri için mutlaka bir üroloji uzmanına başvurmak büyük önem taşır.</p>
V-NOTES İzsiz Cerrahi (Vajinal Laparoskopi)
<p>V-NOTES (Vaginal Natural Orifice Transluminal Endoscopic Surgery) izsiz cerrahi (Vajinal Laparoskopi) tekniği kadın hastalıklarında karın bölgesinde hiçbir kesi yapılmadan gerçekleştirilen yani vajinal doğal açıklıktan endeskopik, minimal invaziv bir cerrahi teknik olarak biliniyor. Vajinal yoldan cerrahi aletlerin ve kameranın yerleştirilmesiyle gerçekleştiriliyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Doç. Dr. Taha Takmaz, V-NOTES teknolojisi ile ilgili bilgi verdi.</p> <h2><strong>V-NOTES İzsiz Cerrahi (Vajinal Laparoskopi)</strong> <strong>Tekniği Nedir? </strong></h2> <p>V-NOTES (Vaginal Natural Orifice Transluminal Endoscopic Surgery) izsiz cerrahi (Vajinal Laparoskopi) vajinal doğal açıklıktan gerçekleştirilen endoskopi, minimal invaziv bir cerrahi yöntemidir. Bu teknik, karında herhangi bir kesi yapmadan, vajinal yoldan girilerek laparoskopik ameliyatın gerçekleştirilmesi esasına dayanır.</p> <h2><strong>V-NOTES İzsiz Cerrahi (Vajinal Laparoskopi)</strong> <strong>Hangi Durumlarda Kullanılır?</strong></h2> <p>V-NOTES cerrahisi, histerektomi (rahim ameliyatı), yumurtalık kisti operasyonları, tüplerin alınması, tüp ligasyonu, miyomektomi, genital organ sarkması, dış gebelik, yumurtalık torsiyonu gibi birçok cerrahi işlemde kullanılmaktadır.</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/miyom-nedir">Miyomlar</a>, anormal rahim kanamaları veya rahim sarkması gibi durumlarda uygulanabilir.</li> <li>Rahmin korunması gereken hastalarda, özellikle vajinal yoldan alınabilen miyomlar için uygundur.</li> <li>Vajinal duvarın zayıflaması sonucu idrar kesesinin aşağı sarkması durumlarında uygulanabilir.</li> <li>Yumurtalık kistlerinin çıkarılması ve yumurtalık dokusunun korunması gereken hastalar için tercih edilir.</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/dis-gebelik-ektopik-nedir-belirtileri-nelerdir">Dış gebelik</a> veya enfeksiyon gibi nedenlerle tüplerin alınması gerektiğinde uygulanabilir.</li> <li>Kalıcı doğum kontrol yöntemi olarak tüp bağlama operasyonlarında kullanılabilir.</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/endometriozis-nedir">Çikolata kistleri</a> ve yaygın olmayan endometriozis vakalarında rahim ve yumurtalıklar korunarak cerrahi müdahale yapılabilir.</li> </ul> <h2><strong>V-NOTES Kimler İçin Uygundur? </strong></h2> <p>V-NOTES izsiz cerrahi (Vajinal Laparoskopi) cerrahisi, minimal invaziv bir yöntem olması ve iz bırakmaması gibi avantajları nedeniyle birçok hasta için güvenli ve uygun bir seçenek olarak değerlendirilmektedir. Ancak, bu cerrahinin uygulanabilirliği her hasta için aynı olmayabilir ve belirli tıbbi durumlar dikkatli bir değerlendirme gerektirir.</p> <p>Özellikle genel sağlık durumu iyi olan ve jinekolojik rahatsızlıkları minimal invaziv yöntemlerle tedavi edilebilecek hastalar için ideal bir seçenek sunmaktadır. Ancak, ileri evre endometriozis, geçmişte ciddi pelvik enfeksiyonlar geçirmiş olmak veya pelvik anatomide belirgin yapısal farklılıklar bulunması gibi durumlarda V-NOTES tekniğinin uygulanması mümkün olmayabilir. Bu tür hastalar için geleneksel laparoskopik veya açık cerrahi teknikleri daha uygun alternatifler olabilir.</p> <p>Bu nedenle, ameliyat öncesinde hastanın detaylı bir jinekolojik muayeneden geçirilmesi ve uygunluk açısından değerlendirilmesi büyük önem taşır. Hastanın tıbbi geçmişi, mevcut sağlık durumu ve pelvik anatomisi detaylı bir şekilde incelenerek, V-NOTES cerrahisinin kendisi için en iyi seçenek olup olmadığına karar verilmelidir.</p> <p>Ayrıca, V-NOTES özel eğitim ve cerrahi beceri gerektiren bir prosedürdür. Vajinal yoldan gerçekleştirilen bu operasyon sırasında endoskopik görüntüleme sistemlerinin etkin kullanımı, hassas cerrahi enstrümanlarla işlem yapılması ve laparoskopik tekniklere tam hakimiyet gibi konular büyük önem taşır. Bu nedenle, bu yöntemi uygulayacak cerrahın V-NOTES konusunda deneyimli ve eğitimli olması, operasyonun güvenliği ve başarı oranı açısından kritik bir faktördür.</p> <p>Sonuç olarak, V-NOTES cerrahisi, doğru hasta grubunda uygulandığında hızlı iyileşme, daha az ağrı ve estetik avantajlar sağlayan etkili bir teknik olmasına rağmen, her hasta için uygun bir yöntem olup olmadığı ancak uzman bir hekimin detaylı değerlendirmesi sonucunda belirlenmelidir.</p> <h2><strong>V-NOTES Cerrahisinin Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <p>V-NOTES, vajinal cerrahi ile laparoskopinin birleşimi olup, abdominal duvarda kesi olmaması ve karın boşluğunun daha iyi görüntülenmesi gibi avantajlar sunar. V-NOTES tekniği kullanılan hastalar için ameliyat sonrası iyileşme süreci çok daha hızlı ve konforlu hale gelir. Halk arasında manken ameliyatı olarak da adlandırılır. V-NOTES yönteminin avantajları;</p> <ul> <li>Jinekolojik ameliyatlar için dünya çapında giderek daha fazla tercih edilen modern ve bir yöntemdir.</li> <li>V-NOTES yönteminde karın bölgesinde herhangi bir kesi yapılmadığı için ameliyat sonrası iz kalmaz.</li> <li>Estetik kaygısı olan hastalar için büyük bir avantaj sunar.</li> <li>V-NOTES ameliyatı sonrası ağrı önemli ölçüde daha azdır.</li> <li>Karın bölgesinde kesi olmadığı için karın duvarına bağlı ağrı minimaldir. Karın duvarı ile ilgili komplikasyonlar (fıtık, enfeksiyon, kanama) minimaldir. Karın içi yapışıklık riski daha düşüktür.</li> <li>Vajinal yoldan yapılan bu cerrahide karın içi manipülasyon daha azdır, bu da cerrahi travmayı en aza indirir.</li> <li>Sindirim sistemi ve diğer organlara zarar verme riski daha düşüktür.</li> <li>Geleneksel açık cerrahilere göre hastanede yatış süresi çok daha kısadır. Hastalar genellikle aynı gün veya ertesi gün taburcu olabilir.</li> <li>Günlük hayata ve iş hayatına daha hızlı dönüş sağlanır.</li> </ul> <p>V-NOTES cerrahisi, minimal invaziv tekniklerin sunduğu avantajlarla hastalar için daha konforlu ve güvenli bir seçenek sunmaktadır. Ancak her hasta için uygun olup olmadığı, detaylı bir değerlendirme gerektirir.</p> <h2><strong>V-NOTES Ameliyatı Nasıl Yapılır? </strong></h2> <p>Ameliyat öncesinde hasta genel anestezi altına alınarak operasyon sırasında ağrı veya rahatsızlık hissetmesi engellenir. Cerrah, enfeksiyon riskini en aza indirmek için cerrahi bölgeyi sterilize eder ve hastanın pozisyonunu cerrahi girişime en uygun şekilde ayarlar. V-NOTES tekniğinde karında herhangi bir kesi yapılmaz. Bunun yerine, vajinal yoldan cerrahi aletler ve bir kamera (endoskop) yerleştirilir. Bu kamera sayesinde cerrah, karın içi organları detaylı ve net bir şekilde görüntüleyebilir. Cerrahi müdahale tamamlandıktan sonra, kullanılan aletler vajinal yoldan dikkatlice çıkarılır. Hastalar aynı gün veya ertesi gün taburcu edilebilir.</p> <h2><strong>V-NOTES İzsiz Cerrahi (Vajinal Laparoskopi) Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Obezite V-NOTES ameliyatına engel olur mu?</strong></h3> <p>Hayır, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/obezite-nedir-belirtileri-nelerdir">obezite</a> V-NOTES tekniğini zorlaştırsa da engel değildir. Tam aksine obez hastalar için daha uygun bir tercihtir, ameliyat sonrası iyileşme süreci daha hızlı olacaktır, enfeksiyon riski daha düşük olacaktır</p> <h3><strong>Bir kez V-NOTES cerrahisi olan biri bir daha olabilir mi?</strong></h3> <p>Evet, V-NOTES cerrahisi için daha önce hastanın aynı uygulamayla ameliyat olması bir engel tanımaz. Kişi tekrar aynı yöntem ile ameliyat edilebilir.</p> <h3><strong>V-NOTES Cerrahisi daha mı avantajlıdır?</strong></h3> <p>V-NOTES Cerrahisi avantajlıdır çünkü daha az hastanede yatış süresi olan, ameliyat sonrası ağrısı daha az olan ve iyileşme süresi kısa süren bir işlemdir.</p>
Aiforia
<p>Yapay zeka, günümüzde makinelerin insan benzeri görevleri gerçekleştirmesine, deneyiminden öğrenmesine, yeni girdilere uyum sağlamasına olanak sağlayan sistemleri tanımlamaktadır. Yapay zeka ile temelde insan yetkinliklerinin geliştirilmesi ve bunlara katkı sağlanması amaçlanırken, şirketler ise yapay zekayı sektöre de bağlı olarak, müşteri hizmetlerinden tedarik zinciri yönetimine kadar birçok alanlarda kullanmaktadır. Sağlık sektöründe ise yapay zeka; karmaşık tıbbi ve sağlık hizmetleri verilerinin analizinde, insan bilişini örnek almak için makine öğrenimi algoritmaları ve yazılımlarını tanımlamak için kullanılan kapsamlı bir terim olarak karşımıza çıkıyor. Aiforia firmasına ait algoritmalar da kısaca klinik teşhiste yapay zeka destekli patoloji görüntü analiz yazılımı olarak tanımlanabilir. Türkiye’de CE-IVD onaylı bir patoloji algoritması ilk olarak Memorial Sağlık Grubu’nda kullanılmaya başlandı. Patolojideki YZ uygulamaları ve 2025 yılı itibariyle hastalara hizmet edecek algoritmalar hakkındaki detayları, Memorial Sağlık Grubu Patoloji kurucu hekimi ve koordinatörü Prof. Dr. İlknur Türkmen aktardı.</p> <h2><strong>Patolojik İncelemede Yapay Zeka Nedir?</strong></h2> <p>Patolojik inceleme, başta kanser olmak üzere hemen tüm hastalıkların altın standart tanısı için gereklidir. Patolojik tanı mikroskop altında hücrelerin incelenmesi ile yapılmakta iken, son 20 yılda bu görüntülerin dijitalize edildiği dijital patoloji kavramı hayatımıza girmiştir. Dijitalizasyon, pek çok alanda süreçlere katkı sağladığı gibi, yapay zeka destekli görüntü analizi yazılımları ile tanı, tedavi süreçlerini yönlendirme ve YZ’nın hastalar için kullanımı için uygun ortamın oluşturulmasını sağlamaktadır. Bu tür yazılımlar, dijitalleştirilmiş patoloji örneklerini analiz etmek için derin öğrenme ve makine öğrenimi algoritmalarını kullanmakta ve patoloji uzmanlarının doku örneklerini daha hızlı ve arttırılmış doğrulukla incelemelerine yardımcı olmaktadır.</p> <h2><strong>Yapay Zekanın Tanı Sürecine Katkıları Nelerdir?</strong></h2> <p>Yapay zeka modelleri, hücre tespiti, sınıflandırma, sayım ve anormal dokuların belirlenmesi gibi çeşitli görevlerde destek sunabilmektedir. Bu tür yazılımlar, görüntü analizini otomatikleştirerek patologların iş yükünü hafifletmeye yardımcı olmasının ardından hata riskini de en aza indirmektedir. Ancak, bu tür yazılımlar tek başına tanı koymaktan öte patoloji uzmanının değerlendirmesini tamamlayıcı nitelikte kullanılmaktadır.</p> <h2><strong>Aiforia Yazılımları Hangi Hastalıkların Tedavisinde Fayda Sağlamaktadır?</strong></h2> <p>Aiforia yazılımları, özellikle dijital patoloji ve yapay zeka tabanlı görüntü analizi alanında önemli yenilikler sunan yazılım desteği olarak günümüzde kullanıma sunuldu. Bu yazılım, çeşitli hastalıkların teşhisinde ve araştırılmasında yardımcı olabilmeyi amaçlamaktadır. Genel olarak şu alanlarda etkili olabilir:</p> <ul> <li><strong>Kanser Tanısı:</strong> Aiforia, özellikle meme, prostat, akciğer ve deri kanserleri gibi çeşitli kanser türlerinin tanısında patoloji uzmanlarına yardımcı olur. Yapay zeka, anormal hücresel yapıları ve potansiyel tümör odaklarını tespit eder.</li> <li><strong>Nörolojik Hastalıklar:</strong> Alzheimer hastalığı gibi çeşitli nörodejeneratif hastalıkların analizinde kullanılabilir. Beyin dokusundaki yapısal değişiklikleri incelemek için yararlı olabilir.</li> <li><strong>Böbrek Hastalıkları:</strong> Glomerülonefrit ve diğer böbrek rahatsızlıklarının teşhisinde doku analizi yapabilir.</li> <li><strong>Enfeksiyon Hastalıkları:</strong> Bakteriyel veya viral enfeksiyonların sonucu olan patolojik değişikliklerin incelenmesine yardımcı olabilir.</li> <li><strong>Karaciğer Hastalıklar:</strong> Karaciğer fibrozisi veya siroz gibi durumların tanısında etkili olabilir.</li> </ul> <p>Patoloji alanında CE-IVD onaylı yazılım algoritması olan Aiforia algoritmalarının güçlü yanı, büyük miktarda veriyi hızlı ve tutarlı bir şekilde analiz ederek patoloji uzmanlarının daha doğru ve daha kısa zamanda teşhis koymasına yardımcı olmaktır.