Sağlık Kütüphanesi
Sağlığınızla ilgili merak ettiğiniz soruların yanıtlarını ve sağlıklı bir yaşam için atılması gereken adımları kütüphanemizde bulabilirsiniz.
Hastalıklar
Vulvodini
<p>Vulvodini, kadın genital organında yani vulva bölgesinde gelişen uzun süreli ağrı olarak tanımlanır. Bu ağrının belirgin bir nedeni olmasa da sinir hasarı, hormonal değişiklikler, enfeksiyon ve psikolojik faktörlere bağlı olarak gelişebilir. Yanma, batma veya kaşıntı hissi, sürekli olarak ağrı, genital bölgede rahatsızlık veya baskı hissi gibi belirtiler vulvodiniyi işaret eder. Ağrı kişinin günlük hayatının etkilenmesine neden olarak rahatsızlık verebilir. Bu durum aylarca hatta yıllarca sürebilir. Vulvodini tedavisi, ilaçlar, fizik tedavi ve terapi gibi yöntemlerle tedavi edilebilir.</p> <h2><strong>Vulvodini Nedir?</strong></h2> <p>Vulvodini, vulvada veya vajinada üç aydan uzun süreli olmak üzere görülen kronik ağrı ve rahatsızlık hissidir. Vulvodini yüzünden vulvada görülen vajinal ağrı, enfeksiyon ve cilt rahatsızlıkları kişinin yaşam kalitesini etkileyebilir. Vulvodini, yanma, batma, sürekli olan ağrı, tahriş hissi gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Belirtileri kişiden kişiye farklılık göstererek, ağrı hafif veya dayanılmaz derecede şiddetli hale gelebilir. Bunu yanında vulvodini, sosyal ve duygusal yaşam üzerinde büyük etkiler yaratabilir. Kişinin cinsel hayatını ve ilişkilerini olumsuz etkileyebilen vulvodini, tedavisi içerisinde psikolojik danışmanlık da yer alır.</p> <h3><strong>Vulvodini tipleri nelerdir?</strong></h3> <p>Ağrının nereden kaynaklandığına bağlı olarak iki tip vulvodini bulunur. Bunlar lokalize vulvodini ve genel vulvodini olarak incelenir. Vulvodini tipleri şöyle açıklanabilir:</p> <p><strong>Lokalize vulvodini:</strong> Ağrı, vulvar vestibulit ya da klitoris gibi tek bir noktada gelişebilir. Vulvar vestibulit, vajinal dudaklar ve üretra arasında yer alan deri olarak bilinir. Klitoris ise vulvanın tepesindeki küçük, boncuk benzeri organdır. Lokalize vulvodini bazen lokalize vulvar ağrı sendromu olarak da isimlendirilebilir.</p> <p><strong>Genel vulvodini: </strong>Ağrı tek bir noktada izole olmadan vajinanın her bölgesinde hissedilebilir. Bu durum kişinin hayat kalitesine yansır.</p> <h2><strong>Vulvodini Belirtileri Nelerdir?</strong></h2> <p>Vulvodini belirtileri, yanma, sızlama, cinsel ilişki esnasında ağrı, otururken rahatsızlık duyma ve batma şeklinde ortaya çıkabilir. Ağrının şiddeti kişiden kişiye farklılık göstererek hafiften dayanılmaz düzeylere kadar değişebilir. Vulvodini belirtileri şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Genital bölgede rahatsız edici yanma hissi</li> <li>Vulva bölgesinde hissedilen sıcaklık</li> <li>Genital bölgede hissedilen batma ve sızlama hissi</li> <li>Cildin kaşınması ve kaşıntıya bağlı tahriş</li> <li>Vulva bölgesinde ağırlık veya dolgunluk hissi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/cinsel-iliski-sirasinda-agri-nedir-tedavisi-nasil-olur">Cinsel ilişki sırasında ağrı (disparoni)</a></li> <li>Uzun süre oturulduğunda rahatsızlık duyma</li> <li>Sürekli veya aralıklı ağrı</li> <li>Zonklama hissi</li> </ul> <p>Bu belirtiler genital bölgenin bir bölümünde ya da genel olarak görülebilir. Kişinin cinsel hayatını, günlük aktivitelerini etkileyerek rahatsızlık hissi verebilir. Bu belirtiler üç aydan uzun süredir devam ettiği durumda jinekoloğa başvurmak önemlidir.</p> <h2><strong>Vulvodini Neden Olur?</strong></h2> <p>Vulvodi nedeni kesin olarak ortaya konmasa da biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlere bağlı olarak gelişebilir. Bunların yanında sinir sistemine, hormonal bozukluklara ve pelvik kaslara bağlı olarak da oluşabilir. Vulvodini nedenleri şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Sinir hasarı oluşması veya sinirlerde aşırı hassasiyet</strong></h3> <p>Sinir uçlarının aşırı duyarlı hale gelmesini kişinin vulva bölgesinde kronik ağrılara neden olabilir. Bu ağrıların uzun sürelere devam etmesi durumu da vulvodini gelişmesine sebebiyet verir. Geçirilen travmalar, enfeksiyonlar veya doğum sırasında sinir hasarı bu duruma zemin hazırlar.</p> <h3><strong>Pelvik taban kaslarının gergin olması </strong></h3> <p>Pelvik taban kaslarının aşırı bir şekilde kasılması veya spazm gelişmesi, vulva bölgesine baskı yaparak ağrılar neden olabilir. Bu durum genellikle stresli bir yaşam ya da fiziksel bir travma sonucunda görülür.</p> <h3><strong>Hormonal değişiklikler ve bozukluklar</strong></h3> <p>Hormonal olarak vücutta değişime neden olan menopoz, bunların yanında doğum kontrol haplarının kullanımı ve doğum sonrasında görülen hormonların dengesizliği sonucunda vulvada hassasiyet meydana gelebilir. Bu durum vulvodiniye neden olarak kişiye rahatsızlık verir.</p> <h3><strong>Kronik enfeksiyon gelişmesi veya enflamasyon</strong></h3> <p>Kişinin geçirmiş olduğu ya da var olan mantar enfeksiyonları sinir uçlarını hassas bir hale getirebilir. Bu vajinal enfeksiyonlar uzun süreli ağrılar yaratır. İyileşmiş olsa bile bu enfeksiyonlar sinirlerde kalıcı değişiklikler yapabilir. Bu da vulvodini oluşmasına neden olur.</p> <h3><strong>Stres ve kaygı gibi psikolojik durumlar</strong></h3> <p>Anksiyete, stres, depresyon gibi durumlar ağrı eşiğinin düşmesin neden olarak vulvodini tetiklenmesine sebep olur. Bu durum ağrıların şiddetlenmesine ve kişinin günlük yaşamın etkilenmesin zemin hazırlar.</p> <h3><strong>Alerjik reaksiyonlar ve tahriş</strong></h3> <p>Vulva bölgesinde kullanılan sabunlar, parfümler, pedler ve deterjanlar gibi malzemeler kronik tahrişe neden olabilir. Bu da vulvodini gelişmene sebebiyet verir.</p> <h2><strong>Vulvodini Nasıl Teşhis Edilir?</strong></h2> <p>Vulvodini teşhisi, jinekolog ya da kadın hastalıkları uzmanının değerlendirmesinin ardından yapılır. Doktor, kişinin belirtileri, şikayetlerini ve sağlık geçmişini dinledikten sonra çeşitli testlerin uygulanmasının isteyebilir. Vulvodiniyi teşhis etmek için kullanılan testler şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Vajina ve serviksi değerlendirmek için fiziksel muayene</li> <li>Vulvanın bazı kısımlarına nazikçe bir pamuklu çubuk sürerek ve temasın ne zaman ağrılı olduğunu öğrenme yani pamuk çubuk testi uygulama</li> <li>Enfeksiyonu test etmek için sürüntü örnekleri</li> </ul> <p>Doktor, vulvodini ile ilgisi olmayan ve ağrınıza neden olabilecek durumları dışlayabilmek için vulva bölgesinde kolposkopisini veya biyopsisini isteyebilir.</p> <h2><strong>Vulvodini Tedavisi Nasıl Olur?</strong></h2> <p>Vulvodini tedavisi, kişiden kişiye ve nedenine bağlı olarak farklılık gösterir. Tedavinin amacı genellikle ağrının azalmasına yardımcı olmak ve kişinin günlük yaşam kalitesini artırmaktır. Vulvodini tam olarak iyileşmese bile farklı tedavi yöntemleri sayesinde semptomları hafifletilebilir. Vulvodini tedavisinde kullanılan başlıca yöntemler şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Antidepresanlar ve antiepileptik ilaçlar, sinirlerin hassasiyetini azaltmak için kullanılır</li> <li>Lokal olarak uygulanan lidokain kremler gibi topikal anestezikler, ağrıyı geçici olarak hafiflemesine yardımcı olur</li> <li>Ağrı kesici ilaçlar ve anti-enflamatuar ilaçlar da destekleyici tedavi olarak önerilebilir</li> <li>Pelvik taban kaslarının gevşetilmesi ve güçlendirilmesi için fizik tedavi de etkilidir</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/bilissel-davranisci-terapi-bdt-nedir">Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)</a> gibi yöntemler, ağrının psikolojik etkilerini azaltmada kullanılır</li> <li>Pamuklu iç çamaşırı kullanmak, sabun ve parfüm içermeyen ürünlerle temizlik yapmak ve stresten uzak durmak semptomların hafiflemesini sağlar.</li> </ul> <p>Vulvodini tedavisinde cerrahi müdahale, ağrının geçmediği durumda uygulanabilir. Bu işlem esnasında ağrının yoğun olduğu bölge çıkarılır.</p> <h2><strong>Vulvodini Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Vulvodini ne zaman geçer?</strong></h3> <p>Vulvodini tedaviye bağlı olarak haftalar veya aylar içinde hafifleme gösterebilir. Tedavi sürecinde ilaçlar, fizyoterapi ve psikolojik destekle semptomlar kontrol altına alınabilir. Bazı durumlarda kişilerin sağlık durumuna bağlı olarak uzun süreli takip gerekebilir.</p> <h3><strong>Vulvodini nasıl anlaşılır?</strong></h3> <p>Vulvodini, vulva bölgesinde gelişerek üç aydan uzun süren, nedeni bilinmeyen ağrı ile anlaşılır. Bu ağrı yanma, batma veya kaşıntı şeklinde ortaya çıkabilir. Cinsel ilişki, tampon kullanma veya oturma gibi durumlarda artar.</p>
Liken Skleroz
<p>Liken skleroz, cilt yüzeyinde kaşıntı ve beyazlama gibi durumlara neden olan iltihaplı deri hastalığı olarak bilinir. Genital bölgede ortaya çıkan bu durum vücudun diğer alanlarında da görülebilir. Deride incelme, beyaz lekeler, çatlaklar ve kaşıntı gibi belirtiler liken skleroz belirtileri arasında yer alır. Liken skleroz tedavisi, doktorun kontrolün ardında belirlenerek kortikosteroid kremler, nemlendiriciler içerebilir. Bunun yanında erken teşhis de oluşacak semptomların kontrol altına alınmasında önemli rol oynar.</p> <h2><strong>Liken Skleroz Nedir?</strong></h2> <p>Liken skleroz, özellikle genital bölgede gelişen kronik olarak ortaya çıkan bir inflamatuar bir cilt hastalığıdır. Oluşan bu durum cildin yapısının bozulmasına, cildin incelmesine ve beyaz lezyonların oluşmasına neden olabilir. Kadın, erkek ve çocuklarda görülebilen bir durum olan liken skleroz, menopoz sonrasındaki kadınlarda da yaygın olarak görülebilir. Genital bölge ciddi şekilde etkilendiği durumda ise cinsel ilişki sırasında veya idrar yaparken ağrı hissedilebilir. Liken skleroz, bağışıklık sistemindeki bozukluklar, genetik faktörler ve hormonal bozukluklar nedeniyle ortaya çıkabilir.</p> <h2><strong>Liken Skleroz Belirtileri Nelerdir?</strong></h2> <p>Liken skleroz belirtileri, cilt yüzeyinde görülen beyazlık, şiddetli kaşıntı ve cildin incelmesi gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Ciltte meydana gelen yamalar da liken skleroz belirtileri arasında yer alır. Belirtiler ortaya çıktığında, genellikle genital ve anal bölgelerin cilt yüzeyi etkilenir. Fakat bunların yanında sırt, omuzlar, üst kollar ve göğüslerde de görülebilir.</p> <p>Liken skleroz belirtileri şöyle açıklanabilir:</p> <ul> <li>Genital bölgede rahatsızlık veren şiddetli kaşıntı</li> <li>Genital veya anal bölgede beyaz renkli lekeler ve parlak yamalar</li> <li>Derinin incelmesi</li> <li>İdrar yaparken, cinsel ilişki sırasında veya sonrasında ağrı ya da yanma hissi</li> <li>Cilt yüzeyinde çatlama, hafif kanama ve açık yaralar</li> <li>Cilt kahverengi veya grimsi bir ton alarak renk değiştirmesi</li> <li>Cildin büzüşmesi ve vajina girişinin daralması</li> <li>Bazı faktörlere bağlı olarak derinin kalınlaşması</li> </ul> <p>Kadınlarda liken skleroz belirtileri şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/cinsel-iliski-sirasinda-agri-nedir-tedavisi-nasil-olur" target="_blank">Cinsel ilişki sırasında ağrı (disparoni)</a></li> <li>Vajinal girişte daralma</li> <li>Vulvada beyaz plaklar ve incelme</li> </ul> <p>Erkeklerde liken skleroz belirtileri şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>İdrar yaparken ağrı çekme</li> <li>Penis başında beyazlaşma ve incelme</li> <li>Fimozis (penis derisinin daralması)</li> </ul> <p>Çocuklarda liken skleroz belirtileri şöyle sıralanabilir:</p> <p>Çocuklarda da görülebilen bir durum olan liken skleroz, pişik ya da mantar enfeksiyonu gibi belirtilere neden olabilir.</p> <h2><strong>Liken Skleroz Neden Olur?</strong></h2> <p>Liken sklerozun nedeni tam olarak bilinmese de hastalığın gelişmesinde otoimmün bozukluklar, genetik yatkınlık, hormonal değişiklikler, ve psikolojik durumlar gibi çeşitli faktörlerin rol oynar. Liken skleroz nedenleri şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Otoimmün bozukluklar</strong></h3> <p>Liken skleroz, bağışıklık sisteminin sağlıklı olarak kabul edilen cilt hücrelerine saldırmasıyla ortaya çıkabilir. Bu da <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/tiroid-nedir">tiroid</a> hastalıkları, lupus ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/vitiligo-nedir">vitiligo</a> gibi diğer <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/otoimmun-hastaliklar-nelerdir">otoimmün hastalıklarla</a> ilişkili olduğunu gösterebilir.</p> <h3><strong>Genetik yatkınlık</strong></h3> <p>Aile geçmişinde otoimmün hastalık veya liken skleroz gibi hastalıklar yer aldığında bu durum genetik yatkınlık olarak değerlendirebilir.</p> <h3><strong>Hormonal değişiklikler</strong></h3> <p>Menopoz sonrasında östrojen seviyelerindeki düşüş görüldüğü durumda kadınlarda liken skleroz görülme olasılığı da artabilir. Ergenlik döneminde ya da menopoz öncesi de nadiren de olsa görülür.</p> <h3><strong>Enfeksiyonlar ve travma</strong></h3> <p>Deri yüzeyinde meydana gelen tahriş gibi travmalar da enfeksiyon hastalıklarını tetikleyerek liken skleroza neden olabilir. Bu durum kronik idrar veya vajinal enfeksiyonlar riski artmasına sebebiyet verir.</p> <h3><strong>Cilt hassas oluşu ve alerjik tepkiler</strong></h3> <p>Cilt yapısı hassas olan kişilerde alerjenlere maruz kalma daha açık hale gelebilir. Bu da hastalığın ortaya çıkmasında rol oynar. Bu duruma dar kıyafetlerin neden olduğu sürtünme ve tahriş de tetikleyici olarak değerlendirilir.</p> <h3><strong>Psikolojik ve stres faktörleri</strong></h3> <p>Psikolojik durumlar ve stres gibi faktörler otoimmün hastalıkların tetiklenmesine neden olabilir. Psikolojik stres, bağışıklık sistemi tepkilerini etkilenmesine neden olarak liken skleroza yol açabilir ya da mevcut hastalığı kötüleşmesine zemin hazırlar.</p> <h2><strong>Liken Skleroz Teşhisi Nasıl Olur?</strong></h2> <p>Liken skleroz teşhisi genellikle bir dermatolog veya kadın doğum uzmanı tarafından teşhis edilir. Bu teşhis sürecinde doktor kişiden gerekli testler talep edebilir. Liken skleroz teşhisi için izlenen adımlar şöyle sıralanır:</p> <ul> <li>Kişinin tıbbi geçmişi ve aile öyküsü dinlenir</li> <li>Otoimmün hastalıklar veya benzeri cilt problemleri olup olmadığı sorgulanır</li> <li>Kişinin belirtileri hakkında detaylı bilgi alınır</li> <li>Doktor, genital veya anal bölgelerdeki cilt değişikliklerini inceler</li> <li>Ciltte meydana gelen bir lezyon varsa ayrıntılı inceleme için dermatoskopiden yararlanılır</li> <li>Kesin teşhis yapmak adına etkilenen bölgeden küçük bir doku örneği alınabilir</li> <li>Otoimmün hastalıkları ve diğer sağlık sorunlarını değerlendirmek için kan testleri uygulanabilir</li> </ul> <h2><strong>Liken Skleroz Tedavisi Nasıl Olur?</strong></h2> <p>Liken skleroz tedavisi, hastalığın belirtilerin hafifletilmesi, ilerlemesinin durdurulması ve günlük yaşam kalitesinin artırılması amacıyla planlanır. Belirtisine bağlı olarak tedavi seçenekleri belirlenir ve kontrol altına alınır. Liken skleroz tedavisi için uygulanabilecek yöntemler şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Topikal kortikosteroidlerden yararlanarak iltihabın azaltılması hedeflenir</li> <li>İmmünomodülatör ilaçlar sayesinde otoimmün hastalıkların tedavisinden yararlanılır</li> <li>Ciltteki kuruluğu ve tahrişi azaltmak için nemlendirici kremler ve merhemler önerilir</li> <li>Şiddetli vakalarda veya tedaviye yanıt vermeyen durumlarda ise cerrahi müdahale gerekebilir</li> <li>Cinsel ilişki sırasında ağrı yaşayan kişiler için pelvik taban fizik tedavisi önerilebilir</li> </ul> <p>Liken skleroz tedavisinde kişinin ihtiyaçlarına göre özelleştirilebilir. Erken tanı ve uygun tedavi, hastalığın ilerlemesini önleyerek ve semptomları yönetmeye yardımcı olur. Liken skleroz belirtileri görüldüğü durumda doktora başvurmak ve düzenli takip yaptırmak gerekir.</p> <h2><strong>Liken Skleroz Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Liken sklerozda kimler risk altındadır?</strong></h3> <p>Liken skleroz menopoz sonrasındaki kadınlarda yaygın olarak görülebilir. Erkeklerde daha az görülen bu durum sünnetsiz erkeklerde riskin artmasına neden olur. Ergenliğe girmemiş olan kız çocuklarında da nadir olarak ortaya çıkabilir.</p> <h3><strong>Liken skleroz kanser mi?</strong></h3> <p>Liken skleroz, kanser türü değildir. Kronik ve iltihaplı olarak görülen bir deri rahatsızlığıdır. Tedavi edilmediği durumda skuamöz hücreli karsinom yani bir tür <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/cilt-deri-kanseri-belirtileri-tedavisi-ve-korunma-yontemleri">cilt kanseri</a> gelişme riski artabilir.</p>
Megaloblastik Anemi
<p>Megaloblastik anemi, kırmızı kan hücrelerinin çok büyük olması ve bu hücre sayılarının azalmasıyla ortaya çıkan makrositik anemi türüdür. En yaygın nedenleri B12 vitamini ve folik asit eksikliğidir. Kırmızı kan hücreleri normal bir şekilde gelişim gösterebilmek için bu vitaminlere ihtiyaç duyar. Eksikliği durumunda ise hücreler kemik iliğinde büyüme göstererek tam olarak olgunlaşma gösteremezler. Bu da hem sayılarında azalmaya hem işlevlerin bozulmasına neden olur. <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/vitamin-eksikliginin-10-isaretine-dikkat">Vitamin eksikliklerinin</a> giderilmesiyle tedavi edilebilir.</p> <h2><strong>Megaloblastik Anemi Nedir?</strong></h2> <p>Megaloblastik anemi, B12 vitamini ve folik asit eksikliği sonucunda kırmızı kan hücrelerinin yeterli oranda olgunlaşmaması nedeniyle görülen anemi türüdür. DNA sentezinde önemli role sahip olan bu vitaminlerin eksikliği durumunda bozukluklar meydana gelebilir. <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/b12-vitamini-nedir-eksikliginin-belirtileri-nelerdir">B12</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/folik-asit-nedir-folik-asit-eksikligi-belirtileri-nelerdir">folik asit eksikliği</a> yaşanması sonucunda kırmızı kan hücrelerinin olgunlaşmamasına bağlı olarak dokular ve organlı yeterli miktarda oksijen alamayabilir. Megaloblastik anemi tedavi edilmediği durumda ise B12 vitamin eksikliğine bağlı olarak denge problemleri, karıncalanma ve hafıza kaybı görülebilir.</p> <h2><strong>Megaloblastik Anemi Belirtileri Nelerdir?</strong></h2> <p>Megaloblastik anemi belirtileri halsizlik, soluk bir görünüm, iştahsızlık ve nefes darlığı gibi belirtilerle kendini gösterir. Bunun yanında ishal ve baş dönmesi gibi durumlar da megaloblastik anemi belirtileri arasında yer alır. Megaloblastik anemi belirtileri şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Yorgunluk hali</li> <li>Kas güçsüzlüğü</li> <li>Soluk bir cilt</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/nefes-darligi-neden-olur-nefes-darligi-nasil-gecer">Nefes darlığı (dispne)</a></li> <li>Halsizlik</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/basimizi-donduren-10-neden">Baş dönmesi</a> veya sersemlik hissi</li> <li>Eller ve ayaklarda karıncalanma</li> <li>Dil üzerinde pürüzsüzlük ya da hassasiyet</li> <li>Konsantrasyon güçlüğü</li> </ul> <p>B12 eksikliği nedeniyle görülen megaloblastik anemi, sinirlerin etkilenmesine neden olarak his kaybı, karıncalanma ve kaslarda güçsüzlüğü sebebiyet verir.</p> <h3><strong>Çocuklarda megaloblastik aneminin belirtileri nelerdir?