</p> <h2><strong>Dijital Patoloji ve Yapay Zekanın Bir Diğer Avantajı; Kullanım Alanındaki Çeşitlilik</strong></h2> <p>Bu yazılım desteğinin güçlü yanı, büyük miktarda veriyi hızlı ve tutarlı bir şekilde analiz ederek patoloji uzmanlarının daha doğru ve zamanında teşhis koymasına yardımcı olmasıdır. Patoloji alanındaki dijitalizasyon, YZ yazılımlarının kullanımına olanak sağlamakta ve patoloji alanında oldukça önemli bir yenilik sunmaktadır. Bu teknoloji ve yazılımların kullanım alanları şunlardır:</p> <ul> <li><strong>Uzak Erişim ve Paylaşım Kolaylığı:</strong> Dijital olarak taranan görüntülere dünyanın herhangi bir yerinden erişilebilir ve bu görüntüler kolayca paylaşılabilir. Bu, uzaktan çalışma ve ikinci görüşlerin alınmasını kolaylaştırır. Ekspertiz sahibi patologların hastalar için çalışabilmesine imkan sağlar.</li> <li><strong>Hız ve Verimlilik:</strong> Yapay zeka algoritmaları, görsel verilerin analizini hızlandırabilir ve patoloji uzmanlarının tanı koyma süreçlerini hızlandırarak daha verimli çalışmalarına olanak tanır. Böylelikle tekrarlayan işlerle vakit kaybetmek yerine, hastalara daha komplike süreçlerde fayda sağlayabilirler.</li> <li><strong>Hassasiyet ve Doğruluk: </strong>Otomatik analiz ve yapay zeka destekli algoritmalar sayesinde, doku örneklerinin incelenmesinde insan hatalarını minimize eder ve daha doğru sonuçlar elde edilmesini sağlar.</li> <li><strong>Büyük Veri Analizi: </strong>Bu tür yazılımlar büyük ölçekli patoloji verilerini hızlı bir şekilde işleyebilir ve analiz edebilir. Bu da araştırmalar için geniş kapsamlı veri analizi imkanı sunar ve yeni ilaç geliştirmeleri için çok önemli bir vizyon ve ufuk sunmaktadır.</li> <li><strong>Öğrenme ve Gelişme: </strong>Yazılım, makine öğrenimi algoritmaları sayesinde zamanla gelişir ve daha karmaşık patolojik anormallikleri tanıyabilme kapasitesini artırır.</li> <li><strong>Araştırma ve Geliştirme:</strong> Akademik kurumlar ve ilaç şirketleri, Aiforia benzeri yazılımlar üzerinde yürütülen araştırmalar sayesinde yeni tedavi yöntemleri ve ilaçlar geliştirebilir.</li> </ul> <p>Yukarıda özetlendiği üzere; dijital patoloji ve bu alanda kullanılan klinik karar destek yazılımları, tıpta dijital dönüşümün önemli bir parçası olup, klinisyenlere ve araştırmacılara önemli avantajlar sunmaktadır. Bu tür yazılımlar, tıbbi araştırmalar ve klinik uygulamalarda büyük bir potansiyele sahiptir. Kişiselleştirilmiş tedavilerini geleceği büyük veri analizinden geçmektedir.</p> <p>Dört yıllık bir süreçte, tam dijital iş akışı ile ülkede öncü, globalde bilinir hale gelen Memorial Sağlık Grubu Patoloji Bölümü, dijital patolojinin ana hedeflerinden biri olan yapay zeka kullanımını da hastaların yararına kullanmak adına rutin işleyişine almıştır. 2025 yılı itibariyla prostat, meme ve akciğer kanseri hastalarında yapay zeka algoritmaları kullanılacaktır. Portföyü genişletme çalışmaları devam etmektedir.</p>
MonaLisa Touch Lazer (Lazerle Genital Estetik)
<p>Bir ışık teknolojisi olan lazer, tıbbın birçok alanında olduğu gibi jinekoloji alanında da sadece kozmetik amaçlı değil hem tedavi amaçlı hem de fonksiyonel olarak kullanılıyor. Vajinal sağlığın korunması, bakımı ve yenilenmesi için özel olarak geliştirilen lazer teknolojileri, doğum sonrası veya menopoz dönemindeki kadınlara öneriliyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Kadın hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Emine Barın, genital lazer uygulamalarından biri olan Monalisa Touch Lazer (lazerle genital estetik) ile ilgili bilgi verdi.</p> <h2><strong>MonaLisa Touch Lazer Teknolojisi Nedir? </strong></h2> <p>Kadınlarda yaş arttıkça vajina dokusunda hücresel değişiklikler meydana gelmektedir. Bu değişikliklerin hızını azaltmak ve şikayetleri gidermek amacıyla Lazer Vajinal Rejüvenasyon (rejuvanation) yani lazerle yapılan vajinanın gençleştirme işlemi uygulanmaktadır. Bu işlemin estetikten çok fonkisyonel kazanımları vardır.</p> <h2><strong>MonaLisa Touch Lazer Teknolojisi Neleri Tedavi Eder? </strong></h2> <p>MonaLisa Touch Lazer (lazerle genital estetik) işleminden ortalama 3 hafta sonra hissedilir bir şekilde vajinal sıkılaşma meydana geldiği ifade edilmektedir. Karın içi basıncı artışı gibi (öksürük, ağır yük kaldırma) durumlarında görülen idrar kaçırma sorunları da vajinal lazer ile tedavi olmaktadır.</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/vajinal-kuruluk-nedir">Vajinal kuruluk</a> tedavisi</li> <li>Vajinanın sıkılaştırılması ve gençleştirilmesi(vajinal rejüvenasyon)</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/idrar-kacirma-nedir">İdrar kaçırma</a> tedavisinde (stress inkontinans)</li> <li>Cinsel ilişkide hazzın artırılması amacıyla</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/menopoz-nedir-belirtileri">Menopoza</a> bağlı şikayetlerin giderilmesi</li> <li>Tekrarlayan vajinal enfeksiyonların ve tekrarlayan mantar tedavisi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/genital-sigil-nedir-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">Genital siğil</a> tedavisi</li> <li>Rahim ağzı yaralarının tedavisi</li> <li>Genital bölge renk açma tedavisi(genital beyazlatma)</li> </ul> <p>Lazerle vajinal daraltma yapılan hastaya aynı seansta vajinal beyazlatma işlemi de yapılabilmektedir. MonaLisa Touch Lazer (lazerle genital estetik) işlemleri kombine edilebilmektedir. Tek bir seansta birden fazla genital estetik işlemi yapılabilmektedir. Ayrı başlıklarla kişiye özel çözüm üretiliyor.</p> <h2><strong>MonaLisa Touch Lazer Nasıl Yapılır? </strong></h2> <p>Lazer işleminden önce hastanın kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. İşlem kolay, ağrısız ve anestezi gerektirmeden 15-20 dakika süren bir işlemdir. Hastaya göre gerekirse ve daha iyi sonuç almak için 4 haftalık aralıklarla 3 defa işlem tekrarlanmaktadır. İşlem sonrası hasta normal rutin hayatına devam edebilmektedir.</p> <p>Genital lazer ile vajina içine yerleştirilen ultrason probuna benzer bir prob ile işlem uygulanmaktadır. Genital beyazlatma ve siğil için ayrı lazer başlıkları kullanılmaktadır. Genital lazer işlemi sırasında doku içine giren yüksek enerjili lazer ışığı, dokuda küçük çaplı bir hasar oluşturmaktadır. Bunun sonucunda dokuda bir enflamasyon ve sonrasında bir tamir ve yenilenme süreci başlamaktadı. Kollajen sentezi artar, kan dolaşımı artar, elastik lif yapımı artar ve duyarlılık artışı olur.</p> <h3><strong>MonaLisa Touch Lazer kimlere uygulanabilir? </strong></h3> <p>Vajinal uygulamaları 18 yaş altı hastalar için uygun değildir. Ancak üst yaş sınırı bulunmamaktadır. Lazer tedavisine aşırı hassas olanlarda dikkatli uygulanması gerekmektedir. Alerjik reaksiyonlar oluşabilir. Çok yoğun enfeksiyon varsa önce enfeksiyon tedavi edilip sonra lazer uygulaması yapılabilmektedir. Bu durumlar dışında uygun olan kişilere lazer uygulaması yapılabilir.</p> <h2><strong>MonaLisa Touch Lazer Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>İşlem sonrası cinsel ilişki yasağı var mı? </strong></h3> <p>MonaLisa Touch Lazer (lazerle genital estetik) işleminden 7 gün sonra cinsel ilişki serbest olmaktadır. İlk 7 gün cinsel ilişki önerilmemektedir.</p> <h3><strong>Uygulama öncesi nelere dikkat etmek gerekir? </strong></h3> <p>Uygulama öncesi 1 yıl içinde <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/smear-testi-nedir-smear-testi-neden-yapilir">PAP smear testinin</a> yapılmış olması ve negatif sonuç alınmış olması gerekmektedir. Lazer işleminin deneyimli bir <a href="https://www.memorial.com.tr/tibbi-birimlerimiz/kadin-hastaliklari-ve-dogum-jinekoloji">kadın hastalıkları ve doğum</a> doktoru tarafından yapılması gerekmektedir.</p> <h3><strong>MonaLisa Touch Lazer’in avantajları nelerdir? </strong></h3> <p>Lazer işlemi anestezi ve ameliyat gerektirmeden uygulanmaktadır. Ağrısız ve acısız bir yöntemdir. Etkili ve hızlıdır. 20 dakikada işlem tamamlanmaktadır. Bu nedenle günlük yaşantı etkilenmemektedir.</p> <h3><strong>MonaLisa Touch Lazer uygulamasının riski var mıdır? </strong></h3> <p>Lazer uygulamasının rahim ve yumurtalıklarda bir riski bulunmamaktadır. FDA onaylı bir uygulamadır. <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kisirlik-infertilite-nedir">Kısırlığa</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/rahim-kanseri-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">rahim</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/yumurtalik-kanseri">yumurtalık</a> veya <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/cilt-deri-kanseri-belirtileri-tedavisi-ve-korunma-yontemleri">cilt kanserine</a> neden olmamaktadır.</p>
Tanı ve Testler
AST (Aspartat Aminotransferaz)
<p>Aspartat Aminotransferaz (AST), karaciğerde, pankreasta, kırmızı kan hücrelerinde, kalpte ve kaslarda bulunan, aminoasit metabolizması için önemli olan bir enzimdir. AST enzimi karaciğerde bir problem olup olmadığının araştırılmasında kullanılan en yaygın testlerden biridir. Karaciğerdeki olası hasar veya hastalık durumunu belirlemek için yapılır. AST testi ALT ile birlikte karaciğer fonksiyon testleri olarak değerlendirilmektedir. </p> <h2><strong>AST (Aspartat Aminotransferaz) Nedir? </strong></h2> <p>Aspartat Aminotransferaz (AST), özellikle karaciğer, kalp ve kas dokularında bulunan, bu dokulardan herhangi biri hasar gördüğünde kana salınan iki karaciğer enziminden biridir. AST testi ile ölçülen enzim seviyesi karaciğer hasarının saptanması ve karaciğer hastalıklarının teşhis edilmesinde değerlendirilir. Karaciğer rahatsızlıklarının teşhisinde kullanılan ve yine karaciğer tarafından üretilen bir enzim olan AST, SGOT (serum glutamik-oksaloasetik transaminaz) olarak da adlandırılır. Karaciğer hasar gördüğünde karaciğer tarafından kana daha fazla AST salınır ve bu AST değerinin yükselmesine neden olur. AST yüksekliği de karaciğer ya da AST enziminin yer aldığı herhangi bir organda hastalık meydana geldiği anlamına gelir.</p> <p>AST yüksekliği kandaki referans değerinin 8 ila 33 U/L'nin üstüne çıkması durumudur ve bu yükesklik karaciğer hastalığının sinyalidir. AST yüksekliğine neden olan en önemli hastalıkların başında tıpkı ALT yüksekliğinde olduğu gibi karaciğer kanseri, kronik hepatit, siroz ve safra kanallarındaki tıkanıklıklar gelir. Belli başlı hastalıkların neden olduğu ALT yüksekliği buna bağlı olarak kişide bazı semptomlar ortaya çıkarır. AST yüksekliği, mide bulantısı-kusma, karın ağrısı, sarılık, iştah kaybı ve yorgunluk belirtileriyle kendisini gösterir. </p> <p>Sağlıklı insanlarda AST değeri normal seyreder ve düşüklüğünün bir tehlikesi yoktur. AST düşüklüğü görüldüğünde bu durum böbrek hastalıkları, diyabet, beslenme bozukluuğu ve B6 vitamininin göstergesidir. Kontrol altında tutulduğu sürece ise AST düşüklüğü tehlikeli bir tablo ortaya çıkarmaz.</p> <h2><strong>AST (Aspartat Aminotransferaz) Kaç Olmalı?</strong></h2> <p>Kandaki AST değerinin 8 ila 33 U/L aralığında olması gerekir. Bu aralığın üstünde çıkan değerler AST yüksekliği, altında değerler ise AST düşüklüğü şeklinde tanımlanır. </p> <h2><strong>AST (Aspartat Aminotransferaz) Yüksekliği Nedir?</strong></h2> <p>AST testinin referans aralığı 8 ila 33 U/L'dir. Yüksek AST, başta karaciğer olmak üzere kalp, beyin, böbrek ve kaslarda herhangi bir hastalık belirtisi olabilir. AST yüksekliğine neden olan en önemli hastalıkların başında karaciğer kanseri, kronik hepatit, siroz ve safra kanallarındaki tıkanıklıklar yer alır.</p> <p>Travmalar, karaciğer yağlanması, kateterizasyon ve anjiyoplasti, nöromüsküler hastalıklar, aşırı sıcak, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/gunes-carpmasi" target="_blank">güneş çarpması</a> vakaları da AST yüksekliğine neden olabilir. Aşırı egzersiz, hamilelik, ameliyatlar, geçirilen herhangi bir yanık, kas yaralanmaları, hemolitik anemiler, mide kanamaları, organ yetmezliği, çölyak, obezite ve Wilson hastalığı da kandaki AST seviyesinin yükselmesine neden olabilir.</p> <p>AST yüksekliğinin neden olduğu hastalıklar bazı belirtileri de beraberinde getirir. AST yüksekliği belirtileri genel olarak şunları içerir:</p> <ul> <li>Karın ağrısı</li> <li>Mide bulantısı ve kusma</li> <li>Sarılık</li> <li>İştah kaybı</li> <li>Yorgunluk ve halsizlik</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/odem-nedir-nasil-atilir">Ödem</a></li> </ul> <h2><strong>AST Yüksekliği Hangi Hastalıklara İşaret Eder?