</strong></h3> <p>Megaloblastik anemi belirtileri çocukların sağlık durumuna göre farklılık gösterebilir. Genel olarak megaloblastik anemi belirtileri şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>İştahın azalması durumu</li> <li>Enerji eksikliği</li> <li>Sinirlilik hali</li> <li>Ciltte solukluk</li> <li>Enerji eksikliği veya yorgunluk</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/ishale-ne-iyi-gelir">İshal</a> veya kabızlık</li> <li>Yürümede güçlük çekme</li> <li>El ve ayaklarda uyuşma veya karıncalanma</li> <li>Ayakta dururken ya da hareket halindeyken baş dönmesi</li> <li>Konsantrasyon güçlüğü</li> <li>Nefes darlığı</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/dis-eti-kanamasi">Diş eti kanaması</a></li> </ul> <h2><strong>Megaloblastik Anemi Neden Olur?</strong></h2> <p>Megaloblastik anemi, B12 vitamini ve folik asit vücutta eksik olmasından dolayı ortaya çıkar. B12 vitamin eksikliği ve folik asit eksikliğine bağlı olarak bu anemi türü meydana gelir. Bu vitaminlerin eksikliği, kırmızı kan hücrelerinin düzgün olarak olgunlaşamamasına ve kemik iliğinde ise anormal derecede büyük, işlevsiz hücreler (megaloblastlar) oluşmasına sebep olur. İşte megaloblastik aneminin başlıca nedenleri şöyle açıklanabilir:</p> <h3><strong>B12 vitamini eksikliği</strong></h3> <p>B12 eksikliği, özellikle vejeteryanlarda, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/colyak-hastaligi-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">çölyak hastalığı,</a> <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/crohn-hastaligi">Crohn hastalığı</a> veya mide ameliyatları gibi sindirim sistemi bozuklukları durumunda ortaya çıkabilir. B12 vitamini hayvansal gıdalarda yer aldığından veganlarda da ortaya çıkabilir.</p> <h3><strong>Folat eksikliği</strong></h3> <p>Folat (folik asit), özellikle yeşil yapraklı sebzelerde, narenciyede ve baklagillerde bulunur. Hamilelik ve emzirme döneminde kişi folata ihtiyaç duyabilir. Bu dönemlerde yeterli folat alınmadığı durumda megaloblastik anemi gelişebilir. Aşırı alkol tüketimi de folat emilimini ve kullanımını engelleyen durumlar arasındadır.</p> <h3><strong>Genetik faktörler</strong></h3> <p>Genetik hastalıklar vücudun B12 vitamini veya folatı uygun şekilde kullanmasını zorlaştıran bir durum olarak bilinir. Bazı kalıtsal enzim eksiklikleri durumunda megaloblastik anemi gelişimine neden olabilir.</p> <h3><strong>Bağırsak ve mide problemleri</strong></h3> <p>Midenin bir kısmının alınması olarak bilinen gastrektomi, B12 vitaminin vücutta azalmasına neden olabilir. Bunun yanında ince bağırsakta emilim bozukluklarına neden olarak vitamin eksikliklerine yol açabilir.</p> <h2><strong>Megaloblastik Anemi Teşhisi Nasıl Olur?</strong></h2> <p>Megaloblastik anemi teşhisi, tam kan sayımı ve kemik iliği incelemesini içerebilir. Doktor, kişinin belirtileri, tıbbi geçmişini inceledikten sonra bazı testlerin uygulanmasını isteyebilir. Megaloblastik teşhisinde kullanılan yöntemler şöyle sıralanır:</p> <ul> <li>Tam kan sayımı sayesinde kırmızı kan hücresi sayısı belirlenir. Hemoglobin düzeyinin düşük olması anemiyi işaret eder.</li> <li>Periferik (dijital morfoloji) testi sayesinde kan hücreleri mikroskop altında incelenerek hücrelerin şekli ve büyüklüğü kontrol edilir.</li> <li>B12 vitamini ve folat düzeylerini ölçen test uygulanır.</li> <li>Kemik iliği incelemesi ile kemik iliğinde büyük ve olgunlaşmamış hücreler görülür.</li> </ul> <p>Bu testlerin sonuçlarına dayanarak, megaloblastik anemi tanısı konulabilir. B12 vitamini veya folat eksikliği görülmesi durumunda ise kişiye takviyelere başlanır.</p> <h2><strong>Megaloblastik Anemi Tedavisi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Megaloblastik anemi tedavisi, teşhisin ardında kişideki vitamin eksiklikleri belirlenerek yerine konulmasını içerir. B12 vitamini ve folik asit eksikliğini gidermeye yönelik olarak tedaviler belirlenir. Megaloblastik anemi tedavisi için şu yöntemlerden yararlanılabilir:</p> <ul> <li>Kişide B12 eksikliği görülüyorsa takviye verilebilir.</li> <li>Folik asit eksikliğine bağlı megaloblastik anemide, ise folik asit takviyesi verilir.</li> <li>Kişinin folat açısından zengin gıdalar (yeşil yapraklı sebzeler, baklagiller, narenciye) tüketilmesi önerilir.</li> <li>Pernisiyöz anemiye bağlı B12 emilim bozukluğu durumunda kişiye B12 enjeksiyonları gerekebilir.</li> <li>Çölyak veya crohn hastalığı gibi bağırsak hastalıkları varsa, bu hastalıkların tedavisi vitamin emiliminin düzelmesini sağlanabilir.</li> <li>Eksik vitaminlerin yerine konulmasının yanı sıra, dengeli bir diyet önerilir.</li> </ul> <p>Tedaviye erken başlandığı durumda megaloblastik anemi tamamen tedavi edilebilir ve çoğu kişi normal sağlık durumuna döner. Ancak tedavi geciktiği durumda, özellikle B12 eksikliğine bağlı sinir sistemi hasarları kalıcı olabilir.</p> <h2><strong>Megaloblastik Anemi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Megaloblastik anemi hangi vitamin eksikliğinde görülür? </strong></h3> <p>Megaloblastik anemi, B12 ve folik asit eksikliği durumunda kişiyi etkileyen bir durumdur. Bu vitaminlerin eksik olması megaloblastik anemiye neden olur.</p> <h3><strong>Megalooblastik anemi sonucu ne olur?</strong></h3> <p>Megaloblastik anemi, B12 vitamini ve folik asit eksikliği sonucu meydana gelen bir anemi türüdür. Bu iki vitamin DNA sentezin önemli bir role sahiptir. Bu sebep bozukluk görülmesi durumunda vücutta megaloblastik değişiklikler ortaya çıkar.</p>
Retinopati
<p>Retinopati, gözün arkasındaki ışığa duyarlı dokudaki (retina) kan damarlarının hasar görmesidir. Retinopati, genellikle diyabet ve yüksek tansiyon gibi hastalıkların bir komplikasyonu olabilir. Tanısı, göz muayenesi ve görüntüleme yöntemleriyle konulur. Retinopati tedavisi ise lazer tedavisi veya cerrahi gibi yöntemlerle yapılabilir.</p> <h2><strong>Retinopati Nedir?</strong></h2> <p>Gözün arkasında bulunan ve duyusal bir zar olan retinanın hasar görmesi durumu retinopati olarak ifade edilir.</p> <p>Gözün arkasındaki duyusal bir zar olan retina, gözün üzerine odaklanan ışığı alır ve bunu beyindeki görsel merkezlere gönderilen sinir sinyallerine dönüştürür. Beyinde daha sonra bu sinyaller tarafından görüntüler oluşturulur. Retina gerektiği gibi çalışmadığında ise retinopati ortaya çıkabilir. Retinopati, retinayla ilişkili görme kaybına yol açabilir.</p> <p>Retinopati durumunda kan damarları sızarak retinayı aşabilir veya retinanın içinden büyüyebilir. Bu durumda retina parçalanmaya başlayarak ayrılabilir. Bu da zamanla görme kaybına ve hatta bazı durumlarda körlüğe bile neden olabilir. Retinanın en yaygın görülen türü ise diyabetik retinonapidir. Diyabetik retinopadi şeker hastalığının ciddi bir komplikasyonu olarak karşımıza çıkar.</p> <h2><strong>Retinopati Neden Olur?</strong></h2> <p>Retinopati, gözün arkasındaki dokudaki (retina) kan damarlarının hasar görmesi sonucunda meydana gelir. Genellikle kötü kontrol edilen kan şekeri önemli bir bir risk faktörüdür. Bunun sonucunda yaygın olarak görülen diyabetik retinopati ortaya çıkar. Teşhis edilip tedavisine başlanmayan retinopati vakaları görme kaybı ve hatta körlüğe bile neden olabilir.</p> <h2><strong>Retinopati Çeşitleri Nelerdir?</strong></h2> <p>Retinada ortaya çıkan hasara bağlı olarak retinopati farklı isimlerle adlandırılır. Genel olarak karşılaşılan retinopati çeşitleri şu şekildedir:</p> <ul> <li>Diyabetik retinopati</li> <li>Proliferatif retinopati</li> <li>Proliferatif olmayan retinopati</li> <li>Prematüre retinopatisi</li> <li>Santral seröz retinopati</li> <li>Hipertansif retinopati</li> <li>Pigmenter retinopati</li> <li>Purtscher retinopatisi</li> </ul> <h3><strong>Diyabetik Retinopati</strong></h3> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/seker-hastaligi-belirtileri-ve-tedavisi">Diyabetin</a> yan etkilerinden biri olan diyabetik retinopati, görmeyi tehdit eden bir hastalıktır. Diyabetin ayırt edici özelliği olan yüksek kan şekeri gözleri etkileyebilir. Yüksek kan şekerinin olması retinadaki küçük kan damarlarına zarar vererek sıvı sızdırabilir. Bunun sonucunda retina şişerek görme bulanıklaşabilir. İki gözde de diyabetik retinopati görülebilir. </p> <p><strong>Diyabetik retinopati geliştirme riskini etkileyen faktörler şu şekildedir:</strong></p> <p><strong>Diyabet:</strong> Tip 1 ve tip 2 diyabet olan hastalar göz sağlığına dikkat etmezse retinopati riski artabilir. Diyabet rahatsızlığı olan bir hastanın, hastalıkta geçirdiği süre arttıkça diyabetik retinopati geliştirme olasılığı o kadar yüksektir.</p> <p><strong>Diyabetik retinopati aile öyküsü:</strong> Diyabetik retinopati geliştirme risklerinden biri de aile bireylerinde diyabetik retinopati rahatsızlığının olmasıdır. </p> <p><strong>Diğer tıbbi rahatsızlıklar:</strong> <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/yuksek-tansiyon-hipertansiyon-nedir-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri">Yüksek tansiyon</a> veya <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kolesterol-nedir-kolesterol-belirtileri-nelerdir">yüksek kolesterole</a> sahip olmak, diyabetik retinopatiye yakalanma riskini artırabilir.</p> <p><strong>Gebelik diyabeti:</strong> Gebelik sırasında gebelik diyabeti gelişen kişilerde, ileride diyabet olma ve diyabetik retinopati geliştirme riski daha yüksektir.</p> <p><strong>Diyabetik retinopatinin belirtileri ise şu şekilde sıralanabilir:</strong></p> <ul> <li>Bulanık görme</li> <li>Uçuşan cisimleri veya diğer noktaları fark etmek</li> <li>Gece görüş zorluklarının olması</li> <li>Merkezi görüş esnasında boş bir nokta olması</li> <li>Yeni gelişen renk körlüğü veya renklerin solgun olması gibi semptomlar diyabetik retinopatiden kaynaklı belirtiler olabilir.</li> </ul> <h3><strong>Prematüre Retinopati</strong></h3> <p>Prematüre retinopisi; prematüre bebeklerde özellikle düşük doğum kilosuna ve erken doğuma bağlı olarak ortaya çıkabilir. Prematüre retinopatisi (ROP) ayrıca 31. gebelik haftasından önce doğan bebeklerde de görülme eğilimindedir. Genellikle her iki gözde de görülür ve çocuklarda görme kaybının yaygın bir nedenidir.</p> <p>Prematüre retinopisinde, çok sayıda anormal kan damarı retinaya yayılır. Bu kan damarları kırılgan ve sızdırma yapabilir. Bu nedenle retinada yara izine ve retina dekolmanına neden olabilir. Görme kaybının ana kaynağı retina dekolmanıdır.</p> <p>Prematüre retinopisinin gelişmesinin nedeni bebeğin gelişimiyle bağlantılıdır. Gebeliğin erken döneminde, bebeğin retinasının oksijen ve besin sağlayan kan damarları kenarlara doğru kademeli olarak büyür. Ancak retinanın hızlı gelişimi gebeliğin son 12 haftasına kadar gerçekleşmez.</p> <p>Ancak bir bebek erken doğarsa kan damarı büyümesi retinanın çevresine ulaşmadan önce durabilir. Bu nedenle, retina ihtiyaç duyduğu beslenmeyi alamaz ve yeni kan damarlarının büyümesi için sinyaller gönderebilir. Oluşan yeni kan damarları kırılgan bir yapıdadır. Bu durum, yara izine ve sonunda retina dekolmanına yol açabilir.</p> <p><strong>Prematüre retinopatisinin belirtileri şu şekildedir:</strong></p> <ul> <li>Gözün bir yönden diğer yöne doğru hızlı hareket etmesi (nistagmus)</li> <li>Lökokori (beyaz göz bebekleri)</li> </ul> <p><strong>Prematüre retinopati tedavisi ise şöyledir:</strong></p> <p><strong>Kriyoretinopeksi:</strong> Çok soğuk bir kriyoprobun ucu gözün dışına yerleştirilir. Amaç; anormal retinal kan damarlarını dondurmak, bunların büyümesini engelleyerek küçülmesini sağlamaktır.</p> <p><strong>Lazer fotokoagülasyon:</strong> Lazer, retinanın küçük bir alanına odaklanarak, kan damarlarının büyümesini durdurmak için bölgeyi ısıtır.</p> <p><strong>Skleral çökertme:</strong> Retina dekolmanına bağlı olarak ciddi görme kaybı oluşacak vakalarda bu tedavi yöntemi kullanılır. Göz küresinin etrafına lastik bant yerleştirilir. Skleral çökertme, retinayı gözün iç kısmına doğru iterek yeniden yapışması için bantlanmasıyla gerçekleştirilir. </p> <p><strong>Vitrektomi:</strong> Çok sayıda anormal kan damarı ve yara dokusu varsa vitrektomi tedavisi uygulanabilir. Gözü dolduran jel benzeri sıvının çıkarılmasıdır. Ayrıca, retina dekolmanını önlemeye yardımcı olmak için retinayı çeken yara dokusu da çıkarılır.</p> <p>Prematüre retinopatisi olan bebekler, ileriki yaşamlarında <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/miyop-nedir-belirtileri-ve-tedavileri-nelerdir">miyopluk</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/goz-tembelligi">tembel göz</a>, şaşılık, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/glokom-nedir-ve-belirtileri-nelerdir">glokom</a> ve retina dekolmanı açısından daha büyük risk altındadır.</p> <h3><strong>Hipertansif Retinopati</strong></h3> <p>Yüksek tansiyonu olan kişilerde hipertansif retinopati gelişme riski vardır. Hipertansif retinopati, tedavi edilmezse görsel netlik kaybolabilir. Bu durum yüksek tansiyonu olan kişileri etkileyebilir. Genellikle, retina zarar görene kadar hiçbir belirti görülmez. Hipertansif retinopati rahatsızlığının belirtileri şu şekildedir:</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/bas-agrisi-nasil-gecer-bas-agrisina-ne-iyi-gelir">Baş ağrıları</a></li> <li>Normalden daha az görme veya çift görme</li> <li>Ani görme kaybı veya diğer görsel anormallikler gibi semptomlar hipertansif retinopati rahatsızlığının belirtileri olabilir. Bu belirtileri fark ettiğinizde uzman bir göz doktoruna muayene olmanız gereklidir. Göz doktoru, kan damarlarda daralma veya sızıntı olup olmadığını kontrol edebilir. Kontrol sonucunda retinanın hasar alıp almadığı tespit edilebilir.</li> </ul> <p>Hipertansif retinopati rahatsızlığının tedavisi için hastaların bazı hususlara özellikle dikkat etmeleri gerekir. Hastaların kan basınçlarında oluşabilecek yükselmelerin önlenmesi gereklidir. Sağlıklı beslenerek kilo verme gibi yaşam tarzında yapılacak değişiklikler hipertansif retinopati tedavisinde etkili olabilir. Şiddetli seyreden hipertansif retinopati vakalarında <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/inme-felc-belirtileri-nelerdir">felç</a>, kalp ve böbrek sorunları riski daha yüksektir.</p> <h3><strong>Santral Seröz Retinopati</strong></h3> <p>Retinanın altında meydana gelen sıvı birikimi sonucu ortaya çıkan görme rahatsızlığıdır. Retina pigmentinin epitel tabakasında sıvının birikimiyle ortaya çıkar. Sıvı burada birikirse görsel bozulmaya ve hatta ayrılmaya neden olabilir. <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/stres-nedir-nasil-yonetilir">Stresle</a> ilişkili olarak genellikle 30-50 yaş arası erkeklerde bu durum ortaya çıkabilir. Santral seröz retinopati rahatsızlığına neden olan faktörler şu şekildedir:</p> <ul> <li>Steroid kullanımı</li> <li>Otoimmün bir rahatsızlığa sahip olmak</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/helikobakter-pilori-nedir-helikobakter-pilori-nasil-tedavi-edilir">Helicobacter pylori</a> enfeksiyonu</li> <li>Yüksek tansiyona sahip olmak</li> <li>Doğası gereği son derece rekabetçi veya saldırgan kişiliğe sahip olmak (A tipi kişilik) gibi faktörler santral seröz retinopati rahatsızlığına neden olabilir.</li> </ul> <h2><strong>Retinopati Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Retinopati ne demek?</strong></h3> <p>Retinopati, görme bozukluğuna veya kaybına yol açabilen bir retina hastalığı olarak tanımlanır.</p> <h3><strong>Diyabetik Retinopati engel oranı nedir?</strong></h3> <p>Diyabet hastalığının şiddeti, süresi ve hastada etkisine göre engel oranları da farklı olabilir. Diyabetik retinopati, özellikle <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/tip-2-diyabet-nedir">tip 2 diyabet</a> rahatsızlığı olan hastaların çoğunluğunda vardır. Tip 2 diyabet hastalarının yaklaşık %60’ında görme bozukluğu veya körlüğe neden olabilecek kayıplar olabilir.</p> <h3><strong>Diyabetik Retinopati nasıl görür?</strong></h3> <p>Görmede bulanıklık ve koyu renkte yüzen noktaların görülmesi gibi belirtiler diyabetik retinopati rahatsızlığına bağlı olarak hastalarda ortaya çıkabilir. Geceleri görmede zorluk oluşabilir. Örümcek ağına benzeyen çizgiler ortaya çıkabilir.</p> <h3><strong>Santral Seröz Retinopati nasıl görür?</strong></h3> <p>Santral seröz retinopati rahatsızlığı olan hastalarda; merkezi görüşte kör noktalar olabilir. Renkler soluk gözükebilir. Nesneler daha küçük ya da uzakta görülebilir. Görme esnasında bulanıklıkların olması ve görüşte yamukluğun ortaya çıkması santral seröz retinopatiden kaynaklanabilir. </p>
Teknolojiler
Cilt Analizinde Yeni Bir Teknoloji: Observ 320 Cilt Analizi
<p>Cildimiz; yaşın ilerlemesi, cilt bakımına yeterli özenin gösterilmemesi, güneş ışınlarına maruziyet ve bazen de genetik sebeplerle sağlıklı ve genç görünümü kaybedebiliyor. Ciltte lekelenme, açık gözenekler, kızarıklık, matlaşma ve elastikiyet kaybı gibi estetik açıdan rahatsız edici sonuçlar görülebiliyor. Cilt tipinizin uzmanlar tarafından analiz edilmesi, ciltteki sorunların objektif olarak saptanabilmesi cilt analiz cihazları öne çıkıyor ve ileri teknolojilerle cildin doğru değerlendirmesinin yapılması gerekiyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Asude Kara Polat, Uzm. Dr. Didem Kazan ve Uzm. Dr. Selma Salman, Observ 320 Cilt Analiz teknolojisi hakkında bilgiler verdi.</p> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizi Teknolojisi Nedir?</strong></h2> <p>Observ 320 cilt analizi Dermatoloji bölümünde kullanılan bir cilt tanıma teknolojisidir. Cildin ihtiyaçlarını kolay ve anlaşılabilir haliyle gösterebilen bu analiz ile cilt yüzeyinin daha derin katmanlarının dahi incelenmesi fırsatı sunulmaktadır. Yüzün cihaza konumlandırılmasının ardından cilt yüzeyine patenti LED ışık ve filtrelerle aydınlatma sağlayarak cildin en dıştan içe doğru en net şekilde değerlendirme imkanı sağlamaktadır.</p> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizinin Kullanım Alanları Nelerdir?</strong></h2> <p>Observ 320 cilt analizi; cilt tipine uygun bakım rutini oluşturmadan önce cilt tipini belirlemede, rozasea, akne, melasma gibi dermatolojik hastalıkların hem medikal hem de kozmetik tedavileri öncesi ve izleminde tedavini yanıtını değerlendirmede ve botoks, mezoterapi, dolgu uygulamaları gibi kozmetik işlemlerin başarısını değerlendirmede kullanılmaktadır.</p> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizinin Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <p>Observ 320 cilt analizi teknolojisi, cilt yüzeyine aydınlatma sağlayarak cildin en derin katmanlarını dahi derinlemesine görme imkanı sunmaktadır. Avantajları aşağıdaki gibi sıralanabilir;</p> <ul> <li><strong>Cilt tipinin değerlendirilmesi</strong></li> </ul> <p>Cilt tipi kuru-karma-yağlı olarak 3’e ayrılır. Cilt tipinin belirlenmesi ile hastalara günlük cilt bakımı rutini oluşturmaları için yardımcı olacak ürünler önerilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cilt kalitesi ve yüzey düzensizliklerinin değerlendirilmesi </strong></li> </ul> <p>Açık gözenekler, ton eşitsizliği, ince ve derin çizgilerin tespiti ile hastalara önerilecek kozmetik ürün ya da kozmetik işlemlere karar verilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cilt lekelerinin tedavisi</strong></li> </ul> <p>Ciltteki çil, güneş lekesi gibi gözle görünen veya derinin alt tabakalarına uzanan gözle görülmeyen hormonal lekeler (melasma) cilt analiz cihazıyla tespit edilebilmektedir. Tespit sonrasında hastaya uygun medikal ya da kozmetik tedaviler önerilebilmektedir. Bu tedavilerin başarısı, Observ 320 Cilt Analiz teknolojisi ile takip edilebilmekte ve gerekli durumlarda ek tedaviler uygulanabilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cildin damar ağ yapısı değerlendirilmesi</strong></li> </ul> <p>Kuperoz ya da rosacea adı verilen cilt hastalıkları toplumda sık görülebilmektedir. Bu hastalarda cilt altı kılcal damarlarda normalin üstünde genişleme olabilmekte ve bu durum yüzde kızarık bir görüntüye sebebiyet verebilmektedir. Observ 320 Cilt Analiz cihazı ile deri altı damar ağı yapısının adeta fotoğrafını çekilmektedir. Bu sayede başlangıç aşamasında saptanan bu hastalıkları önlemeye yönelik önerilerde bulunulabilmekte veya ilerlemiş hastalık durumunda ise tedaviye yön verilebilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cil sıkılığı: (gözaltı torbaları, gülme çizgileri)</strong></li> </ul> <p>Cildin gerekli ihtiyacı karşılanmadığı durumlarda Observ 320 Cilt Analiz cihazı ile gelişebilecek cilt sorunlarının tespiti kolaylıkla sağlanabilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cilde uygulanan uzun dönemli tedavilerde cildin gelişimi değerlendirilebilmektedir.