</strong></h2> <p>Kandaki aspartat aminotransferaz seviyelerinin yüksek olması, hepatit, siroz, pankreatit, karaciğeri etkileyen alkol ve ilaç kullanımı, kalp sorunları, mononükleoz ve vücutta çok fazla demir olması olarak bilinen hemokromatozise işaret edebilir.</p> <h2><strong>AST (Aspartat Aminotransferaz) Düşüklüğü Nedir?</strong></h2> <p>Böbrek hastalıkları, <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/diyaliz-nedir">diyaliz</a>, diyabetik ketoasidoz, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/hamilelik-belirtileri-nelerdir-hamilelik-belirtileri-ne-zaman-baslar">hamilelik</a> ve B6 vitamin eksikliği ile ileri derecedeki beslenme bozukluklarının neden olduğu ve kandaki değerin 8 ila 33 U/L'nin altına düştüğü durumlar AST düşüklüğü anlamına gelir. Karaciğerin en önemli görevlerinden birisi de kanın pıhtılaşmasını sağlayan proteinleri üretmek ve toksik maddelerin parçalanarak vücuttan atılmasını sağlamaktır. Karaciğerin bu görevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirmesi için AST testinin normal aralıklarda olması gerekir.</p> <p>AST testi sonucu AST değerinin normal seviyelerin altında çıkması durumu genellikle büyün bir sorun teşkil etmezken böbrek hastalıkları ve diyabetin işareti sayılır. Bu sebeple kandaki AST değerlerinin kontrol altında tutulması gerekir. </p> <h2><strong>AST (Aspartat Aminotransferaz) Hangi Hastalıkların Tanısı için Yapılır?</strong></h2> <p>AST en çok karaciğer, kalpte; az oranda böbrek ve kaslarda bulunan bir enzim türüdür. Normal ve sağlıklı kişilerde AST değerleri düşüktür. Ancak bir sorun olduğunda bu değer yükselir. En fazla hepatit, karaciğerdeki hasar, siroz gibi sorunları teşhis etmek için AST değerlerine bakılır.</p> <h2><strong>AST (Aspartat Aminotransferaz) Testi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p> AST testi karaciğer hasarını kontrol eden önemli bir kan testidir. Bu test, karaciğer hasarının öğrenilmesi ve uygun bir tedavi uygulanması için istenmektedir. Herhangi bir hazırlık gerektirmeden koldan alınan kan örneği ile ölçülen AST enzim aktivitesi, tek başına bir anlam içermemektedir. Bu nedenle ALT (Alanin Aminotransferaz) test sonuçları ile birlikte değerlendirilir.</p> <h2><strong>AST (Aspartat Aminotransferaz) Testi Kimlerden İstenir?</strong></h2> <p>Aşağıdaki bazı hastalıklar ve belirtilerle doktora başvuran hastalardan AST testi istenebilir. Ayrıca doktorunuz karaciğer hastalığı için aldığınız tedavilerin işe yarayıp yaramadığını görmek için bu testi yaptırmanızı isteyebilir.</p> <ul> <li>Hepatit virüsüne maruz kaldıysanız</li> <li>Normalden fazla alkol tüketiyorsanız</li> <li>Karaciğere zarar verdiği bilinen bir ilaç alıyorsanız</li> <li>Ailenizde karaciğer hastalığı öyküsü varsa</li> <li>Obezite hastasıysanız</li> <li>Diyabet veya metabolik sendromunuz varsa</li> <li>Yağlı karaciğer hastalığınız varsa </li> <li>Sarılık</li> <li>Geçmeyen yorgunluklar</li> <li>Normal ölçülerde olmayan zayıflık</li> <li>Karın şişliği</li> <li>Karın ağrısı</li> <li>İştah kaybı</li> <li>Cilt kaşıntıları</li> <li>Koyu renkli idrar</li> <li>Mide bulantısı</li> <li>Bacak ve ayak bileklerinde şişme</li> </ul> <h2><strong>Karaciğer Enzimleri Neden Yükselir?</strong></h2> <p>Karaciğer enzimlerinin yükselmesi, genellikle karaciğerde iltihap ya da hasar olduğunu gösterir. En yaygın nedenleri, Hepatit B ve Hepatit C hastalıkları, siroz, yağlı karaciğer hastalıkları, hemokromatozis (vücutta aşırı demir birikimi), bazı ilaçlar, alkol, kalp yetmezliği ve kan zehirlenmesidir.</p> <h2><strong>AST (Aspartat Aminotransferaz) ile İlgili Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Aspartat aminotransferaz ast serum plazma nedir?</strong></h3> <p>Aspartat aminotransferaz ast serum plazma, karaciğer hasarı veya hastalığını teşhis etmek amacıyla, vücuttaki belirli kimyasal reaksiyonları hızlandıran, karaciğer, iskelet kası ve kalp kasında bulunan AST (Aspartat aminotransferaz) adlı protein olan enzimin ölçümüdür.</p> <h3><strong>Bebeklerde AST yüksekliği neden olur?</strong></h3> <p>Bebeklerin kanındaki AST değerinin yükselmesi karaciğerde meydana gelen bir hasarla ilişkilendirilir.</p> <h3><strong>AST ne anlama gelir?</strong></h3> <p>Aspartat Aminotransferaz olarak da ifade edilen AST, değeri AST testiyle belirlenen, özellikle karaciğerde bulunan ve yüksekliğinin karaciğer hastalığına neden olduğu bir enzimdir.</p> <h3><strong>AST testinin diğer isimleri nelerdir?</strong></h3> <p>Aspartat transferaz (AST) testi, aspartat aminotransferaz, serum glutamik-oksaloasetik transaminaz, SGOT ve aspartat transaminaz ismiyle de bilinmektedir.</p> <h3><strong>Aspartat transaminaz nedir?</strong></h3> <p>Aspartat transaminaz, özellikle karaciğer, kalp ve kas dokularında bulunan, karaciğer rahatsızlıklarının teşhisinde kullanılan ve yine karaciğer tarafından üretilen, bir enzimdir. Aspartat Aminotransferaz, AST ve SGOT olarak da bilinir.</p> <h3><strong>Hangi AST seviyesi tehlikelidir?</strong></h3> <p>Yapılan test sonucunda kandaki AST seviyelerinin 40 U/L'nin üzerinde olması potansiyel olarak, karaciğer iltihabı ya da kalp, kemik veya kaslarda hasar olduğunu düşündürebilir. 1.000 U/L'nin üzerindeki AST seviyeleri ise hepatit hastalığını, karaciğerde ciddi bir hasar olduğunu gösterir.</p> <h3><strong>AST nasıl düşer?</strong></h3> <p>Şiddetli AST düşüklüğündeki tıbbi müdahalenin yanı sıra, alkolü azaltarak veya tamamen bırakarak, diyet listesinde değişiklikler yaparak, her gün bir fincan kahve içerek ve <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/meyan-koku-nedir-faydalari">meyan kökü</a> ekstresi kullanarak AST değerini düşürebilirsiniz. Ancak bu konuda kesin bilgi için doktora danışmanız tavsiye edilir.</p> <h3><strong>ALT ve AST farkı nedir?</strong></h3> <p>Her ikiside karaciğer fonksiyon testi olan alanin transferaz <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/alanin-aminotransferaz-alt-nedir">ALT</a> ve AST ile genellikle birlikte kontrol edilen enzimlerdir. Vücutta karaciğer başta olmak üzere bazı hücrelerde hasar olduğunda kana salınan bu iki enzim arasında fark söz konusudur. AST vücutta ALT'e göre daha fazla yerde bulunur. Dolayısı ile normalin üstündeki ALT seviyeleri ALT seviyeleri, AST'e nazaran karaciğer rahatsızlığını daha spesifik olarak işaret edebilen bir enzimdir.</p> <h3><strong>AST test sonucu ne olmalıdır?</strong></h3> <p>AST için kesin bir normal aralık yoktur. AST değeri kişinin yaşı, cinsiyeti, kilosu ve ölçümün yapıldığu laboratuvara göre değişecektir. Yine de genel olarak incelendiğinde normal kabul edilen en yaygın aralık 8 ila 33 birim/L'dir.</p> <h3><strong>Karaciğer fonksiyon testleri nelerdir?</strong></h3> <p>Karaciğer için en önemli 2 fonksiyon testi AST ve ALT'dir. Bu iki test dışında, karaciğer tarafından üretilen bilirubin ve toplam protein ölçümüde karaciğer fonksiyonlarını anlamayı sağlayan testlerdir.</p>
ALT (Alanin Aminotransferaz)
<p>Alanin aminotransferaz (ALT), esas olarak karaciğerde bulunmakla birlikte, böbrek, kalp ve kaslarda da yer alan ve kan testindeki yüksek seviyeleri karaciğerdeki hastalığa işaret eden bir enzim türüdür. Karaciğerde bir problem olup olmadığının araştırılmasında kullanılan en yaygın testlerden biridir. Karaciğerdeki olası hasar veya hastalık durumunu belirlemek için yapılır. Kandaki yüksek ALT seviyeleri, karaciğer hasarı veya hastalığının bir işareti olabilir. Özellikle karaciğer yağlanması, Hepatit hastalıkları, kolesterol düşürücü ilaçlar, siroz ve diyabet gibi sorunlar ALT seviyelerinin yükselmesine neden olabilmektedir.</p> <h2><strong>ALT (Alanin Aminotransferaz) Nedir?</strong></h2> <p>Alanin aminotransferaz (ALT), karaciğerde ve az miktarda böbrekte, kalpte ve kaslarda bulunan bir enzim türüdür. Vücudun birçok işlevini etkileyen karaciğerde hücrelere zarar veren hastalıklar ALT düzeylerini etkiler. Dolayısıyla ALT karaciğerde olan hasarı incelemek için yapılan, karaciğer hastalıklarının teşhisi için kullanılan bir testtir. Çeşitli nedenlerle hasar gören karaciğer, kana daha fazla ALT katarak ALT seviyenin yükselmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla ALT yüksekliği karaciğerdeki bir hastalığın işaretidir.</p> <p>Alanin aminotransferaz olarak da bilinen ALT, vücudun diğer bölgelerinde de bulunmasına rağmen esas olarak karaciğerinizde bulunan bir enzim olarak karşımıza çıkar. Yüksekliği, karaciğerde bir hasara işaret eden ALT, düşüklüğü durumunda ise tam tersi olarak herhangi bir tehlike oluşturmaz. Yapılan kan testinde ortaya çıkan normal düzeyde ALT düşüklüğü için endişe duyulmasına gerek yoktur ancak çok ileri evre <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/karaciger-yetmezligi-nedir">karaciğer yetmezliği</a> veya karaciğerin iflas ettiği durumlarda ALT düşüklüğü korkutucu olabilir ve bu durum tıbbi bir müdahale gerektirebilir. </p> <h2><strong>ALT (Alanin Aminotransferaz) Kaç Olmalı?</strong></h2> <p>ALT testinin referans aralığı <41 U/L'dir. Kandaki ALT yüksekliği, karaciğerde herhangi bir hastalık belirtisine işaret ediyor olabilir. Kandaki referans ALT değerinin altındaki rakamlar ise ALT düşüklüğü olarak ifade edilir ancak bu durum tehlike arz etmez. </p> <h2><strong>ALT (Alanin Aminotransferaz) Yüksekliği Nedir?</strong></h2> <p>ALT yüksekliği, kandaki ALT miktarının referans aralıkların üzerinde olmasıdır. Genellikle karaciğerde bir sorun olduğunu gösterir. Karaciğer yağlanması, obezite, diyabet, ilaç kullanımı, alkol, hepatitler ve sirozla birlikte safra yolu tıkanıklıkları, malignite ve kalp yetmezliği nedeniyle yükselebilmektedir.</p> <p>Bazı karaciğer hastalığı türleri, hastalığın belirtileri ortaya çıkmadan önce kanda yüksek ALT düzeylerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bu nedenle ALT kan testi bazı karaciğer hastalıklarının erken teşhisine yardımcı olabilir.</p> <p>ALT yüksekliğine neden olan durumlar şu şekildedir:</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/karaciger-yaglanmasi">Karaciğer yağlanması</a> </li> <li>Aşırı alkol tüketimi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/siroz-hastaligi-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">Siroz</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/karaciger-yaglanmasi">Obezite</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/seker-hastaligi-belirtileri-ve-tedavisi">Diyabet </a></li> <li>Kullanılan bazı ilaçlar</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/hepatit-a-belirtileri-tanisi-ve-tedavisi">Hepatit A</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/hepatit-b-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">B</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/hepatit-c-nedir-belirtileri-nelerdir">C</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kalp-yetmezligi-nedir-nasil-tedavi-edilir">Kalp yetmezliği</a></li> <li>Safra yolu tıkanıklığı</li> <li>Malignite</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kalp-yetmezligi-nedir-nasil-tedavi-edilir">Kalp yetmezliği</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/tiroid-nedir">Tiroid bozuklukları</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/colyak-hastaligi-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir#:~:text=%C3%87%C3%B6lyak%20hastal%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20bu%C4%9Fday%2C%20arpa%2C%20%C3%A7avdar,zamanda%20bir%20ince%20ba%C4%9F%C4%B1rsak%20hastal%C4%B1%C4%9F%C4%B1d%C4%B1r.">Çölyak hastalığı</a></li> </ul> <p>ALT yüksekliğine neden olan durumlar kişide birtakım belirtiler ortaya çıkarır. Bu doğrultuda ALT yüksekliği belirtileri şöyledir:</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/mide-bulantisina-ne-iyi-gelir#:~:text=Temiz%20havada%20yava%C5%9F%20ve%20derin,bulant%C4%B1s%C4%B1%20sorununu%20gidermeye%20yard%C4%B1m%20eder.">Mide bulantısı</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kusmaya-ne-iyi-gelir">kusma </a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/halsizlige-ne-iyi-gelir-nasil-gecer#:~:text=Demir%2C%20potasyum%2C%20magnezyum%2C%20omega,kafeini%20azaltmak%20halsizli%C4%9Fe%20iyi%20gelir.">Yorgunluk</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/karin-agrisina-ne-iyi-gelir">Karın ağrısı</a> veya kramplar</li> <li>İştah kaybı</li> <li>İdrar renginde koyuluk </li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kasintiya-ne-iyi-gelir">Kaşıntı</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/sarilik-belirtileri-nedir">Sarılık</a></li> <li>Ayak bileklerinde şişme</li> </ul> <h2><strong>ALT (Alanin Aminotransferaz) Düşüklüğü Nedir?</strong></h2> <p>ALT (Alanin aminotransferaz) düşüklüğü, nadir olarak görülen bir durum olup, herhangi bir sağlık problemine bağlanmamakla birlikte, anormal seviyede düşüşler bazı B6 vitamini eksikliği, kronik böbrek hastalıkları veya karaciğer yetmezliğinin işareti olabilir. Bu doğrultuda kandaki ALT düşüklüğünün iyi bir şekilde takip edilmesi gerekir. </p> <h2><strong>ALT (Alanin Aminotransferaz) Testi Hangi Hastalıkların Tanısı için Yapılır? </strong></h2> <p>Alanin aminotransferaz ismiyle de ifade edilen ALT, başta karaciğer olmak üzere böbrek, kalp ve kaslarda da yer alan bir enzimdir. ALT testi yoluyla da karaciğerdeki olası hasar veya hastalıkların varlığının tespiti amaçlanır. Vücudun birçok işlevini etkileyen karaciğerde hücrelere zarar veren hastalıklar ALT düzeylerini etkiler. Dolayısıyla ALT karaciğerde olan hasarı incelemek için yapılan, karaciğer hastalıklarını teşhis için kullanılan bir testtir.</p> <p>ALT testi, şu hastalıkların tanısı için yapılır:</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/karaciger-yaglanmasi">Karaciğer yağlanması</a></li> <li>Hepatit</li> <li>Siroz</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/karaciger-kanseri-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">Karaciğer kanseri </a></li> </ul> <p>Bu hastalıkların yanı sıra ALT testi obezite, diyabet, kalp yetmeziliği gibi hastalıkların teşhisinde de faydalanılan önemli testlerden biridir. </p> <h2><strong>ALT (Alanin Aminotransferaz) Testi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Koldaki herhangi bir damardan alınan kan örneğinden ALT değerine bakılabilir. Vücuda alınarak sindirime uğradıktan sonra karaciğere ulaşan besin ögelerinin enerjiye çevrilmesinde görev yapar. Normal şartlarda bu enzim karaciğer hücrelerinin içerisinde yer alır, kan dolaşımında ise ölen karaciğer hücrelerinden kaynaklı olarak eser miktarda bulunur.</p> <p>Kandaki ALT seviyesinin normalin üzerinde olması, karaciğer harabiyetinin güçlü bir göstergesidir. ALT testi; karaciğer hasarını kontrol eden önemli bir kan testidir. Bu test, karaciğer hasarının öğrenilmesi ve uygun bir tedavi uygulanması için istenmektedir. Herhangi bir hazırlık gerektirmeden koldan alınan kan örneği ile ALT düzeyi ölçülür.</p> <h2><strong>ALT (Alanin Aminotransferaz) Testi Kimlere Yapılır?</strong></h2> <p>Aşağıdaki bazı hastalıklar ve belirtilerle doktora başvuran hastalardan ALT testi istenebilir. Ayrıca doktorunuz karaciğer hastalığı için aldığınız tedavilerin işe yarayıp yaramadığını görmek için bu testi yaptırmanızı isteyebilir.</p> <p>Aşağıdaki durumları yaşayan kişilere ALT testi yapılması önerilir:</p> <ul> <li>Hepatit virüsüne </li> <li>Normalden fazla alkol tüketimi</li> <li>Karaciğere zarar verdiği bilinen bir ilacın kulanımı</li> <li>Ailede karaciğer hastalığı öyküsü</li> <li>Obezite </li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/seker-hastaligi-belirtileri-ve-tedavisi">Diyabet </a>veya metabolik sendromunuz</li> <li>Karaciğer yağlanması</li> <li>Sarılık </li> <li>Geçmeyen yorgunluklar </li> <li>Normal ölçülerde olmayan zayıflık varsa</li> <li>Karın şişliği</li> <li>Karın ağrısı</li> <li>İştah kaybı</li> <li>Cilt kaşıntıları</li> <li>Koyu renkli idrar</li> <li>Mide bulantısı</li> <li>Bacak ve ayak bileklerinde şişme</li> </ul> <h2><strong>ALT (Alanin Aminotransferaz) ile İlgili Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Alanin aminotransferaz (ALT) ne işe yarar?</strong></h3> <p>Alanin aminotransferaz (ALT), vücudun yiyecekleri enerjiye dönüştürmek için kullandığı bir enzimdir ve vücutta normalde az bulunur. Eğer karaciğerde bir hasar ortaya çıkarsa enzim kana salınacak ve vücuttaki seviyesi yükselecektir.</p> <h3><strong>Alt yüksekliği ne anlama gelir?</strong></h3> <p>Kanda yüksek ALT (Alanin aminotransferaz) seviyeleri, karaciğer hasarı veya hastalığının bir işareti olabilir.100 IU/l ve üzeri bir sonuç ciddi karaciğer hastalığı anlamına gelir. 50-100 IU/l arasındaki bir değer sıklıkla ilaç kullanı, alkol ve obeziteyi işaret ederken, 50 IU/l altındaki bir sonuç normaldir.</p> <h3><strong>Alanin aminotransferaz alt serum plazma nedir?</strong></h3> <p>Alanin aminotransferaz alt serum plazma, vücutta belirli kimyasal reaksiyonları hızlandıran, ağırlıklı olarak karaciğerde bulunan ancak böbrekler, kalp ve kas hücreleri gibi diğer dokularda bulunan ALT (alanin transaminaz) adlı protein olan bir enzimin ölçümüdür.</p> <h3><strong>ALT sonuçları ne anlama gelir?</strong></h3> <p>ALT testi, karaciğer fonksiyonlarını anlamak için yapılan bir testtir. Kandaki ALT seviyesinin normalden düşük olması, B6 vitamini eksikliği, kronik böbrek hastalığını işaret edebilir. ALT seviyelerinin normalden yüksek olması ise karaciğer hasarının bir işareti olabilir: Bunun olası nedenleri, hepatit, enfeksiyon, siroz, karaciğer kanseri, kolesterol ve çeşitli ilaçların yan etkisi kaynaklı görülebilir.</p> <h3><strong>Alt nasıl düşer?</strong></h3> <p>Günde 1 fincan kahve içmek, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/folik-asit-nedir-folik-asit-eksikligi-belirtileri-nelerdir">folik asit</a> içeren besinler tüketmek, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/potasyum-ne-ise-yarar-hangi-besinlerde-bulunur">potasyum</a> ve B6 takviyeleri almak ve yüksek kalorili besinlerden uzak durup sağlıklı bir diyet listesi belirlemek kanda yükselen ALT değerlerini düşürmeye yardımcı olur.</p> <h3><strong>ALT değeri 80 ne demek?</strong></h3> <p>ALT değerinin kanda 80 çıkması karaciğerin riske girdiğini ve ciddi karaciğer hastalığının kapıda olduğunun işareti sayılabilir.</p> <h3><strong>Karaciğer fonksiyon testleri nelerdir?</strong></h3> <p>Karaciğer için en önemli 2 fonksiyon testi AST ve ALT'dir. Bu iki test dışında, karaciğer tarafından üretilen bilirubin ve toplam protein ölçümüde karaciğer fonksiyonlarını anlamayı sağlayan testlerdir.</p> <h3><strong>ALT ve AST farkı nedir?</strong></h3> <p>Her ikiside karaciğer fonksiyon testi olan <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/aspartat-aminotransferaz-ast-nedir">AST</a> ve ALT ile genellikle birlikte kontrol edilen enzimlerdir. Vücutta karaciğer başta olmak üzere bazı hücrelerde hasar olduğunda kana salınırlar. ALT, AST enzimine göre vücutta daha az yerde bulunduğu için ALT seviyelerinin normalin üstünde çıkması AST'e nazaran daha spesifik olarak karaciğer rahatsızlığına işaret edebilmektedir.</p> <h3><strong>ALT test sonucu ne olmalıdır?</strong></h3> <p>ALT için test sonucu cinsiyet, yaş, kilo ve ölçülen laboratuvara göre değişiklik göstermekle birlikte, genellikle normal kabul edilen değerler 7-56 U/L arasıdır.</p>
Kalıtsal Kanser Paneli Testi
<p>Kanser hastalığının ortaya çıkmasında genetik faktörler önemli rol oynar. Kanser riskini artırabilecek genetik mutasyonların belirlenmesini ve gerekli önlemlerin zamanında alınabilmesini amaçlayan Kalıtsal Kanser Testi Paneli de sağlıklı bir yaşam için son dönemlerde öne çıkan uygulamalar arasında yer alıyor. Memorial Bahçelievler / Şişli Hastanesi Genetik Hastalıklar Değerlendirme Merkezi’nden Uzm. Dr. Serhat Seyhan, kalıtsal kanser paneli testi ile ilgili bilgi verdi.</p> <h2><strong>Kalıtsal Kanser Paneli Testi Nedir? </strong></h2> <p>Kendisinde veya ailesinde kanser öyküsü ile doktora başvuran bireylere kalıtsal kanser açısından altta yatabilecek mutasyonları araştırmak için yapılan teste Kalıtsal Kanser Paneli Testi adı verilir.</p> <p>Tüm kanserlerin yaklaşık %10-15’i ebeveynlerimizden aldığımız veya sonraki kuşaklara aktarabildiğimiz mutasyonların zeminini oluşturduğu kalıtsal kanserlerdir. Kalıtsal kanserlerde altta yatan mutasyonlar kuşaktan kuşağa aktarılabildiği için ailede kanser öyküsü bulunabilmektedir. Altta yatan mutasyonlardan bazıları tek bir kanser tipi ile ilişkili olabilirken; bazıları birden fazla kanser tipi ile ilişkili olup birçok yaş grubunda ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenlerle Kalıtsal Kanser Paneli Testi veya ilgili genetik test yapılması önemlidir.</p> <h2><strong>Kalıtsal Kanser Paneli Testi Nasıl Yapılır? </strong></h2> <p>Kalıtsal kanserlerde genetik testin önerilmesi için ailedeki kanser öyküsü, kanserin tipi ve görülme yaşı çok önemlidir; çünkü kalıtsal kanserlerin beklenen yaştan daha erken dönemde ortaya çıkması ve ailede benzer kanser öyküsü bulunmasını beklenir.</p> <p>Ancak ailesel veya kişisel hikayesi olmayan bireylerinde kalıtsal kanserlere yatkınlık açısından mutasyon taşıyıcısı olabileceği unutulmamalıdır. Sonuç olarak aile hikayesinde fazla sayıda kanser olan ya da kişisel hikayesi kalıtsal kanserleri düşündüren bireylere bu testlerin yapılması oldukça önemlidir. Genel olarak bu kişilere kalıtsal kanser paneli olarak adlandırılan ve bu kanserlerle güçlü ilişkisi olduğu kanıtlanmış genleri içeren test yapılır.</p> <p>Kalıtsal kanser paneli neticesinde mutasyon tespit edilen bireylere tıbbi genetik uzmanı tarafından genetik danışma ile gerekli öneriler verilirken; mutasyon saptanmayan hastaların öyküsü dikkate alınarak ek veya ileri genetik tetkikler planlanabilir. Bu testin neticesinde kalıtsal kansere zemin oluşturabilecek bir mutasyon tespit edilebilirse; kalıtsal kanserli kişide bu durum mevcut tedavi sürecini, bundan sonraki takiplerini ve başka kanserler açısından riskini etkilemektedir.</p> <p>Ayrıca bu mutasyon ailesel olabileceği için anne/baba, kardeşler ve çocuklar ilgili mutasyon açısından incelenmelidir. İncelenen sağlıklı bireylerde de mutasyon pozitif tespit edilirse, bu mutasyonun zemininde yer alabileceği kalıtsal kanserler açısından bilgilendirilmeli, belirli aralıklarla takip edilmeli; hatta bazı kanserler açısından risk yüksekse, daha kansere yakalanmadan erken dönemde koruyucu cerrahi yöntemler gibi seçenekler değerlendirilmelidir.</p> <h2><strong>Kalıtsal Kanser Paneli Testi Hangi Durumlarda Yapılır? </strong></h2> <p>Genetik bir hastalık olan <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kanser-nedir-kanser-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri">kanser</a> ya da kanserli hücrelerde görülen mutasyonların tamamı, ebeveynlerden çocuklarına direkt olarak aktarılamaz. Sonraki kuşaklara aktarılan mutasyonlar genellikle ebeveynlerin de kendi anne-babalarından aldıkları mutasyonlardır. İşte bu şekilde kalıtsal kanserlere yatkınlık oluşturan genlerde mutasyon taşıyan bireyler hayat boyu bazı kanserler açısından önemli risk altındadır.</p> <p>Bu riskin ne oranda ve hangi organ/dokuyu etkileyeceği ise mutasyona uğrayan gene bağlı değişmektedir. Bu şekilde aileden aktarılabilen ve risk artışı oluşturan kanserler kalıtsal/ailesel/herediter kanser olarak bilinmektedir. Tüm kanserlerin yaklaşık %10-15’i aileden alınan kalıtsal mutasyonlardan kaynaklanmaktadır. Bu yüzden kalıtsal kanserleri yakalamak ve riski belirlemek açısından, ailedeki kanser öyküsü çok önemlidir.</p> <h2><strong>Genetik Testlere Neden Başvurulur? </strong></h2> <p>Kanserli hastadan genetik analiz sonucunda mutasyon saptanması durumunda; kanser türü önemli olmakla birlikte hastanın tedavisi, cerrahisi ve sonraki süreçte de takibi değişebilmektedir. Ayrıca mutasyon taşıyıcısı olanların yakınlarına genetik test yapılması ve erken dönemde tedbir alınması olası bir kanser gelişimini önleyebilecek ya da erken dönemde tanı koymaya fayda sağlayacaktır. Ayrıca kalıtsal kanser açısından yüksek riskli bir mutasyonu taşıyan birey çocuk sahibi olmak isterse, sonraki kuşaklara geçişi de gebelikten önce yapılan preimplantasyon genetik test (PGT) ile önleme imkanı bulunmaktadır.