</strong></li> </ul> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizi Teknolojisi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Observ 320 Cilt Analizi uygulaması sırasında acı veya ağrı hissedilir mi?</strong></h3> <p>Observ 320 Cilt Analizi uygulaması sırasında acı veya ağrı hissedilmez, oldukça konforlu bir uygulamadır. Kişi cihazın ışık almayan siyah kutu şeklinde başlık kısmına başını yerleştirir, bilgisayarlı fotoğraf sistemimiz cildin fotoğraflarını çeker. Böylece konforlu bir uygulama gerçekleştirilir.</p> <h3><strong>Cilt hastalıklarının takibinde kullanılması ne gibi avantajlar sağlar?</strong></h3> <p>Cilt analiz cihazı sayesinde verilen medikal tedavinin ya da estetik uygulamanın hastanın bir önceki gelişine göre ciltte ne gibi faydalar sağladığı, ne derece başarılı olduğu objektif olarak görülebilir. Gerekirse mevcut tedavi değiştirilebilir ya da tedaviye eklemeler yapılabilir.</p> <h3><strong>Cilt analizi hastaya ne gibi imkanlar sunar?</strong></h3> <p>Hasta, cildindeki fark ettiği sorunların yanında çıplak gözle görülmeyen sorunları da görmüş olur. Doktoruyla birlikte cilt tipine uygun bir cilt bakımı rutini geliştirebilir. Ayrıca ciltteki sorunların tedavisi için yine doktoruyla birlikte bir tedavi planı oluşturabilir.</p>
Rezum (İyi Huylu Prostat Büyümesi İçin Su Buharı Tedavisi)
<p>Rezum, iyi huylu prostat büyümesi tedavisinde prostatın büyüyen kısmını küçültmek için su buharı enerjisinin kullanıldığı bir yöntemdir. Rezum tedavi yöntemi ile üretra-dış idrar yolundan girilerek (endoskopik yaklaşım) prostat gözlenir. Radyofrekans jeneratörü yoluyla oluşan enerji, vücut dışında suyu ısıtmak ve buhara dönüştürmek için kullanılır. Vücut dışında oluşturulan su buharı, prostat büyümesine neden olan prostat dokusunu küçültmek için bir iğne aracılığıyla prostat dokusuna iletilir. İşlem yaklaşık 10 ila 30 dakika arasında sürer ve günübirlik olarak gerçekleştirilebilir. Memorial Şişli Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Fatih Yanaral, iyi huylu prostat büyümesinde kullanılan su buharı tedavi yöntemi Rezum hakkında bilgi verdi.</p> <h2><strong>İyi Huylu Prostat Büyümesi ve Rezum Nedir?</strong></h2> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/iyi-huylu-prostat-buyumesine-dikkat">İyi huylu prostat büyümesi</a>, prostat bezinin boyutunun büyümesiyle erkeklerde yaygın olarak görülen ürolojik bir hastalıktır. Erkeklerde ileri yaşlarda yaygın olarak görülen iyi huylu prostat büyümesi 50'li yaşlardaki erkeklerin %40'ını, 90 yaş ve üzerindeki erkeklerin ise %90'ını etkilemektedir. Hastalarının büyük bir kısmında prostat büyümesi mesane çıkış tıkanıklığına neden olarak idrar yolu şikayetlerine yol açmaktadır. İdrar şikayetleri arttıkça hastanın yaşam kaliteleri de düşer. Prostat büyümesi tedavisinde hayat tarzı değişiklikleri, ilaç tedavileri ve ameliyat tedavileri vardır. İlk basamak tedavi olan ilaç tedavileri zamanla etkisini kaybedebilir veya hasta devamlı ilaç kullanmak istemeyebilir. Bu durumdaki hastaların iyi huylu prostat büyümesi tedavisinde ameliyat seçenekleri gündeme gelir. İyi huylu prostat büyümeleri tedavisinde günümüzde transüretral rezeksiyon (TURP), lazer ameliyatları (Thulep, Holep) ve Rezum tercih edilmektedir. Klasik yöntem olan TURP'nin kendine has yan etkileri bulunmaktadır. Bu yan etkiler arasında retrograd ejakülasyon (meninin geri kaçması), transfüzyon gerektiren kanama sayılabilir. Ayrıca, genel veya spinal anestezi kullanımını gerektirir ve hastanın ortalama 2 gün hastanede kalış süresi vardır. Bu durumu iyileştirmek için TURP'ye alternatif cerrahi stratejiler sağlamak amacıyla çeşitli minimal invaziv prosedürler geliştirilmiştir. Bunlar arasında, 2015 yılında Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi (US FDA) onayı aldıktan sonra artan bir ilgi gören yeni bir ablatif prosedür olan Rezum sistemi bulunmaktadır.</p> <h2><strong>Rezum Tedavi Yönteminin Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <ul> <li>Rezum, lokal anestezi altında uygulanabilir (Anestezi riski yüksek hastalara uygulanabilir)</li> <li>Rezum, hastanın kan sulandırıcı ilaçları kesilmeden uygulanabilir (Kalp hastalığı olanlarda güvenlidir)</li> <li>Rezum, hastanın hızlı ve etkili bir tedavi almasını sağlar</li> <li>Rezum ile genişlemiş merkezi bölgeler ve/veya orta loblar tedavi edilebilmektedir</li> <li>Rezum, iyi huylu prostat büyümeleri için klinik olarak kanıtlanmış, güvenli ve etkili bir tedavi yöntemidir</li> <li>Rezum ile tedavi edilen hastada cinsel işlev kaybı ve idrar fonksiyon kaybı minimum düzeyde olur</li> <li>Rezum tedavisi gören hasta normal aktivitelere hızlı dönüş yaparak aynı gün hastaneden taburcu olabilmektedir.</li> </ul> <h2><strong>Rezum Tedavisini Kimler Seçebilir?</strong></h2> <ul> <li>Prostat ilaçlarını bırakmayı veya almamayı tercih eden iyi huylu prostat büyümesi olan hastalar</li> <li>Diğer minimal invaziv (kapalı yöntemler) veya cerrahi prostat prosedürlerini istemeyen hastalar</li> <li>Şikayetlerinden ameliyatı seçecek kadar rahatsız olmadıklarını belirten hastalar</li> </ul> <h2><strong>Rezum Tedavisi Hangi Hastalara Uygulanabilir?</strong></h2> <ul> <li>İyi huylu prostat büyüklüğü ≥30 cm3 ve ≤80 cm3 olan hastalara Rezum tedavi yöntemi uygulanabilir.</li> <li>Santral bölge ve/veya orta lob hiperplazisi olan prostatın tedavisinde uygulanabilir</li> </ul> <h2><strong>Rezum Tedavisi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Rezum tedavisi yöntemi için kimler iyi bir aday değildir?</strong></h3> <p>Rezum tedavisi, üriner implantı olan veya penil protezi olan hastalarda ve iyi huylu prostat büyüklüğü 80 gram üstünde olan hastalara uygulanmamalıdır.</p> <h3><strong>Rezum tedavisi ile klasik TURP ve prostat lazer ameliyatları arasındaki fark nedir?</strong></h3> <p>TURP ve lazer ameliyatlarında, prostatın bir kısmını çıkarmak için elektrik akımı veya lazer enerjisi kullanılmaktadır. İyileşmeler genellikle Rezum tedavisi gibi ofis tabanlı bir tedaviden daha iyidir. Ancak ameliyatların genellikle daha fazla riski vardır. Bu işlemler ameliyathanede genel veya spinal anestezi altında uygulanmaktadır. Rezum tedavisi ise lokal anestezi altında, kan sulandırıcı ilaçlar kesilmeden de uygulanabilir.</p>
İntraoperatif Mr
<p>Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi alanın da en ileri teknolojilerden olan İntraoperatif MR, beyin, omurilik, hipofiz tümörleri, glial tümörler ve derin yerleşimli tüm beyin dokularının değerlendirilmesinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Hastanın ameliyatı sırasında detaylı MR görüntüsü alma şansı tanıyan bu yöntem; hekime tümörün temizlenmesi sürecinde çok etkili bir yol gösterici olup tümör kalıntısını önlemekte, genellikle ikinci bir ameliyata gerek duyulmamasını sağlamaktadır. Memorial Ataşehir Hastanesi Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Zafer Orkun Toktaş, beyin ve omurilik ameliyatlarında İntraoperatif MR’ın avantajları hakkında bilgi verdi.</p> <h2><strong>İntraoperatif MR Nedir?</strong></h2> <p>Dünyada sayılı merkezde bulunan ve “Ameliyathane MR’ı” olarak da bilinen İntraoperatif MR(IOMR), beyin ve omurilik tümör ameliyatlarında büyük fark yaratan bir görüntüleme yöntemidir. IOMR, hastanın yaşam beklentisini / konforunu büyük oranda iyileştirmenin yanı sıra, beyin cerrahlarının işlerini de oldukça kolaylaştırmaktadır. IOMR sayesinde ameliyat sırasındaki gidişatı değerlendirilir, kritik dokular korunur ve tümör kalıntıları görüntülenebilir. Tümör tedavisinde yaşam süresini belirgin düzeyde olumlu etkiler ve büyük fark yaratır.</p> <h2><strong>İntraoperatif MR Nasıl Uygulanır?</strong></h2> <p>Hastanın tanısının konulması ve cerrahi sonrası takip süreçlerinde klasik MR görüntülemesi mutlak başvurulan bir yöntemdir. Günümüzde ise ameliyat sırasında ihtiyaca göre MR görüntüleme yapılabiliyor olması; ameliyat sonrasındaki bir aksaklığın önüne geçebilmekte, cerrahi sırasında yol gösterici olması kolaylık sağlamaktadır. Ameliyat anında hasta MR cihazına alınarak cerrahi sahada her türlü bilgiye ulaşılır. MR hazırlığı sırasında cerrahi yapılan alana steril özel örtü yerleştirilmekte ve alan geçici dikiş ile kapatılmaktadır Tüm ekipmanların MR uyumlu olması en büyük kriterdir. Anestezi altında ve tam monitorize olarak çekilen MR yaklaşık 30 dakika sürmektedir.