</p> <h2><strong>Kalıtsal Kanser Taramalarının Özelliği ve Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <p>Kalıtsal kanserler açısından riskli grupta yer alan ve genetik test yapılması önerilen hastalara genellikle ilk olarak kalıtsal kanser paneli<strong> </strong>yapılması önerilmektedir. Kalıtsal kanser paneli test içeriği hasta öyküsüne bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir. Memorial bünyesindeki kalıtsal kanser paneli çok sayıda kansere neden olabilecek 151 geni içinde barındıran kapsamlı bir paneldir. Kalıtsal kanser panelleri genellikle yeni nesil sekanslama dizi analizi (Next-Generation Sequencing-NGS) yöntemiyle çalışılıp; DNA üzerindeki nükleotitlerin (Adenin, Timin, Guanin, Sitozin) değişimlerini/kayıplarını/fazlalıklarını saptayabilmektedir. Memorial bünyesindeki kalıtsal kanser panelinde çok sayıda hasta çalışılıp büyük çaplı mutasyonları da incelemeye çalışıyor ve şüphelendiğimiz hastalardan bununla ilgili ek tetkik önerebiliyoruz. Maliyet anlamında etkin olan ve tekrar çalışmasına gerek olmazsa 3 hafta içerisinde sonuçlanan bu test; kapsamlı içeriği sebebiyle pek çok hasta ve doktor tarafından tercih edilmektedir.</p> <h2><strong>Kalıtsal Kanser Paneli Testi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Kalıtsal kanser paneli testi hangi kanser türleri konusunda etkilidir?</strong></h3> <p>Kalıtsal kanserler tüm kanserlerin yaklaşık %10-15’ini oluşturmakta olup; başta meme, yumurtalık, pankreas, kolon, prostat, mide, uterus ve daha pek çok kanserle ilişkili olabilmektedir. Tespit edilen mutasyonların kansere neden olma riski mutasyona ve hangi kanser olduğuna bağlı olarak değişkenlik göstermektedir.</p> <h3><strong>Kanser, genetik bir hastalık mıdır?</strong></h3> <p>İnsanın serüveni anne karnındaki tek bir hücrenin belirli bir düzen içerisinde çoğalması ve farklılaşması ile erişkin dönemdeki trilyonlarca hücreye ulaşır. Hücrelerin büyüme ve çoğalma aşamaları hücre çekirdeğinde bulunan Deoksiribo Nükleik Asit (DNA) üzerindeki fonksiyonel ürün oluşturan bölgeler (Gen) tarafından kontrol altında tutulmaktadır. Hücrenin çoğalma durumunu kontrol eden genlerdeki işlev kaybı, hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalıp; kanserin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Kanserli hücrelerin DNA’sında, normal hücre DNA’sından farklı olarak bazı genlerde mutasyonlar görülmektedir. Bu mutasyonların bazıları bir önceki kuşaktan alınırken bir kısmı ise bazı mutajen ajanlara (kimyasallar, UV ışını, ilaçlar v.b) maruziyet sonucu ortaya çıkar. Bu anlamda kanser, DNA üzerindeki mutasyonlardan kaynaklandığı için genetik bir hastalıktır.</p>
VDRL Testi
<p>VDRL testi, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan biri olan frengi(sifiliz) hastalığının tanısında faydalanılan kan veya beyin omurilik sıvısı test prosedürüdür. VDRL testi, sifilize yol açan bakteri olan treponema pallidum varlığını araştırmak için yapılır. VDRL testinde, vücut sifilize neden olan bakterilerle enfekte olduysa, vücudun üretebileceği antikor adı verilen maddelerin (proteinleri) ölçümü yapılır. Genellikle kan testi yoluyla yapılan VDRL testi beyin omurilik sıvısı örneği alınarak da yapılabilir.</p> <h2><strong>VDRL Testi Nedir?</strong></h2> <p>VDRL testi, sifiliz olarak da bilinen frengi hastalığına karşı üretilmiş antikorların varlığını saptayan tarama testidir. Frengiye neden olan bakterilere karşı vücudun ürettiği antikorların varlığını tespit etmek için kullanılan basit bir kan testidir. Kan dışında beyin omurilik sıvısı alınarak da yapılabilir.</p> <p>VDRL testinde <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/frengi-sifiliz-nedir">frengi hastalığına</a> neden olan treponema pallidum bakterisinin varlığına bakılır. Test eğer pozitif sonuç verirse bakterinin vücuttaki varlığı tespit edilmiş olur ve kişiye frengi hastalığı teşhisi konulur. Ancak her pozitif sonuç, kesin tanı anlamını taşımaz. Bu sebeple doktor tarafından farklı testler de istenerek kesin tanıya ulaşılmaya çalışılır.</p> <p>VDRL testinin negatif çıkması ise ilgili bakterinin vücuda girmediği ve buna bağlı olarak kişinin frengi hastası olmadığı anlamına gelir.</p> <p>Hızlı ve pratik bir test olması sebebiyle frengi hastalığının teşhisi için yaygın olarak tercih edilen bir test olan VDRL testi, kimi zaman RPR testi ile birlikte de yapılabilir. RPR, Rapid Plasma Reagin anlamına gelir. Genellikle VDRL testi tercih edilse de, RPR de alternatif bir yöntem olarak değerlendirilir.</p> <h2><strong>RPR Testi Nedir?</strong></h2> <p>Rapid plasma reagin ifadelerinin kısaltması olan, RPR testi, hızlı plazma reajin anlamına gelip, kişinin kanında sifiliz(frengi) nedeniyle üreyen antikorları arayan bir kan testidir. Pozitif sonuç sifiliz olduğunu, negatif veya reaktif olmayan bir sonuç sifiliz bulunmadığı anlamına gelir.</p> <h2><strong>VDRL Testi Neden Yapılır?</strong></h2> <p>VDRL testi, treponema pallidum bakterisinin vücuttaki varlığını tespit etmek için yapılır. Bu bakteri, frengi hastalığına yol açtığı için VDRL testi frengi hastalığının teşhisi amacıyla yapılan bir kan testidir. Kan testinin yanında beyin omurilik sıvısı alınarak da yapılabilir. Kan testinin pozitif çıkması kişinin frengi hastası olduğu anlamına gelir. Teşhisi kesinleştirmek adına farklı testler de uygulanabilir. Kesin tanıyla birlikte frengi hastalığının tedavi planı belirlenir.</p> <p>VDRL testinin neden yapıldığıyla ilgili başlıklar aşağıda belirtilmiştir:</p> <ul> <li>Frengi(sifiliz) hastalığını teşhis etmek</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/cinsel-yolla-bulasan-hastaliklar-nelerdir">Cinsel yolla bulaşan hastalıkların</a> tespitini yapmak</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/hamilelik-belirtileri-nelerdir-hamilelik-belirtileri-ne-zaman-baslar">Hamilelikte</a> rutin kontrol amacıyla uygulamak</li> <li>Frengi tedavisinin işe yarayıp yaramadığını görmek</li> </ul> <h2><strong>VDRL Testi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>VDRL testi, kolay ve basit bir kan testidir. Kişiden damar doluyla alınan kan örneği incelenmek üzere laboratuvara gönderilir. Çıkan sonuçlara göre frengi hastalığı konusunda bir değerlendirme yapılır.</p> <p>Bilinmelidir ki VDRL testi, rutin kan tahlili içinde sonucuna ulaşılabilen bir test prosedürü değildir. Rutin testlerden ayrı bir şekilde yapılır ve özel olarak değerlendirilir. Çıkan sonuçların negatif ve pozitif olması ise bir değerlendirme kriteridir. Özellikle pozitif VDRL testi daha farklı bir anlam içerir.</p> <h2><strong>VDRL Negatif Ne Anlama Gelir?</strong></h2> <p>VDRL testinin negatif çıkması frengi hastası olmadığınızı ve vücudun frengi hastalığına karşı herhangi bir antikor üretmediğini gösterir. Negatif sonuç normal olarak kabul edilir.</p> <p>VDRL tarama testinin sifilizin sekonder ve latent evrelerinde pozitif olma olasılığı ise daha yüksektir. Bu test, erken ve geç evre sifiliz sırasında yanlış negatif sonuç verebilir. Bu yüzden sifiliz tanısını kesin olarak koymak için başka bir kan testinin doğrulamasına ihtiyaç vardır.</p> <p>Normal değer aralıkları ise farklı laboratuvarlar arasında biraz farklılık gösterebilir. Bazı laboratuvarlar farklı ölçümler kullanır veya farklı numuneler test eder. Test sonuçlarının referans değeri hakkında doktorunuzla görüşmeniz gerekir.</p> <h2><strong>VDRL Pozitif Ne Anlama Gelir?</strong></h2> <p>VDRL testinin pozitif çıkması vücuda treponema pallidum bakterisinin girmesi sonucu kişinin frengi hastası olabileceği anlamına gelir. Ancak tanının kesin olarak doğrulanması için FTA-ABS testi de gerekebilir. Tüm bu adımlar tamamlandığında sonuçlar hala pozitif çıkıyorsa frengi hastalığının kesin tanısı konur.</p> <p>VDRL testinin frengi(sifiliz) hastalığını belirleme yeteneği hastalığın evresine bağlıdır. Testin sifiliz tespit etme duyarlılığı sekonder ve latent evrelerde %100'e yaklaşırken erken ve geç evrelerde daha az duyarlı olduğu için test sonuçları değişkenlik gösterebilir.</p> <p>Bu bilgilerin yanı sıra bazı durumlar VDRL sonucunun yanlış bir pozitiflik vermesine neden olabilir: Bu nedenler arasında şunlar yer alabilir:</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/aids-nedir-hiv-nedir-aids-tedavisi-nasildir">HIV/AIDS</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/lyme-hastaligi-nedir">Lyme hastalığı</a></li> <li>Bazı <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/zaturrepnomoni-nedir-zaturre-teshis-ve-tedavisi-nasil-yapilir">zatürre</a> türleri</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/sitma-nedir">Sıtma</a></li> <li>Sistemik lupus eritematozus</li> </ul> <p>Vücut her zaman frengi bakterisine karşı özel antikor üretmez. Bu nedenle VDRL testi her zaman doğru sonuç vermeyebilir.</p> <h2><strong>VDRL Testinin Riskleri Var mı?</strong></h2> <p>VDRL testi rutin bir kan testidir ve genel olarak güvenli bir prosedür kabul edilir. Ancak rutin kan testlerinde ortaya çıkabilecek bazı yan etkileri barındırabilir. Ancak bunlar endişe edilecek etkiler değildir. VDRL testinde ortaya çıkabilecek olası yan etki veya riskler şöyledir:</p> <ul> <li>Kan alınan bölgede şişlik, hassasiyet</li> <li>İlgili damar bölgesinde morarma</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/bas-agrisi-nasil-gecer-bas-agrisina-ne-iyi-gelir">Baş ağrısı</a> veya <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/bas-donmesi">baş dönmesi</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/halsizlige-ne-iyi-gelir-nasil-gecer">Halsizlik</a></li> <li>Nadir de olsa enfeksiyon</li> </ul> <h2><strong>VDRL Testi Hakkında Sık Sorulan Sorular </strong></h2> <h3><strong>VDRL RPR ne demek?</strong></h3> <p>VDRL (Venereal Disease Research Laboratory) ve RPR (Rapid Plasma Reagin) testleri, sifiliz (frengi) enfeksiyonunu taramak ve izlemek için kullanılan non-treponemal serolojik testlerdir. Her iki test de vücudun, sifiliz bakterisi Treponema pallidum ile enfekte olduğunda ürettiği antikorları tespit eder.</p> <h3><strong>VDRL’nin açılımı nedir?</strong></h3> <p>VDRL, Venereal Disease Research Laboratory’nin kısaltılmasıdır ve vücudun frengi hastalığına karşı ürettiği antikorları belirler. Testin pozitif çıkması, kişinin frengi hastası olduğunu anlamına gelebilir.</p> <h3><strong>VDRL pozitif çıkarsa ne olur?</strong></h3> <p>VDRL testinin pozitif çıkması, kişinin frengi hastası olduğu anlamını taşıyabilir veya hastalığın daha önceden geçirilmiş olmasını ifade edebilir. Kesin tanı için farklı testlere başvurulabilir.</p> <h3><strong>VDRL testi kaç günde çıkar?</strong></h3> <p>VDRL testi rutin kan prosedürü olduğu için basit ve hızlı bir işlemdir. Bu sebeple aynı gün içinde sonuçlar elde edilebilir.</p>
Tedavi Yöntemleri
Boy Uzatma Ameliyatı
<p>Boy uzatma ameliyatı, doğuştan veya sonradan oluşan problemlerden kaynaklı ortaya çıkan bacak uzunluk farklarını düzeltmek ya da kozmetik amaçlarla genel boy uzunluğunu artırmak amacıyla uygulanan cerrahi bir prosedürdür. Sonradan oluşan bu nedenler, kırık, enfeksiyon, kalça çıkığı ve skolyoz vb.de olabilir. Kozmetik amaçlı işlemler genellikle her iki bacağa eşit uygulanarak kişinin boyunun belirli bir oranda uzatılmasını hedeflemektedir. Ancak bu tür işlemler, uzun iyileşme süreci ve olası komplikasyonlar nedeniyle dikkatli değerlendirilmelidir. Kozmetik boy uzatma ameliyatı ise yalnızca belirli kriterleri karşılayan bireyler için uygundur.</p> <h2><strong>Boy Uzatma Ameliyatı Kimler İçin Hangi Durumlarda Yapılır?</strong></h2> <p>Kozmetik amaçlı boy uzatma ameliyatı, aşağıdaki kriterleri taşıyan bireyler için düşünülebilir:</p> <ol> <li><strong>Boy Uzunluğundan Psikolojik Olarak Etkilenme:</strong> Kısa boy nedeniyle kişinin ciddi psikolojik ve sosyal sorunlar yaşaması (örneğin, özsaygı eksikliği, depresyon veya beden algısı bozuklukları).</li> <li><strong>Fiziksel Olarak Sağlıklı Olmak:</strong> Kemik ve kas-iskelet sistemi gelişimini tamamlamış, genel sağlık durumu iyi olan bireyler.</li> <li><strong>Yaş:</strong> Genellikle 18-50 yaş arasındaki bireyler için uygundur. Ancak, genç yaşta yapılması iyileşme sürecini kolaylaştırabilir.</li> <li><strong>Gerçekçi Beklentilere Sahip Olmak:</strong> Ameliyatın getirdiği uzun iyileşme süreci ve fiziksel sınırlamalar hakkında bilinçli ve sabırlı olmak.</li> <li><strong>Normal Kemik Yapısı ve Yoğunluğu:</strong> Osteoporoz veya metabolik, endokrin bozukluğa bağlı kemik hastalığı gibi durumların bulunmaması.</li> </ol> <h2><strong>Kimler Boy Uzatma Cerrahisi İçin Uygun Değildir?</strong></h2> <p>Kozmetik amaçlı boy uzatma ameliyatı bazı durumlarda önerilmemektedir. Bunlar;</p> <ul> <li><strong>Ciddi Kas-İskelet Sistemi Hastalıkları:</strong> Osteoporoz, osteogenezis imperfekta( kemiklerinin olağandan daha kırılgan ve zayıf olması) veya ileri derecede eklem hastalıkları gibi kemik yapısını zayıflatan hastalıklar.</li> <li><strong>Kan Dolaşım Bozuklukları:</strong> Diyabetin ilerlemiş evreleri, periferik arter hastalığı gibi dolaşımı bozan hastalıklar.</li> <li><strong>Ciddi Nörolojik Hastalıklar:</strong> Kas distrofileri (zayıflığı) , serabral palsi, polio sekeli (çocuk felcine bağlı bozukluklar), multiple skleroz veya felç öyküsü.</li> <li><strong>Pıhtılaşma Bozuklukları:</strong> Kanama veya pıhtılaşma ile ilgili sorunlar (örneğin, hemofili veya derin ven trombozu riski).</li> <li><strong>Şiddetli Psikiyatrik Rahatsızlıklar:</strong> Ağır depresyon, vücut dismorfik bozukluğu veya şizofreni gibi psikiyatrik hastalıklar.</li> <li><strong>Aktif Enfeksiyon veya Kronik Enfeksiyon Geçmişi:</strong> Kemik iltihabı veya diğer ciddi enfeksiyon öyküleri.</li> </ul> <p><strong>Boy Uzatma Ameliyatı İçin Doktor Değerlendirmesi Sonrasında Karar Verilecek Durumlar Hangileridir?</strong></p> <ul> <li><strong>Aşırı Kilo (Obezite):</strong> Vücut kitle indeksi (VKİ) çok yüksek olan bireylerde kemiklere binen yük arttığı için ameliyat sonrası komplikasyon riski yükselir.</li> <li><strong>Sigara ve Alkol Kullanımı:</strong> Kemik iyileşmesini olumsuz etkileyebilir, bu nedenle ameliyat öncesi bırakılması önerilir.</li> <li><strong>Daha Önce Geçirilmiş Bacak Ameliyatları:</strong> Önceden kırık veya cerrahi işlem geçirmiş bireylerde iyileşme süreci daha zor olabilir. Bu noktada hekim değerlendirmesine göre kemikte düzeltici operasyonlar ile deformitelerin düzeltilmesi gerekebilir.</li> </ul> <h2><strong>Boy Uzatma Ameliyatı Nasıl Yapılmaktadır?</strong></h2> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/boy-uzatma">Boy uzatma</a>, distraksiyon osteogenezi (kemiğin boyunu ya da yüksekliği arttırmak için kemiğin esnetilmesi işlemleri) adı verilen biyolojik bir süreçle gerçekleştirilmektedir. Bu süreçte, kemik cerrahi olarak kesilmekte (osteotomi) ve özel cihazlar yardımıyla kontrollü şekilde uzatılmaktadır. Kemiğin iki ucu arasındaki boşluk, vücudun doğal iyileşme mekanizmasıyla yeni kemik dokusuyla doldurulmaktadır.</p> <h2><strong>Boy Uzatma Ameliyatında Uygulanan Yöntemler Nelerdir?</strong></h2> <p>Boy uzatma ameliyatında yaygın olarak kullanılan başlıca yöntemler şunlardır:</p> <p>1. İlizarov Yöntemi (Dış Fiksasyon)<br /> 2. İntramedüller Manyetik Çivi ile Uzatma<br /> 3. Holyfix Yöntemi<br /> 4. Fiksatör yardımlı çivileme (FAN) ve çivi üzerinden uzatma (LON) tekniği (Kombine Yöntem: Dış Fiksatör + Çivi)</p> <h3>Boy uzatma Ameliyatı İçin Hangi Yöntem Seçilmelidir?</h3> <ul> <li>Eğer uzun süreli dış fiksatör kullanmak istemiyorsanız, güvenli ve estetik bir sonuç olmasını istiyorsanız, intramedüller manyetik çivileme yöntemleri daha iyi bir seçenektir.</li> <li>Daha ekonomik bir yöntem arıyorsanız, İlizarov veya fiksatör yardımlı çivileme yöntemi tercih edilebilir.</li> </ul> <p>Boy uzatma ameliyatlarında femur (uyluk kemiği) ve tibia (kaval kemiği) en sık uzatılan kemiklerdir. Uzama miktarı seçilen yönteme, kemik yapısına ve iyileşme sürecine bağlı olarak değişir.</p> <h2>Boy Uzatma Ameliyatı Süreci ve İyileşme Nasıldır?</h2> <p>Ameliyat genellikle 3-5 saat sürmektedir. Ameliyat sonrasında hastanede kalış süresi ortalama 3-7 gün arasında değişebilmektedir. Tam iyileşme süresi kişiden kişiye değişmekle birlikte 6 ay ile 1,5 yıl arasındadır. İmplant çıkarımı 2 yıl sonrasında talep eden hastalarda uygulanabilmektedir.</p> <p>Boy uzatma ameliyatları, karmaşık ve uzun bir süreç gerektirdiğinden bazı riskler ve komplikasyonlar içerebilmektedir. İşlem sırasında ve sonrasında ortaya çıkabilecek olası sorunlar şunlardır.</p> <ul> <li>Enfeksiyon Riski</li> <li>Kemik Kaynamama veya Yavaş, Geç Kaynama</li> <li>Sinir ve Damar Hasarı</li> <li>Kas ve Tendon Sertliği (Kontraktür)</li> <li>Düzensiz veya Asimetrik Uzama</li> <li>Eklem Sertlikleri ve Problemleri (Diz veya Ayak Bileği Sorunları)</li> <li>Kemik Eğriliği (Deformite)</li> <li>Tromboz (Kan Pıhtılaşması) Riski</li> <li>Ağrı ve Psikolojik Etkiler</li> </ul> <h3><strong>Boy Uzatma Ameliyatı Sonrası Fizik Tedavi ve Sporun Önemi Nedir?</strong></h3> <p>Boy uzatma ameliyatı sonrası fizik tedavi, başarılı bir iyileşme süreci ve normal hareket kabiliyetine kavuşmak için çok önemlidir. Kaslar, eklemler ve sinirler kemik kadar hızlı uzayamaz, bu yüzden uygun fizik tedavi yapılmazsa hareket kısıtlılığı, kas sertliği ve yürüme bozuklukları ortaya çıkabilmektedir. İlk 6 ay tamamlandıktan sonra hafif yürüyüş, hasları rahatlatacağı için yüzme, esnekliği artırabileceği için yoga ve pilates ve doktorunuzun yönlendirdiği şekilde hafif ağırlık antrenmanları yapılabilmektedir.</p> <h3><strong>1. 1 - 3 Ay (Uzatma Dönemi)</strong></h3> <ul> <li>Günde 1 mm uzatma devam ederken hafif egzersizler ve fizik tedavi seansları başlar.</li> <li>Kas esnekliğini ve eklem hareketliliğini korumak için esneme egzersizleri yapılır.</li> <li>Diz ve ayak bileği hareket açıklığını korumak için egzersizler önerilir.</li> <li>Destekle yürüyüş ve denge çalışmaları yapılır.</li> </ul> <h3><strong>2. 3 - 6 Ay (İyileşme Dönemi)</strong></h3> <ul> <li>Kemikler sertleşmeye başlar, ancak hâlâ dikkatli olunmalıdır.</li> <li>Yürüme yardımcıları (walker, koltuk değneği) bırakılmaya başlanır.</li> <li>Hafif direnç egzersizleri ile kas gücü artırılır.</li> <li>Hidroterapi (suda egzersizler) önerilebilir.</li> </ul> <h3><strong>3. 6 Ay – 1 Yıl (Tam Rehabilitasyon Süreci)</strong></h3> <ul> <li>Daha aktif yürüyüş egzersizleri ve hafif sporlar yapılmaya başlanır.</li> <li>Kaslar güçlenmeye devam eder.</li> <li>Hareket açıklığını artırmak için yoga ve pilates önerilebilir.</li> <li>Koşu, sıçrama gibi hareketler için en az 1 yıl beklenmelidir.</li> </ul> <p>Kozmetik amaçlı boy uzatma ameliyatı, yalnızca tıbbi olarak uygun bireyler için dikkatlice planlanması gereken, uzun bir iyileşme süreci gerektiren ve potansiyel komplikasyonları bulunan bir işlemdir. Ameliyat olmaya karar vermeden önce detaylı bir ortopedik ve psikolojik değerlendirmeden geçmek gereklidir. Bu nedenle, bu işlemi düşünen bireylerin uzman hekimlere danışarak beklentilerini ve olası riskleri ayrıntılı şekilde değerlendirmeleri önerilir.</p> <h2><strong>Boy Uzatma Ameliyatı ile İlgili Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <p>Boy Uzatma Ameliyatında Kemik Başına Maksimum Uzama Ölçüleri Nasıldır?</p> <ul> <li><strong>Femur (Uyluk Kemiği)</strong>: Genellikle <strong>6-8 cm</strong> uzatma sağlanabilir.</li> <li><strong>Tibia (Kaval Kemiği)</strong>: Genellikle <strong>5-7 cm</strong> uzatma mümkündür.</li> </ul> <h3><strong>Boy uzatma ameliyatında toplam uzama miktarı Nedir?</strong></h3> <p>Eğer <strong>sadece femur uzatılırsa</strong><strong>, </strong><strong>8 cm</strong> kazanılabilir. S<strong>adece tibia uzatılırsa</strong><strong>, </strong><strong>7 cm</strong> kazanılabilir. H<strong>em femur hem tibia uzatılırsa</strong><strong>, </strong><strong>genellikle 12-15 cm</strong><strong> </strong>uzatma mümkündür.</p> <h3><strong>Boy uzatma ameliyatı sonrası uzama süreci nasıl ilerler?</strong></h3> <p>Günde ortalama 1 mm uzatma yapılmaktadır. 6 cm uzatma için yaklaşık 60-80 gün uzatma süresi gerekmektedir. İyileşme süreci ve kemik sertleşmesi için ise 6 ay - 1 yıl gerekebilmektedir.</p> <h3><strong>Boy uzatma ameliyatı sonrası daha fazla uzama mümkün mü?</strong></h3> <p>Teorik olarak 20 cm’ye kadar uzatma yapılabilir, ancak:</p> <ul> <li>Daha uzun uzatma işlemleri ciddi kas ve sinir problemlerine yol açabilir.</li> <li>Yürüme, hareket kabiliyeti ve vücut orantısı bozulabilir.</li> <li>Doktorlar genellikle 12-15 cm’den fazla uzatmayı önermemektedir.</li> </ul> <p>Bu nedenle, boy uzatma ameliyatı olacak kişiler için hem güvenli hem de fonksiyonel bir uzama miktarı seçmek önemlidir.</p>
Omuz Protezi
<p>İnsan vücudunun en hareketli eklemlerinden biri olan omuz ekleminin hareket kabiliyeti oldukça yüksektir. Bu geniş hareket kapasitesi nedeniyle travma ve hasarlanmaya da oldukça açık bir eklemdir. Omuz ekleminde ortaya çıkan omuz ağrısı, hareket kısıtlılığı gibi sorunlar yaşam kalitesini büyük ölçüde düşürmektedir. Omuz ekleminin kısmen ya da tamamının protez ile değiştirilmesi ile gerçekleştirilen omuz protezi ameliyatı hastaya yaşam konforunu geri kazandırmaktadır. Memorial Bahçelievler Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ufuk Özkaya, omuz protezi ameliyatı hakkında bilgi verdi.</p> <h2><strong>Omuz Eklemi Nedir? </strong></h2> <p>Omuz eklemi, üst kol kemiği olan humerus’un baş kısmı ile kürek kemiği (skapula) üzerindeki glenoid adı verilen yuva bölümünden oluşur. Her iki kemiğin eklem yüzeyinde kıkırdak, kıkırdağı besleyici eklem sıvısını üreten eklem kapsülü bulunmaktadır. Omuz eklemi, vücudumuzdaki diğer eklemlerden daha geniş bir hareket aralığına sahip olmasından dolayı bazı durumlarda omuz ekleminin kısmen ya da tamamının protez ile değiştirilmesi gerekebilmektedir.</p> <p>Tanıda genellikle röntgen filmi çoğu zaman yeterli olmaktadır. Bazı durumlarda; kemik bütünlüğünü değerlendirmek için Bilgisayarlı Tomografi, omuz eklemindeki kas ve liflerin durumunu değerlendirmek için Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) de yapılabilmektedir. Bunun yanı sıra hastalarda sinir hasarı olabileceğinden şüphelenildiği durumlarda sinirlerin değerlendirilmesi için bir EMG testi veya sinir iletim tetkikleri de istenebilmektedir.</p> <h2><strong>Omuz Protezi Ameliyatı Nedir?</strong></h2> <p>Omuz protezi ameliyatı, omuz eklemindeki ağrıyı geçirmek, eklemdeki hareketliliği yeniden sağlamak, gücünü ve işlevini geri kazandırmak için, diğer tedavi yöntemlerinden fayda sağlanamadığı durumlarda yapılan bir cerrahi işlemdir. Genellikle ilk uygulanan tedavi yöntemleri ilaç tedavisi, eklem içi iğne tedavileri ve fizik tedavidir. Omuz protezi ameliyatı, gerekli görüldüğü takdirde uygulanır.</p> <h2><strong>Omuz Protezi Tedavisi Kimlere ve Hangi Durumlarda Uygulanır?</strong></h2> <p>Omuz protezi tedavisi, omuz ekleminin kireçlendiği durumlarda, romatizmal hastalıklarda, avasküler nekroz hastalığında ve hem iyi hem de kötü huylu tümörlerin meydana geldiği durumlarda uygulanabilir.</p> <ul> <li>Omuz ekleminin artrozu (kireçlenmesi)</li> <li>Omuz ekleminin ilerleyici harabiyeti ile seyreden romatizmal hastalıklar</li> <li>Humerus başının beslenmesinin ve yapısının bozulduğu <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/avaskuler-nekroz-nedir">avasküler nekroz</a></li> <li>Kırık tedavisinin ve iyileşmesinin ameliyatsız veya plak vida ile mümkün olmadığı yaşlı hastalardaki parçalı omuz kırıkları</li> <li>İyi huylu ve kötü huylu tümörler</li> <li>Ciddi düzeyde omuz liflerinin yırtılması sonucu gelişen kireçlenme, ağrı ve fonksiyon bozuklukları</li> </ul> <p>Omuz protezi ameliyatı, ilerleyici omuz eklem hastalıklarında ve diğer tedavi yöntemlerinin etkili olmadığı durumlarda hem ağrıyı hafifletmek hem de hareket kabiliyetini geri kazandırmak için etkili bir yöntemdir. Ancak ameliyat kararı, yalnızca detaylı tetkikler ve uzman görüşü sonrasında verilmelidir. Eğer siz de omuz ağrısı, hareket kısıtlılığı ya da eklem işlev bozukluğuyla mücadele ediyorsanız, geç kalmadan bir ortopedi ve travmatoloji uzmanına başvurun.