</p> <h2><strong>İntraoperatif MR’ın Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <p>Beyin ameliyatlarında tümörün yerini milimetrik olarak tespit etmek oldukça hassas bir çalışma gerektirmektedir. İntraoperatif MR sayesinde tümörün çevre dokularla ilişkisi net olarak tespiti sağlanabilmekte, gözden kaçabilecek tümör kalıntısı, sinir ağları görülmekte ve böylelikle yanılma payı ortadan kalkmaktadır. Geçmişte cerrahi anında görüntü alınamaması nedeniyle hastalarda kalıntı tümörler görülebilirdi ve ikinci bir cerrahi gerekliliği ortaya çıkabilmekteydi. Bu durum yaşam süresini olumsuz etkilemekteydi. Günümüzde ise IOMR teknolojisi sayesinde ikinci bir ameliyat gerekliliği ortadan kaldırılmış oldu. Omurga veya beyin ameliyatında gerekli durumlarda görüntü alma imkânı hekim açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Hastalar için de kalıntı tümör ya da ikinci bir ameliyat gereği ortadan kalkmaktadır. İntraoperatif MR’ın bir diğer avantajı da; parlak sinyal veren şüpheli bölgelerin tümör içerip içermediğini MR Spektroskopi yaparak ayırt etme ayrıcalığı sunmasıdır. Bu durumda gereksiz bir alanın cerrahi ile çıkarılmasını önlemektedir.</p> <h2><strong>İntraoperatif MR Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Beyin ve sinir cerrahisinde IOMR sıklıkla kullanıldığı tümörler nelerdir?</strong></h3> <p>İntraoperatif MR<strong>, h</strong>emen hemen tüm vakalarda katkı sağlayabilmekle birlikte, özellikle; beyin tümörleri, hipofiz adenomu, omurilik tümörleri ve beyin damar ameliyatları için büyük katkı sağlar.</p> <h3><strong>IOMR hastaya sağladığı kazançlar nelerdir?</strong></h3> <p>Cerrahi sonrası tümör kalıntısı bulunmaması ve damar ameliyatlarında sağlıklı damarların cerrahi bitmeden kontrolü, IOMR'ın hastaya sağladığı kazançlar arasındadır.</p> <h3><strong>Neden Beyin ve Sinir Cerrahisinde en ileri teknolojiler arasında yer alıyor?</strong></h3> <p>IOMR teknolojisi önemli altyapı hazırlığı ve yatırım gerektirmektedir. Bu nedenle sadece gelişmiş ve ileri donanıma sahip beyin cerrahisi kliniklerinde bulunmaktadır.</p> <h3><strong>Cerrah hasta arasında IOMR yeri neresidir?</strong></h3> <p>Bu teknolojinin varlığı, hasta açısından tercih sebebidir. Özellikle tümör olgularında hem hastanın hem de doktorun hedefi tek cerrahide tam tümör temizliğidir. IOMR bunu sağlamaktadır.</p> <h3><strong>IOMR ile ameliyatlar daha kolay mı?</strong></h3> <p>Beyin -omurilik ameliyatlarında cerrahın anatomi ve mikrocerrahi bilgisi ne kadar yetkin olsa da, bazen doku içinde sınırları tespit etmek veya derin hassas yapıları tespit etmek zorlaşır. Bu aşamada IOMR devreye girerek tümör çıkarımı ile doku koruma arasındaki hassas dengeyi mükemmel hale getirir.</p>
HIFU (Ameliyatsız Yüz ve Cilt Gençleştirme)
<p>HIFU (Yüksek Yoğunluklu Odaklı Ultrason) bir cilt gençleşme yöntemidir ve cilt sıkılaştırma, kırışıklık azaltma ve yüz germe gibi estetik amaçlarla kullanılır. HIFU, yüksek yoğunluklu odaklı ultrason dalgalarını cilt altındaki hedef dokulara odaklar. Bu dalgalar cilt yüzeyinden geçerken cildi olumsuz etkilemeden, cilt altındaki dokularda termal (ısı) etki oluşturur. Bu ısınma, kolajen üretimini artırarak ciltte sıkılaşmayı ve gençleşmeyi teşvik eder. Memorial Wellness Dermatoloji Bölümü Uzmanları, HIFU (Yüksek Yoğunluklu Odaklı Ultrason) teknolojisi ile yüz germe hakkında bilgi verdi.</p> <h2><strong>HIFU (Yüksek Yoğunluklu Odaklı Ultrason) Nedir? </strong></h2> <p>HIFU açılımı <strong>H</strong>igh <strong>I</strong>ntensity <strong>F</strong>ocused <strong>U</strong>ltrasound şeklindedir ve baş harflerinden oluşur. Ultrason enerjisi ile uygulanan HIFU, dermatoloji alanında cilt sıkılaştırma ve yüz germede kullanılan bir tedavi şekli olarak bilinmektedir. Bu yöntemde cildin en alt tabakasına inilerek bu bölgeye odaklanmış ses dalgaları yayılır, bu da ciltte toparlanma ve sıkılaşma sağlar. Ayrıca cildin üst ve orta seviyelerine kolajen ve elastin sentezini harekete geçirerek, ciltte gençleşme etkisi göstermesine yardımcı olur.</p> <h2><strong>HIFU ile Yüz ve Cilt Gençleştirme Tedavisi Nasıl Etki Eder?</strong></h2> <p>Yüksek yoğunluklu odaklanmış ultrason yani HIFU yönteminde, hedef bölgedeki moleküllerin titreşimini artırarak, ses dalgası ile dokulara odaklanılmaktadır. Bu işlemle birlikte ısı enerjisi ortaya çıkmaktadır. Bu bölgelerde ısı etkisi ile oluşan doku hasarı vücut tarafından yara dokusu olarak algılanarak yeni kolajen üretimi gerçekleşir. Bu yöntem yeni <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kolajen-nedir">kolajen</a> oluşumu ile ciltte sıkılaşma sağlayarak cildin toparlanmasına yardımcı olmaktadır.</p> <h2><strong>HIFU ile Yüz Ve Cilt Gençleştirmenin Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <ul> <li>HIFU işlemi cilt yüzeyine herhangi bir kesik veya dikiş gerektirmez. Bu nedenle iyileşme süreci hızlıdır ve cerrahi riskleri yoktur. Ayrıca, işlem sonrası iz veya yara oluşması beklenmez.</li> <li>HIFU işlemi genellikle tek seanstır. Etkisi kısa sürede fark edilmeye başlanabilir. Ciltteki sıkılaşma ve gençleşme süreci fazla kolajen üretimine dayanır ve bu süreç zaman içinde iyileşir.</li> <li>HIFU işlemi sırasında hafif rahatsızlık hissi veya ciltte geçici kızarıklık olabilir, ancak bunlar genellikle hafif ve geçicidir. Ciddi komplikasyon oluşumu beklenmemektedir.</li> <li>HIFU, ciltteki kolajen üretimini artırarak uzun süreli sonuçlar sağlar. Sonuçlar kişinin yaşam tarzına ve cilt tipine bağlı olarak değişebilir, etkisi genellikle 1- 1.5 yıl sürebilir.</li> <li>HIFU, yüz, boyun, çene hattı, kaşlar, dekolte bölgesi ve vücudun diğer bölgeleri gibi farklı cilt bölgelerine uygulanabilir.</li> <li>HIFU tedavisi, kişinin ihtiyaçlarına ve cilt durumuna göre özelleştirilebilir. Derinlik ve odak noktaları ayarlanabilir, böylece işlem kişiselleştirilebilir.</li> <li>HIFU işlemi sonrası genellikle kişiler günlük aktivitelerine hemen dönebilirler. Bu, iş veya günlük yaşamı aksatma ihtiyacını azaltır.</li> </ul> <h2><strong>HIFU Yaptırdıktan Sonra Nelere Dikkat Edilir?</strong></h2> <p>HIFU işlemi yaptıranlar, tedaviden sonra yan etkileri ve oluşabilecek komplikasyonları önlemek için tedbirler almaları gerekmektedir.</p> <ul> <li>Cilt tedavisinden sonra cildi yoğun güneş ışığına ya da maruz bırakmamak önemlidir. Bunun sebebi ise güneş yanığı ve cilt hasarı olasılığını azaltmaya yardımcı olmaktır.</li> <li>Tedaviden sonra işlem uygulanan bölgeyi kaşımamak cilt hasarı riskini ortadan kaldırabilir.</li> <li>Su, vücutta kolajen üretim hızını artırarak iyileşmenize destek sağlayacağı için HIFU işlemi sonrası su tüketmek yararınıza olacaktır.</li> </ul> <h2><strong>HIFU Ne Kadar Süre Sonra Etkisini Gösterir?</strong></h2> <p>HIFU işlemi tek seanslık bir uygulamadır. İşlem sonrasında vücut kolajen ürettiği için etkisi 2-3 ay içerisinde görülebilir. Vücudun kolajen üretimine bağlı olarak bu süre değişiklik gösterebilmektedir. HIFU işleminin ortalama etkisi 1-1,5 yıl sürmektedir.</p> <ul> </ul> <h2><strong>HIFU Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <p> </p> <h3><strong>HIFU gerçekten işe yarıyor mu?</strong></h3> <p>HIFU<strong> </strong>cildi sıkılaştırmak için invaziv olmayan bir işlem olarak kabul edilmektedir. Kesi ve yara izi yoktur. Dinlenme ya da iyileşme süresi verilmemektedir. HIFU yaşlanma için kesin çözüm değildir. Hafif ve orta derecede cilt gevşekliği yaşayanların tercih ettiği bir işlemdir.</p> <h3><strong>HIFU işlemi ile hangi şikayetler giderilir?</strong></h3> <p>HIFU işlemi, kırışıklık azaltma, boyunda sarkan cildi sıkılaştırma, göz kapakları, yanak ve kaşları kaldırma, çene hattını düzeltme gibi şikayetlerin giderilmesinde kullanılabilmektedir.</p> <h3><strong>HIFU tedavisi kimlere yapılır?</strong></h3> <p>HIFU işlemi, herkes için uygun olmayabilir. Özellikle 30 yaşından büyük, hafif ve orta derecede cilt gevşekliği sorunu yaşayan, cerrahi bir işlem olmaksızın genel bir sıkılaşma ve toparlanma isteyen ve gıdı bölgesinde bir miktar yağın giderilmesini isteyen kişilere uygulanmaktadır.</p> <h3><strong>HIFU ile yüz ve cilt gençleştirme kimlere uygulanamaz?</strong></h3> <p>Ciddi cilt sarkması görülen yaşlılarda bu işlem tercih edilmemektedir. Bu noktada ameliyat gerekebilir. HIFU, özellikle hedef bölgelerde enfeksiyon bulunan, kistik akneye sahip ve tedavi alanında metalik implantları olan kişilere önerilmemektedir.</p> <h3><strong>HIFU ile yüz germe işleminin yan etkileri nelerdir?</strong></h3> <p>HIFU (yüksek yoğunluklu odaklanmış ultrason) işleminin yan etkileri bulunabilir. Bu yan etkilerden bazıları şu şekilde sıralanabilir:</p> <ul> <li>HIFU yüz germe işlemi ciltte hafif bir karıncalanma hissi ve sıcaklık yaratabilir.</li> <li>İşlemin uygulandığı bölge, tedaviden sonra kırmızı ve lekeli görünebilir. Bunun sebebi yapılan işlemin cildi ısıtmasına bağlanabilir. Ağrı ise geçicidir ve zamanla kaybolabilir.</li> <li>Hastanın işleme verdiği reaksiyona bağlı olarak ciltte şişmeler meydana gelebilir.</li> <li>HIFU işlemi sırasında yayılan ultrason dalgaları, derin katmanları hedeflediği için karıncalanma ve uyuşukluğa sebep olabilir. Bu uyuşukluk hissi gözle ve dudaklarda yoğun bir şekilde hissedilebilmektedir.</li> </ul> <h3><strong>HIFU ağrılı bir işlem midir?</strong></h3> <p>HIFU yüz germe uygulaması, anestezi etkili uyuşturucu kremlerden yararlanılarak uygulanan bir işlemdir.</p> <h3><strong>HIFU işlemi ne kadar sürer?</strong></h3> <p>HIFU uygulamasının uzunluğu, tedavi edilen bölgeye göre değişebilmektedir. Yaklaşık 60-90 dakika arasında değişebilir.</p> <h3><strong>HIFU işlemi kaç ayda bir yapılır?</strong></h3> <p>HIFU yüz germe işlemi tek seans olarak uygulanmaktadır. Yağlı ciltler için bu işlem 2 seans olarak geliştirilebilmektedir. 3 ay içerisinde etkisi görülmeye başlanıp sonuç alınmaktadır.</p>
Tanı ve Testler
Amniyosentez