</p> <h2><strong>Omuz Protezi Çeşitleri Nelerdir? </strong></h2> <p>Omuz protezi gereken hastalarda omuzun durumuna göre farklı protez çeşitleri bulunmaktadır. Tüm omuz protez çeşitleri temel olarak bir baş ve başın oturduğu yuvadan oluşmaktadır. Ancak tasarım ve çalışma prensipleri farklıdır. Bu protezler yarım omuz protezi, total omuz protezi ve ters omuz protezi olarak sıralanabilmektedir. Hangi hastaya hangi protez yönteminin uygulanacağına hekim muayene ve tetkikler sonrasında karar vermektedir.</p> <h3><strong>Yarım Omuz Protezi</strong></h3> <p>Bu protez tipinde omuz ekleminin yarısı değiştirilmektedir. Glenoid denilen eklem yuvasına protez parçası yerleştirilmez. Humerus kemiğinin kanal kısmına yerleştirilen sap kısmının üzerine metal baş takılmaktadır. Bu metal baş, hastanın doğal eklem yuvasına oturarak çok parçalı humerus üst uç kırıklarının tedavisinde tercih edilmektedir.</p> <h3><strong>Tam Omuz Protezi</strong></h3> <p>Bu omuz protezinde, eklem yuvasına plastik polietilen soket (yuva), protez ameliyatlarında kullanılan özel bir yapıştırıcı ile (çimento) kemiğe tutturulmaktadır. Alt tarafta ise humerus (üst kol) kemiği kanalının içine yerleştirilen sap (titanyumdan imal edilir) kısmı üzerine metal baş (krom-kobalttan imal edilir) yerleştirilmektedir. Bu protezin yapılması için hastanın omuz eklemini saran liflerin (rotator manşet) sağlam olması ve işlev görmesi gerekmektedir.</p> <h3><strong>Ters Omuz Protezi</strong></h3> <p>Normal omuz ekleminde humerus üst ucundaki top gibi olan baş kısım hafif çukur olan yuvaya oturtulmaktadır. Omuz eklemini çevreleyen tendonlar, hem eklemi sabitlemekte hem de hareket etmesine yardımcı olmaktadır. Ancak bazen tendonlar ciddi şekilde hasar görerek yırtılır veya işlev göremez hale gelir. Bu gibi durumlarda klasik tam omuz protezinde kullanılan protezi yerinde tutacak ve/veya hareket ettirecek tendonlar olmadığından, omuz işlev görmeyecektir.</p> <h2><strong>Omuz Protezi Nasıl Takılır?</strong></h2> <p>Ters omuz protez tipinde de protez parçaları metal ve plastiktir, ancak tersine çevrilmiştir. Metal baş kısmı eklem yuvasına takılmaktadır. Humerus kemiğinin üst ucuna ise metal sap üzerine plastik polietilen yuva eklenebilmektedir. İleri yaştaki hastalarda omuz liflerinin yırtık olduğu ve işlevsel olmadığı durumlarda protez, omuz etrafındaki kasların gücü ile ekleme hareket ve fonksiyon kazandırmaktadır.</p> <h2><strong>Omuz Protezi Ameliyatı Kimler İçin Uygun Değildir?</strong></h2> <p>Omuz protezi ameliyatı bazı durumlarda uygun görülmemektedir. İşte bu ameliyatın yapılmadığı başlıca durumlar: </p> <ul> <li>Hastanın ağrısı günlük yaşam aktivitelerini etkilemiyorsa,</li> <li>Omuz protezinin işlev görmesini sağlayacak omuzdaki kas ve tendonlarda sinir hasarı veya felçten işlevsel değilse</li> <li>Omuz ekleminde iltihap varsa</li> <li>Hastanın başka bir yerinde ciddi enfeksiyon varsa</li> <li>Genel durumu ameliyat olamayacak kadar kötü olan hastalarda omuz protezi uygulanmamaktadır.</li> </ul> <h2><strong>Omuz Protezi Ameliyatı Sonrasında İyileşme Süreci Nasıldır?</strong></h2> <p>Ameliyat sonrası iyileşme süresi kişiden kişiye değişebilmekte ve ameliyatın türüne de bağlı olarak genellikle 6-10 hafta sürmektedir. Ameliyattan sonraki gün omuz hareketlerine başlanarak fizik tedavi süreci başlamaktadır. Ameliyattan sonra yumuşak dokuların iyileşmesi için erken rehabilitasyon aşamasında bir kol askısı kullanılması önerilmektedir. Kol askısı duş alırken ve egzersiz yaparken çıkarılabilmektedir. Omuz protezi sonrası fizik tedavi ile eklem hareketleri artırılmakta ve kaslar güçlendirilmektedir. Ameliyattan sonraki ilk ay, beş kilodan daha ağır bir şey kaldırılmaması gerekmektedir. Ayrıca kolu yukarı kaldırmak, bir şeye uzanmak, itmek veya çekmek gibi faaliyetlerden kaçınmak gereklidir.</p> <p>Altı haftanın sonunda kol askısı çıkarılarak kas gücünün durumuna bağlı olarak omuz aktif olarak kullanılmaya başlanmaktadır.</p> <h2><strong>Omuz Protezi Ameliyatı Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Omuz protezi ameliyatından sonra işe dönüş ne zaman olur?</strong></h3> <p>Ameliyat sonrası işe dönüş süresi omuz hareketlerine ve kas gücüne bağlıdır. 3 hafta sonra masa başı çalışmaya dönüş mümkündür. Daha ağır fiziksel aktivitenin ve gücün gerektiği işlere dönüş ortalama 4-6 ay isteyebilmektedir. Ameliyat öncesi omuz kaslarının ve tendonlarının durumu ve gücü, hastanın iyileşme sürecinde önemli bir role sahiptir. Ameliyattan önce kaslar ve tendonlar iyi durumdaysa iyileşme süreci daha kolay olacaktır.</p> <h3><strong>Omuz protezi ameliyatı riskli mi?</strong></h3> <p>Omuz protezi ameliyatı takılan protez nadir olarak çıkabilir ancak ameliyat genel olarak güvenli kabul edilir.</p>
Bişektomi
<p>Bişektomi, yanaklardaki yağ dokusunun alınarak yüz hatlarını daha keskin ve belirgin hale getiren bir estetik operasyondur. Genellikle Hollywood yanağı estetiğiyle karıştırılan bu işlem, yüzün genel hatlarına müdahale edilerek daha genç ve zarif bir görünüm elde edilmesini mümkün kılar. Bişektomi, özellikle kare ya da yuvarlak yüz hatlarına sahip kişiler tarafından tercih edilir. Yüz hatlarını belirginleştirerek "gençlik üçgeni" denilen elmacık kemikleriyle çene arasındaki ters üçgen görünümünü oluşturan bir sonuç elde edilir. Bu işlem, yanaklardaki fazla yağ dokusunun çıkarılmasıyla yapılır ve cerrahi müdahale, yanağın iç kısmından yaklaşık 1 cm'lik bir kesiyle gerçekleştirilir. Yaklaşık 30 dakika süren operasyon sonrasında cilt yüzeyinde herhangi bir iz kalmaz. Bişektomi sayesinde yüz hatları daha orantılı ve estetik bir görünüme kavuşur, böylelikle kişi daha genç ve çekici bir ifade kazanır.</p> <h2><strong>Bişektomi (Yanak İnceltme Ameliyatı) Nedir?</strong></h2> <p>Bişektomi, yanaklardaki fazla yağ dokusunun cerrahi bir yöntemle alınması işlemidir. Yanak yağı aldırma veya yanak estetiği olarak da ifade edilen bişektomi sayesinde yanaklar daha belirgin ve ince bir hale gelir. Yüz inceltme ameliyatı, genellikle yanaklarda bulunan ve kişinin yüz hatlarını dolduran Bichat yastıkçığı adı verilen yağ dokusunun alınması ile gerçekleştirilir. Bichat yastıkçığı, yüzün daha yuvarlak ve dolgun görünmesine neden olan bir yağ tabakasıdır. Bu yağı almak, daha keskin ve hatları belirgin bir yüz görünümü sağlar.</p> <h2><strong>Bişektomi (Yanak İnceltme Ameliyatı) Kimler İçin Uygundur?</strong></h2> <p>Bişektomi ameliyatı, estetik açıdan yanaklarında fazla dolgunluk olan ve bu durumu düzeltmek isteyen bireyler için uygun bir işlemdir. Ancak yine de işlem için uzman hekimin onayı önemlidir. Bişektomi işlemi genellikle aşağıdaki özelliklere sahip kişiler için uygundur.</p> <ul> <li>Yüz hatları belirgin ve dengeli bir görünüm elde etmek isteyen kişiler </li> <li>Yanaklarında aşırı dolgunluk olan ve bu durumdan rahatsızlık duyan kişiler </li> <li>Sağlık durumu iyi ve cerrahi müdahale için uygun olan kişiler </li> <li>Yüz hatlarında doğal bir incelik isteyen kişiler </li> </ul> <p>Bişektomi, genç yaştaki bireyler arasında daha yaygın olsa da orta yaş ve üzeri kişiler de yanak küçültme işlemi yaptırabilir. Ancak yaş ilerledikçe yüz dokularında elastikiyet kaybı meydana gelebileceği için bişektomi işlemi sonrası sonuçlar daha kısa sürede eski haline dönebilir. Yanaktan yağ aldırma işlemi için uygun adaylar aşağıdaki fiziksel özelliklere sahip olmalıdır:</p> <ul> <li>Fiziksel olarak sağlıklı olmak</li> <li>Sağlıklı bir vücut ağırlığına sahip olmak</li> <li>Yuvarlak ve dolgun bir yüz hatlarına sahip olmak</li> <li>Operasyon sonrası yanak görünümü ile ilgili gerçekçi beklentilere sahip olmak</li> <li>Tütün kullanmamak</li> </ul> <p>Bu şartları taşıyan kişiler için bişektomi ameliyatı daha güvenli kabul edilir.</p> <h2><strong>Bişektomi (Yanak İnceltme Ameliyatı) Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Bişektomi, genellikle yuvarlak ve dolgun yüz hatlarına sahip bireylerin daha belirgin elmacık kemikleri ve çene hattına sahip olma isteği doğrultusunda tercih ettikleri estetik bir cerrahi müdahaledir. Bunun yanı sıra bazı bireylerde genetik faktörler nedeniyle belirginleşen yanak yağ dokusu, zamanla kilo alımıyla birlikte daha fazla gözlemlenebilir hale gelir ve estetik kaygıları artırabilir. Bişektomi, bu tür durumları düzeltmek ve kişinin daha dengeli ve estetik bir yüz hatlarına sahip olmasını sağlamak amacıyla uygulanır. Yüz hatlarından memnun olmayan kişiler için yanak inceltme operasyonu, kendilerini daha iyi hissetmelerine yardımcı olan bir işlemdir.</p> <h2><strong>Bişektomi (Yanak İnceltme Ameliyatı) Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Bişektomi (yanak inceltme ameliyatı), yüz hatlarını daha belirgin ve ince bir görünüme kavuşturmak amacıyla yapılan bir estetik cerrahi müdahaledir. İşlem genellikle lokal anestezi altında gerçekleştirilir. Böylece hasta, işlem sırasında uyanık kalır ancak herhangi bir ağrı hissetmez. Cerrah, ağız içinden yaklaşık 1-2 cm’lik küçük bir kesi yaparak yanaklarda biriken fazla yağ dokusunu çıkarır. Cerrahi işlem, genellikle 30 dakika ile 1 saat arasında tamamlanır. Kesiler ağız içinden yapıldığı için yanak ameliyatı sonrası herhangi bir iz kalmaz. Yüz küçültme estetiği bişektomi işlemi sonrasında iyileşme süreci hızlıdır. İlk birkaç gün şişlik, hafif ağrı ve rahatsızlık hissi yaşansa da bunlar genellikle kısa süre içinde geçer. Hastalar, işlem sonrası birkaç gün boyunca yumuşak gıdalar tüketmeli ve şişliklerin hızla inmesi için doktor tarafından önerilen ilaçları kullanmalıdır. Hastalar genellikle birkaç gün içinde günlük yaşamlarına dönebilirler. Ancak işlem sonrası tamamen iyileşmek için doktorun önerilerine dikkat etmek önemlidir.</p> <h2><strong>Bişektomi (Yanak İnceltme Ameliyatı) Ameliyatının Riskleri</strong></h2> <p>Yanak aldırma işlemi genellikle güvenli bir prosedür olmasına rağmen her cerrahi müdahalede olduğu gibi bazı riskler taşır. Enfeksiyon, cerrahi bölgedeki en yaygın risklerden biridir; ancak uygun bakım ve antiseptik kullanımı ile bu risk büyük ölçüde azaltılır. Nadir de olsa işlem sonrası kanama görülebilir. Ancak kanamalar genellikle minimaldir ve ciddi bir sorun teşkil etmez. Ameliyat sırasında sinirlerin zarar görmesine bağlı olarak sinir hasarı yaşanır. Tüm bu riskler, deneyimli bir cerrah tarafından gerçekleştirilen ameliyatlarda oldukça düşük ihtimallerdir.</p> <h2><strong>Bişektomi Ameliyatı Sonrası Dikkat Edilmesi Gerekenler</strong></h2> <p>Bişektomi ameliyatı sonrasında iyileşme sürecini hızlandırmak ve komplikasyonları önlemek için bazı önemli noktalara dikkat edilmesi gerekir. İlk olarak yüz kaslarının fazla çalıştırılmaması önemlidir; bu nedenle ameliyat sonrası ilk birkaç gün boyunca yüzün dinlendirilmesi gerekir. Daha az ağrılı bir dönem geçirmek için doktorun önerdiği ağrı kesiciler kullanılmalıdır. Yüz hijyenine de özen gösterilmeli, özellikle ağız içindeki bölge temiz tutulmalıdır. Yanak aldırma ameliyatı sonrası şişlik ve morluklar olabilir; bu durum genellikle birkaç gün içinde azalır ancak şişliklerin tamamen geçmesi birkaç hafta sürebilir. Şişliği azaltmak için soğuk kompresler kullanmak da faydalıdır. Bu basit ama etkili önlemler, iyileşme sürecini daha rahat ve hızlı hale getirir.</p> <h2><strong>Bişektominin Avantajları ve Dezavantajları Nelerdir?</strong></h2> <p>Bişektomi işlemi, estetik açıdan birçok avantaj sunsa da bazı dezavantajları da olabilir. Aşağıda bişektominin avantajları ve dezavantajlarına yer verilmiştir.</p> <h3><strong>Bişektominin Avantajları Nelerdir?</strong></h3> <p>Bişektomi, pek çok avantajı bulunan bir estetik cerrahi işlemdir. İlk olarak işlem süresi oldukça kısadır ve hastanede yatış gerektirmez. Lokal anestezi ile gerçekleştirildiği için anesteziye bağlı herhangi bir semptom yaşanmaz. Yuvarlak ve tombul yüz hatlarına sahip kişiler, bişektomi sayesinde ideal yüz hatlarına kısa sürede kavuşur. Ayrıca operasyon sonrası iyileşme süreci hızla tamamlanır çünkü cilt yüzeyine herhangi bir kesi yapılmaz bu da estetik açıdan bir sorun oluşturmaz.