<p>Amniyosentez, rahim içerisinde bebeği çevreleyen sıvı olan amniyotik sıvıdan test ve tedavi amaçlı sıvı alınma işlemidir. Bebekte down sendromu ve spina bifida gibi genetik bozukluk sorunu olup olmadığını anlamak için gebeliğin 16. ve 24. haftaları arasında uygulanır. Lokal anestezi yönteminden yararlanarak ultrason eşliğinde ince bir iğneyle anne karnına girilir ve sıvı örneği alınır. Amniyosentez sonrasında ise hafif kramplar yaşanabilir fakat ciddi komplikasyon oluşma olasılığı oldukça düşüktür.</p> <h2><strong>Amniyosentez Nedir?</strong></h2> <p>Amniyosentez, doğum öncesi gebelik döneminde annenin karnından amniyotik sıvının alınmasını içeren, bebeğin genetik bozukluğu olup olmadığını ortaya çıkarmak için uygulanan bir test türüdür. Gebeliğin genellikle 15. ile 20. haftaları arasında uygulanan bu test sayesinde bebeğin genetik ve kromozomal sağlık durumunu değerlendirilebilir. Gebelik sırasında fetüs amniyotik kesenin içinde büyümeye başlar. Amniyotik sıvı, amniyotik kesenin içindeki fetüsü çevreleyen ve koruyan bir yapıya sahiptir. Amniyosentez sırasında, doktor fetüsü çevreleyen keseden az miktarda amniyotik sıvıyı çıkarmak için ince bir iğne kullanır. Alınan bu sıvı örneği daha sonra bir laboratuvarda test edilir.</p> <h2><strong>Amniyosentez Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Amniyosentez testi, bebeğin doğmadan önce anne karnında kromozomal, genetik bozuklukları veya doğuştan gelen engelleri olup olmadığını tespit etmek için uygulanır. Özellikle yüksek risk grubundaki gebelere bu test önerilebilir. Erken teşhis için de önemli olan amniyosentez testi sonrasında bebekte şu tespitler yapılabilir:</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/down-sendromu">Down sendromu</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/tay-sachs-hastaligi">Tay-Sachs hastalığı</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/spina-bifida-nedir">Spina bifida</a></li> <li>Anensefali</li> <li>Fetal akciğer gelişimi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kan-uyusmazligi-nedir-neden-olur">Rh hastalığı</a></li> <li>Trizomi 18 veya Trizomi 13</li> <li>Nöral tüp defektlerinin belirlenmesi</li> <li>Kistik fibrozis</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/orak-hucreli-anemi">Orak hücre anemisi</a></li> </ul> <p>Amniyosentez, genellikle ileri yaş gebeliğinde, risk faktörleri bulunan hamileliklerde belirli anormallikleri tespit etmek için uygulanan bir testtir. Bu gibi durumlar görüldüğünde anne adaylarına önerilebilir.</p> <h2><strong>Amniyosentez Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Amniyonsentez, doktor tarafından uygulanan lokal anestezi içeren bir test türüdür. Genellikle 15. ve 20. gebelik haftaları arasında uygulanan amniyosentez işleminde hem bebeğin hem de annenin sağlığına dikkat edilir. Ultrason eşliğinde gerçekleştirilerek şu aşamalar uygulanır:</p> <ul> <li>Doktor, <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/ultrason-nedir-hangi-hastaliklarda-kullanilir">ultrason</a> sayesinde bebeğin pozisyonunu ve alınacak amniyotik sıvının miktarını belirler.</li> <li>Steril bir ortamda anne adayının karın bölgesi antiseptik solüsyon ile temizlenir ve enfeksiyon riski azaltılır.</li> <li>İnce ve uzun bir iğne yardımıyla annenin karnından rahime doğru girilir.</li> <li>Amniyotik sıvıdan yaklaşık 15-20 mililitre kadar bir örnek alınır.</li> <li>Alınan amniyotik sıvı, gerekli genetik analiz ve diğer testlerin yapılması için laboratuvara gönderilir.</li> <li>İşlemden sonrasında ise anne adayının bir süre dinlenmesi istenebilir. Kısa süreli de olsa hafif kramplar veya rahatsızlık hissi oluşabilir.</li> </ul> <h2><strong>Amniyosentez Hangi Durumlarda Gereklidir?</strong></h2> <p>Amniyosentez, özellikle hamilelik esnasında bebeğin genetik kontrollerinin yapılması amacıyla gerçekleştirilir. İleri yaş annelikte, ailede genetik hastalık öyküsü olduğunda ya da ultrasonda anormal bulgular tespit edildiğinde amniyosentez uygulanması istenebilir. Amniyosentez şu durumlarda uygulanır:</p> <ul> <li>35 yaş ve üzerindeki anne adayları</li> <li>Hamilelikte yapılan ilk trimester tarama testleri veya ikili/üçlü tarama testlerinde pozitif sonuç çıkması</li> <li>Ailede kalıtsal bir genetik hastalık varsa</li> <li>Daha önce kromozomal bozukluk ile sonuçlanan bir gebelik yaşanması</li> <li>Hamilelik sırasında yapılan detaylı ultrason taramaları, bebekte bazı yapısal veya gelişimsel anormallikler görülmesi</li> <li>Rh negatif kan grubuna sahip bir annenin olması</li> <li>Fetal enfeksiyon şüphesi durumunda</li> <li>Erken doğum riski taşıyan gebeliklerde</li> </ul> <h2><strong>Amniyosentez Riskleri Nelerdir?</strong></h2> <p>Amniyosentez, hamilelik esnasında bebeğin genetik ve sağlık durumu hakkında bilgi sağlayan bir test türüdür fakat her tıbbi işlem gibi risk taşıma olasılığı bulunur. Genel olarak güvenli kabul edilen amniyosentez sonrasında enfeksiyon riski, kramp ve ağrı gibi durumlar ortaya çıkabilir. Amniyosentez riskleri şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Amniyosentez sonrası çok az da olsa düşük riski bulunur.</li> <li>Amniyosentez sonrasında annenin vajinasından amniyotik sıvı sızıntısı ortaya çıkabilir. Bu durum bebeğin gelişimini etkilemez.</li> <li>Amniyosentez sırasında rahim içine iğne girişi, enfeksiyon riskini artırabilir. Nadir de olsa annede karın ağrısı, ateş ve rahatsızlık hissi görülür.</li> <li>Amniyosentez işleminden sonra anne adayında hafif kramplar veya rahimde ağrı hissedebilir.</li> <li>Amniyosentez sırasında kullanılan ince iğne, nadiren de olsa bebeğe temas edebilir.</li> <li>Amniyosentez sırasında anne kanına bebeğin kan hücreleri karışabilir ve bu durum Rh uyuşmazlığına neden olabilir.</li> <li>Nadir de olsa amniyosentez işlemi sonrası amniyotik sıvı kaybı nedeniyle bebeğin gelişimi etkilenebilir.</li> <li>Amniyosentez, erken doğum riskini az da olsa artırabilir.</li> </ul> <p>Amniyosentez genel olarak güvenli bir işlem olarak kabul edilir. Bu işlem esnasında ciddi komplikasyonlar nadirdir. İşlem uygulanmadan önce doktordan riskler ve faydalar hakkında detaylı konuşmak gerekebilir.</p> <h2><strong>Amniyosentez Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Amniyosentezde düşük riski var mı?</strong></h3> <p>Amniyosentezde düşük riski bulunur fakat bu risk oldukça düşüktür. Genellikle %0,1 ila %0,3 arasında değişir.</p> <h3><strong>Amniyosentez ne kadar sürer?</strong></h3> <p>Amniyosentez testi için yapılan işlem ortalama olarak 20-30 dakika sürebilir. Amniyotik sıvı alınma süresi ise 2-3 dakika kadar sürer.</p> <h3><strong>Amniyosentez ağrılı mı?</strong></h3> <p>Amniyosentez ağrılı bir işlem değildir fakat kişide hafif bir batma ve karın bölgesinde baskı hissi olabilir. İşlem sonrasında ise anne adayında hafif kramplar yaşanabilir.</p> <h3><strong>Amniyosentez testinden sonra normal aktivitelerime dönebilir miyim?</strong></h3> <p>Amniyosentez testi sonrasında hafif kramplar ortaya çıkabilir fakat bu durum geçicidir. Genellikle birkaç saat dinlendikten sonra normal aktivitelere dönülebilir. Doktorun bu konudaki tavsiyesi önemlidir.</p> <h3><strong>Amniyosentez kaçıncı haftada yapılır?</strong></h3> <p>Amniyosentez genellikle 15. ile 20. gebelik haftaları arasında uygulanan bir test şeklidir.</p> <h3><strong>Amniyosentez tehlikeli midir?</strong></h3> <p>Amniyosentez işlemi güvenli olarak kabul edilen bir durumdur. İşlem sonrasında nadir de olsa enfeksiyon ve amniyotik sıvı kaçağı gibi riskleri olabilir.</p> <h3><strong>Amniyosentezin bebeğe zararı var mı?</strong></h3> <p>Amniyosentez işleminin bebeğe zarar vermez. Doktor tarafından uygulanması büyük önem taşır.</p>
CA 19-9 Testi
<p>CA 19-9, kolon, pankreas, mide veya safra kanalındaki vücuttaki kansere yanıt olarak kanser hücreleri veya normal hücreler tarafından kötü huylu durumlarda üretilen antijendir. Bazı kanser hücrelerinin yüzeyinde bulunan bir protein olan CA19-9 tümör belirteci olarak da adlandırılabilir. Ancak her CA 19-9 yüksekliği kanser anlamına gelmez. Kanser dışında safra kesesi taşları, pankreatit, siroz ve kolesistit gibi kanserli olmayan durumlar da CA 19-9 yüksekliğine neden olabilir.</p> <h2><strong>CA 19-9 Nedir?</strong></h2> <p>CA 19-9, hem kanser hücreleri hem de normal hücreler tarafından kan dolaşımına salınan bir karbonhidrat antijeni ve aynı zamanda tümör belirtecidir.</p> <p>Kanda çok fazla CA 19-9 antijeni olması <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/pankreas-kanseri-ve-tedavisi">pankreas kanseri</a> veya diğer kanser türleri gibi sağlık sorunlarının bir göstergesi olabilir. Kanserin dışında kandaki CA 19-9 miktarı, kanser tedavisine hastanın vücudunun nasıl tepki verdiğini veya kanserin nüksedip nüksetmeme durumunu takip etmeye yardımcı olmak için de kullanılabilir. Bu sebeple bir tümör belirteci olarak değerlendirilir.</p> <p>CA 19-9 proteini, pankreas, safra sistemindeki kanal hücreleri ile birlikte mide, kolon, uterus ve tükürük bezlerindeki epitel hücreler tarafından üretilir. CA 19-9’un temel etkisi pankreas kanal adenokarsinomunda olsa da ayrıca çok çeşitli iyi ve kötü huylu, gastrointestinal ve gastrointestinal dışı hastalıklar için de fikir verir ve bir gösterge sunar. Genellikle pankreas kanserinin tanı ve tedavisinde dikkate alınan CA 19-9 değerleri kanser dışı durumlar için de değerlendirme imkanı tanır.</p> <p>Kanser dışında CA 19-9 yüksekliğine neden olabilecek iyi huylu durumlar arasında pankreatit, pankreas kistleri, diabetes mellitus (DM), karaciğer fibrozu, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/siroz-hastaligi-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">siroz</a>, iyi huylu kolestatik hastalıklar ve diğer ürolojik, pulmoner ve jinekolojik hastalıklar yer alır.