</p> <h3><strong>Bişektominin Dezavantajları Nelerdir?</strong></h3> <p>Bişektomi, zararları olmayan genellikle güvenli bir işlem olmakla birlikte bazı riskler de söz konusudur. Bunlar arasında aşırı kanama, enfeksiyon, anesteziye karşı vücudun olumsuz reaksiyonları sayılabilir. Ayrıca alınan yağ miktarındaki farklılıklar nedeniyle yanaklar arasında asimetri görülebilir. Diğer potansiyel komplikasyonlar arasında ağız açıklığının kısıtlanması, deri altı su toplaması, tükürük bezi hasarı gibi düşük risk unsurları sayılabilir.</p> <h2><strong>Bişektomi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Bişektomi ameliyatı kaç saat sürer?</strong></h3> <p>Bişektomi ameliyatı genellikle 30 dakika ile 1 saat arasında sürer. İşlem lokal anestezi altında yapılır.</p> <h3><strong>Bişektomi kalıcı bir İişlem midir?</strong></h3> <p>Bişektomi, sonuçları uzun süre koruyan bir işlemdir ancak yaşlanma süreciyle birlikte yüz hatları değişebilir.</p> <h3><strong>Bişektomi sonrası yüzüm ne zaman oturur?</strong></h3> <p>Yüzdeki şişliklerin inmesi genellikle birkaç hafta sürer ancak yüz hatlarının tam olarak şekillenmesi birkaç ay alabilir.</p> <h3><strong>Bişektomi ameliyatı sonrası şişlik ne kadar sürer?</strong></h3> <p>Bişektomi sonrası şişlikler genellikle 1-2 hafta içinde azalır. En geç 1 aya kadar tüm şişlikler geçer ve yüz istenilen forma kavuşur.</p> <h3><strong>Bişektomi ameliyatı ağrılı mıdır?</strong></h3> <p>Bişektomi işlemi ağrısızdır. Ancak işlem sonrası hafif bir ağrı ve rahatsızlık hissi olabilir.</p> <h3><strong>Bişektomi ameliyatı sonrası iz kalır mı?</strong></h3> <p>Bişektomi, dışardan görünmeyen ağız içi kesilerle yapıldığı için izin sorunu yaşanmaz.</p> <h3><strong>Bişektomi erkekler için uygun bir işlem midir?</strong></h3> <p>Evet, bişektomi erkekler için de uygun bir işlemdir.</p>
Çene Ameliyatı
<p>Çene ameliyatı, çene yapısındaki bozuklukları düzeltmek için uygulanan cerrahi bir işlemdir. Estetik kaygılar, çene kayması, ısırma ve çiğneme problemleri gibi çeşitli nedenlerle tercih edilir. Ortognatik cerrahi olarak da adlandırılan bu operasyon, alt ve üst çenenin yeniden hizalanmasını sağlar. Hem fonksiyonel hem de estetik açıdan önemli sonuçlar sunan çene ameliyatı, uzman cerrahlar tarafından planlanmalı ve uygulanmalıdır.</p> <h2><strong>Çene Ameliyatı Nedir?</strong></h2> <p>Çene cerrahisi ameliyatı, çene yapısındaki doğuştan ya da sonradan gelişen bozuklukları düzeltmek amacıyla yapılan cerrahi bir işlemdir. Bu işlem; alt çene, üst çene ya da her iki çene için yapılabilir ve genellikle yüz estetiğini iyileştirmenin yanı sıra çene fonksiyonlarını da düzeltir. </p> <p>Çene operasyonu sırasında çene kemikleri kesilir, uygun pozisyona yerleştirilir ve ardından vidalar ya da plakalarla sabitlenir. İşlem genellikle ağız içinden yapılır. Bu sayede dışarıda herhangi bir iz kalmaz. </p> <p>Çene düzeltme ameliyatı yalnızca estetik bir çözüm değil, aynı zamanda çiğneme, ısırma, konuşma ve solunum gibi önemli fonksiyonların iyileştirilmesini hedefler. Kişiye özel planlama gerektiren bu süreç, <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/ortodonti">ortodontik tedavi</a> ile desteklenebilir ve cerrahın uzmanlığına dayanır.</p> <h2><strong>Çene Ameliyatı Kimler İçin Uygundur?</strong></h2> <p>Çene estetiği, çene yapısındaki asimetri ya da işlevsel sorunlar nedeniyle estetik kaygılar taşıyan kişiler için önemli bir çözümdür. Aşağıdaki durumlar, çene yamukluğu ameliyatı ya da çene kayması ameliyatı gibi operasyonları gerektirebilir:</p> <ul> <li><strong>Belirgin Çene Asimetrisi:</strong> Üst ya da alt çenenin birbirine uyumsuz olması, estetik kaygılara yol açabilir.</li> <li><strong>Çiğneme ve Yutma Sorunları:</strong> Çenenin yanlış konumlanması nedeniyle çiğneme ve yutma işlemlerinde zorluk yaşanabilir.</li> <li><strong>Çene Ekleminde Ağrı ve Fonksiyon Bozukluğu:</strong> Çene eklemindeki sorunlar, ağrıya ve çene hareketlerinde zorluğa neden olabilir.</li> <li><strong>Nefes Alma Zorlukları:</strong> Özellikle <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/uyku-apnesi-nedir-nasil-tedavi-edilir">uyku apnesi</a> gibi sorunlara yol açan çene yapısal bozuklukları, solunum fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir.</li> <li><strong>Konuşma Problemleri:</strong> Çenenin yanlış konumlanması, konuşma bozukluklarına yol açabilir.</li> <li><strong>Diş Teli Tedavisinin Yetersiz Kalması:</strong> <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/dis-teli-tedavisi">Diş teli tedavisi</a>, çene bozukluklarını tek başına düzeltemeyebilir, bu durumda çift çene ameliyatı gibi cerrahi müdahaleler gerekebilir.</li> </ul> <p>Her bireyin çene yapısı farklı olduğundan, operasyon kararı ve planlaması uzman hekimler tarafından yapılmalıdır.</p> <h2><strong>Çene Ameliyatı Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Çene ameliyatı, genellikle genel anestezi altında yapılır ve cerrahinin detayları, hastanın çene yapısına göre değişkenlik gösterir. Ameliyatın süresi ve uygulama şekli de yapılacak düzeltmelere bağlı olarak farklılık gösterebilir. İşlem sırasındaki temel aşamalar ise şu şekildedir:</p> <ul> <li><strong>Hazırlık Aşaması:</strong> Ameliyat öncesinde hastanın diş yapısı ve çene durumu ortodontik tedavi ile düzeltilir. Çene yapısının daha net bir şekilde görülmesi için röntgen ve 3D görüntüleme teknikleri kullanılır.</li> <li><strong>Cerrahi Müdahale:</strong> Alt çene ameliyatı sırasında alt çene kemiği uygun şekilde kesilip doğru konumlandırılır ve sabitlenir. Üst çene ameliyatı içinse üst çene kemiği kesilir ve gerekirse öne ya da geriye doğru kaydırılır. Uzun çene ameliyatı durumunda ise çene uzunluğunu kısaltmak için gerekli cerrahi müdahale yapılır.</li> <li><strong>İyileşme Süreci:</strong> Operasyon sonrası hastalar bir süre hastanede gözlem altında tutulur. Genelikle şişlik ve hafif ağrılar olabilir, bunlar da zamanla birlikte azalma gösterir. Tam iyileşme süreci genellikle birkaç ayda görülür.</li> </ul> <p>Her hastanın ihtiyaçları farklı olduğundan çene ameliyatı süreci kişiye özel olarak planlanır.</p> <h2><strong>Çene Ameliyatının Faydaları Nelerdir?</strong></h2> <p>Çene ameliyatı sadece estetik değil, aynı zamanda fonksiyonel faydalar da sağlayan bir işlemdir. Ameliyat sonrası elde edilebilecek değişiklikler hem hastaların fiziksel görünümünü hem de günlük yaşamlarını olumlu yönde etkiler.</p> <p>İşte çene ameliyatı sonrası değişim ve sağladığı bazı faydalar:</p> <ul> <li><strong>Estetik Görünümün İyileşmesi:</strong> Çene estetiği sayesinde yüz hatları daha dengeli ve simetrik hale gelir. Özellikle asimetrik ya da öne çıkan çene yapısı, daha doğal bir görünüm kazanır.</li> <li><strong>Fonksiyonel İyileşme: </strong>Çene yapısındaki bozukluklar; çiğneme, konuşma ve solunum gibi temel fonksiyonları zorlaştırabilir. Ameliyat ile bu sorunlar düzeltilebilir, böylece günlük yaşam daha rahat hale gelir.</li> <li><strong>Kendine Güven Artışı:</strong> Görünümdeki iyileşme, birçok hasta için özgüvenin artmasına neden olabilir. Kişiler, estetik açıdan hoşnut oldukları yeni çene yapıları ile daha rahat hissedebilirler.</li> <li><strong>Uzun Vadeli Sağlık Faydaları:</strong> Çene yapısındaki düzelmeler, eklem sorunlarını ve baş ağrılarını da azaltabilir. Ayrıca alt çenenin yanlış konumlanması nedeniyle gelişen diş problemleri, çene ameliyatı ile giderilebilir.<br /> Çene ameliyatı sonrası değişim sadece dış görünümü değil, kişinin yaşam kalitesini de önemli ölçüde artırabilir.</li> </ul> <h2><strong>Çene Ameliyatı Sonrası İyileşme Süreci</strong></h2> <p>Çene ameliyatı sonrası iyileşme süreci her birey için farklılık gösterse de genellikle başlangıçta şişlik ve morarmalar görülmesi normaldir. Çene kası ameliyatı sonrası, çene hareketleri kısıtlanır ve çiğneme, konuşma gibi aktivitelerde zorluk yaşanabilir. İlk hafta boyunca yumuşak gıdalarla beslenmek önemlidir. Hafif de olsa bir ağrı hissedilir, bunun için doktorun verdiği ağrı kesiciler kullanılmalıdır.<br /> <br /> İyileşme süreci ilerledikçe çene kasları yeniden uyum sağlar ve hasta normal yaşantısına dönebilir. Düzenli doktor kontrolleri de sürecin sağlıklı bir şekilde ilerlemesini sağlar. Çene ameliyatı sonrası sabırlı bir iyileşme süreci olsa da sonuçlar estetik ve fonksiyonel açıdan önemli bir fark yaratır.</p> <h2><strong>Çene Ameliyatının Riskleri ve Komplikasyonları</strong></h2> <p>Çene ameliyatı riskleri, her cerrahi işlemde olduğu gibi bazı olasılıkları içerir. Enfeksiyon, kanama ve iyileşme sorunları bunlar arasında yer alır. Ayrıca çene kırığı ameliyatı riskleri çene kemiklerinin uyumsuzluğu ya da plakaların kayması gibi durumları kapsar.<br /> <br /> Başarısız çene ameliyatı ise çene kemiğinin doğru iyileşmemesi veya beklenen estetik ve fonksiyonel sonuçların elde edilememesi durumudur. Riskler; cerrahın deneyimi, hastanın iyileşme kapasitesi ve iyileşme süreciyle ilgilidir.<br /> <br /> Ancak uzman ellerde gerçekleştirilen ameliyatlar bu riskleri azaltır ve başarılı sonuçlar elde edilir.</p> <h2><strong>Çene Ameliyatı Fiyatı</strong></h2> <p>Genelde birçok hastanın merak ettiği ve karar sürecini etkileyen önemli faktör, çene ameliyatı fiyatlarıdır. Fiyatlar; ameliyatın türüne, yapılan işlemin karmaşıklığına, cerrahın deneyimine ve klinik lokasyonuna göre değişiklik gösterebilir. Örneğin çene düzeltme ameliyatı ya da çene estetiği gibi estetik operasyonlar, yalnızca fonksiyonel müdahalelere göre daha pahalı olabilir.<br /> <br /> Ayrıca operasyon öncesinde ve sonrasında yapılacak ek tedavi ve kontroller de maliyeti etkileyen unsurlardandır. Bu yüzden kesin bir fiyat belirlemek için bir uzmanla görüşme ve detaylı bir muayene yapılması gerekir.</p> <h2><strong>Çene Ameliyatı Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Çene ameliyatı hangi durumlarda gereklidir?</strong></h3> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/cene-geriligi-nedir">Çene geriliği</a>, çiğneme ve konuşma zorlukları, çene ekleminde ağrı veya yüz asimetrisi gibi durumlarda çene ameliyatı gerekli olabilir. Bu operasyon hem estetik hem de fonksiyonel sorunları düzeltmeye yardımcı olur.</p> <h3><strong>Çene ameliyatı sonrası ağrı olur mu?</strong></h3> <p>Ameliyat sonrası hafif ila orta şiddette <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/cene-agrisi-nedenleri-nedir-nasil-gecer">çene ağrısı</a> olabilir. Doktorun verdiği ağrı kesicilerle bu durum kontrol altına alınabilir.</p> <h3><strong>Çene ameliyatı sonrası ne kadar sürede iyileşme sağlanır?</strong></h3> <p>Tam iyileşme süresi genellikle 6 ay sürer. İlk haftalarda sıvı ve yumuşak gıdalar tüketilir, ilk ay ağır aktivitelerden kaçınılır.</p> <h3><strong>Çene ameliyatı sonrası yemek yemek zor olur mu?</strong></h3> <p>Ameliyat sonrası ilk birkaç hafta sıvı veya püre kıvamında yiyecekler tüketilmesi önerilir. Çene yapısı güçlendikçe normal beslenme düzenine dönülebilir.</p> <h3><strong>Çene ameliyatı estetik değişim sağlar mı?</strong></h3> <p>Evet, genellikle çene ameliyatı estetik açıdan değişiklik gösterir, yüz dengesini iyileştirerek daha simetrik ve belirgin bir çene hattı oluşturabilir. Ameliyat sonrası bazı hastalar, çene hattını daha da keskinleştirmek için <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/jawline-cene-dolgusu">Jawline çene dolgusu</a> gibi ek estetik işlemleri tercih edebilir.</p> <h3><strong>Çene ameliyatı sonrası yara izleri kalır mı?</strong></h3> <p>Ameliyat ağız içinden yapıldığı için dışarıdan görünen bir iz kalmaz.</p> <h3><strong>Çene ameliyatı sonrası diş tedavisi gerekir mi?</strong></h3> <p>Çoğu durumda ameliyat öncesi veya sonrası ortodontik tedavi gerekebilir.</p> <h3><strong>Çene ameliyatı sonrası bakım nasıl olur?</strong></h3> <p>Çene ameliyatı sonrası ağız hijyenine dikkat edilmeli, sert gıdalardan kaçınılmalı ve doktor kontrolleri aksatılmamalıdır. </p>