</p> <h2><strong>CA 19-9 Testi Nedir?</strong></h2> <p>CA 19-9 testi, kanda bulunan CA 19-9 (kanser antijeni 19-9) adı verilen bir proteinin miktarını ölçmek için uygulanan bir testtir. CA 19-9 testi ile birlikte kanserli veya kanserli olmayan sağlık sorunlarının tanısı konulabilir veya kanser tedavisinin son durumuna bakılabilir.</p> <p>Sağlıklı bireylerin kanında az miktarda CA 19-9 proteini bulunabilir. Yüksek CA 19-9 seviyeleri ise genellikle pankreas kanseri belirtisidir. Ancak kanser olarak ifade edilmesi için de sonucun değer aralıklarının üstünde olması gerekir. Bu yüzden yüksek CA 19-9 seviyeleri her zaman kanser göstergesi değildir. Aynı zamanda kanser olmayan bazı hastalıkların belirtisi de sayılabilir. <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/safra-kesesi-tasi-nedir-belirtileri-nelerdir">Safra kesesi taşları</a>, siroz, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/akut-pankreatit-nedir">pankreatit</a> ve diabetes mellitus gibi durumlar yüksek CA 19-9 seviyelerine sebebiyet verebilir.</p> <h2><strong>CA 19-9 Kaç Olmalı?</strong></h2> <p>Test sonucunda CA 19-9 değerinin olması gereken referans aralığı 0-37 U/mL değeridir. 37’den fazla çıkan CA 19-9 değeri yüksek kabul edilir ve birtakım hastalıklar için daha detaylı tetkikler istenir.</p> <h2><strong>CA 19-9 Yüksekliği Ne Anlama Gelir?</strong></h2> <p>CA 19-9 gibi olan birçok tümör belirteci, vücutta meydana gelen kansere yanıt olarak kanser hücreleri veya normal hücreler tarafından üretilen maddelerdir. Sağlıklı kişilerin kanında az miktarda CA 19-9 bulunsa da yüksek CA 19-9 seviyeleri pankreas kanserinin bir göstergesi sayılabilir. Ancak her yüksek değer kanser anlamını taşımaz.</p> <p><strong>CA 19-9 yüksekliğine neden olabilecek faktörler şöyledir:</strong></p> <ul> <li>Pankreas kanseri</li> <li>Pankreatit</li> <li>Safra kesesi taşları</li> <li>Safra ve solunum yolları iltihabı</li> <li>Siroz</li> <li>Diyabetes mellitus</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kistik-fibrozis-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">Kistik fibrozis</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/safra-kesesi-iltihabi-nedir">Kolesistit</a></li> </ul> <p>CA 19-9 yüksekliğinde çıkan her yüksek değer pankreas kanseri anlamı taşımaz. Bu sebeple kişi test sonucunda yüksek değerle karşılaşırsa, ‘Kansere yakalandım’ düşüncesine kesin olarak girmemelidir. CA 19-9 sonucuyla beraber kanserin kesin tanısı için doktor tarafından farklı testler de istenebilir. Tüm sonuçların birleşmesiyle tanı teyit edilebilir.</p> <h2><strong>CA 19-9 Düşüklüğü Ne Anlama Gelir?</strong></h2> <p>CA 19-9 düşüklüğü aslında CA 19-9 değerinin kabul edilen referans aralığında olması anlamına gelir. Sağlıklı insanların kanında az da olsa CA 19-9 proteini bulunur. Bu değerler referans aralığında kaldığı sürece bir sorun teşkil etmez.</p> <h2><strong>CA 19-9 Testi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>CA 19-9 testi de rutin kan testi gibi prosedürleri içerir. Kişinin kolundaki damardan iğne yoluyla kan alınır ve alınan kan test tüpüne koyulur. Elde edilen örnek incelenmek üzere laboratuvara gönderilir ve sonuçların çıkması beklenir.</p> <h2><strong>CA 19-9 Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>CA 19-9 ne demek?</strong></h3> <p>CA 19-9 bir karbonhidrat antijenidir ve sağlıklı insanların kanında az da olsa bulunur. Çok yüksek değerler ise birtakım hastalıklara işaret edebilir. Bunun belirlenmesi için de CA 19-9 testi yapılır.</p> <h3><strong>CA 19-9 ne zaman tehlikelidir?</strong></h3> <p>37 U/mL’nin üstündeki CA 19-9 değeri yüksek kabul edilir ancak bu yükseklik vücuttaki inflamasyona da işaret edebilir. Özellikle 1000 ve üzeri değerler kanser şüphesi taşır ve daha detaylı incelemeye gerek duyulur.</p> <h3><strong>CA 19-9 nasıl düşürülür?</strong></h3> <p>CA 19-9 değerini düşürmek ve normal seviyelere getirmek için yüksekliğe neden olan faktörü analiz etmek gerekir. Yüksekliğe neden olan durum pankreas kanseri ise <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/kemoterapi">kemoterapi</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/radyoterapi-nedir-nasil-uygulanir-yan-etkileri-nelerdir">radyoterapi</a> ve çeşitli kanser tedavileri uygulanarak kanserli hücreleri yok etmek gerekir. Kanser vücudu terk ettiğinde CA 19-9 seviyeleri de normale dönmüş olur.</p>
Denver Testi
<p>Denver testi, 0-6 yaş arası çocuklarda gelişimsel eksiklikleri belirlemek için tasarlanmış bir tarama aracı ve gelişim testidir. Denver testi ile çocuğun gelişimini yakından takip etmek ve onun sağlıklı bir birey olarak yetişmesi amaçlanır. Bu doğrultuda Denver testi, çocukların fiziksel, zihinsel ve sosyal gelişimini değerlendirmek için kullanılan basit ve etkili bir yöntemdir.</p> <h2><strong>Denver Testi Nedir?</strong></h2> <p>Denver testi çocukların gelişiminde uygulanan ve 1960'larda Dr. William K. Frankenburg ve Dr. Robert J. Dodds tarafından geliştirilen bir gelişim testidir. Analizin içeriği 1996'da güncellenerek Denver 2 testi olarak yayınlanmıştır.</p> <p>Bununla birlikte 116 maddelik bir içeriğe sahip olan analiz 4 farklı bölümden oluşur. Genel olarak analizde çocukların yaşına göre gelişimsel özelliği yeterli düzeyde mi diye bakılarak değerlendirilir. Bunun yanında sağlıklı çocuklar hakkında da bilgi sahibi olunmasını sağlayan analiz Türkiye'de ilk kez 1980'lerde uygulanmaya başlanmıştır. Ayrıca Türkiye'de 1990'da analizin içeriğinde yenilenmeye gidilmiştir. Son zamanlarda çocukların beyin ve beden gelişimlerinde geriliğin artması bu tarz analizlere duyulan ihtiyacı da artırmıştır. Analizin envanterleri arasında hikaye dinlenme ve gözlem yöntemleri de bulunur.</p> <h2><strong>Denver Testi Kaç Yaşlarında Yaptırılmalı?</strong></h2> <p>Denver testi 0-6 yaş aralığında uygulanır. Bu şekilde çocuğun gelişimi ile ilgili tarama analizi yapılır. Bu doğrultuda Denver testinde çocukların yaşına göre konuşma ya da dil gelişim düzeyleri, ince ve kaba motor becerileri, sosyal yetenekleri ya da kişisel yetenekler hakkında öngörü oluşturulur.</p> <h2><strong>Denver Testi Nasıl Uygulanır?</strong></h2> <p>Aile tarafından gelişim problemlerinden şüphe duyulan çocuklar için Denver gelişim testi yapılabilir. Bu anlamda çocukların gelişimsel davranışlarını tespit etmek için uzman eşliğinde Denver testi soruları yönlendirilir. Analize başlamadan önce ebeveynlerden çocuklarını anlatmaları istenir. Anne-babaya sorulan soruların cevapları ile çocuğun etkinlikleri yapma şekli karşılaştırılarak bir değerlendirme çıkarılır. Bu test sırasında çocuğun davranışlarındaki değişimler aşağıdaki gibi incelenebilir:</p> <ul> <li>Çocuğun öncelikle kendini tanıtması talep edilir ve sosyal ortamda kendisini ifade edebilmesine bakılır. Böylece yaşına göre dil gelişim düzeyi analizine geçilerek her iki konu arasında ilişki kurulur.</li> <li>Devamında motor becerilerinin düzeyini belirlemek için bazı eylemleri yapması çocuktan istenir. Bu eylemler arasında motor beriler için farklı seçenekler bulunur. Bunlar, yürüme ya da kıyafetlerini giyme giyme gibi seçenekler olabileceği gibi makas tutma ya da kalem kullanma da olabilir.</li> <li>Bu tip bir uygulama ile ince ve kaba motor aktivite durumu tespit edilir.</li> <li>En son aşamada sonuçlar ele alınırken çocuğun stresli olup olmaması ya da ailenin tutumu dikkate alınır. Diğer testlerin aksine Denver testi anne, çocuk ve moderatör varlığında gerçekleştirilir. Anne ve çocuğa yönelik soruların derlendiği analiz ortalama olarak 15 dakika sürmektedir. Denver test soruları dışında 5 tane 'Test davranışı' maddesi uyarınca moderatörün cevaplaması gereken sorular da vardır ve bu sayede moderatör çocuğun becerileri hakkında gözlemini ifade eder.</li> <li>Testin sonucunda çocuğun yaşıtlarına göre gelişimi ve becerileri hakkında bilgi sahibi olunur. Bu alanda bir problem varsa belirlenir ve alanında uzman kişilere çocuğun yönlendirilmesi yapılır. Bunun yanında tek analizde kesin bir veri elde etmek çoğu zaman mümkün olmayabilir, bu sebeple analizin belirli periyotlarla uygulanması sağlanabilir.</li> </ul> <h2><strong>Denver Testinin İçeriği Nedir?</strong></h2> <p>Denver testi tablo şeklinde ve tek sayfada toplanmış bir analizdir. Bu analizin içeriğinde yıllara ve aylara göre becerilerin öne çıkmasını sağlayan sorular bulunur. Çocuğun yaşı neyse ona denk gelecek şekilde sorular tablodan çizilir, koordinatları belirlenen çizelgede ebeveynlere de sorulacak sorular tespit edilir. Tabloda genel olarak açık renkten koyu renge doğru aşamalar halinde sorular yer alır ve çizilen çizgiye denk gelecek koyu tonda soruların çocuk tarafından yapılabiliyor olması değerlendirilir. Eğer, çocuk bu alanda çizginin solunda bulunan üç adet soruyu cevaplayamıyorsa o kısım devam edilmez. Uygulama sırasında sözel cevaplar değerlendirilir. Hem cevapları hem de davranışları moderatör tarafından anlık kaydedilir.</p> <p>Diğer bir taraftan çocuğun nesnel belirti vermeden ve şüphe uyandıran gelişimsel problemlerin keşfinde destekleyici bir analizdir. Dikkat edilmesi gereken bir nokta ise analizin bir zeka testi olmaması, sadece gelişimi hakkında bilgi vermesidir. Bununla birlikte çocuğun gelecekte sahip olacağı IQ seviyesini, zihinsel kapasitesini ya da uyumsal becerisini öngörmek için kullanılamaz. Bu anlamda disleksi (konuşma bozukluğu), öğrenme problemleri, duygusal ya da psikolojik sorunlar gibi konularda veri vermek için herhangi bir alt yapısı mevcut değildir. Bu tarz hastalıklar doktorun fiziki muayenesinde değerlendirilebilir, bu bağlamda Denver testi tanısal bir kimlik taşımamaktadır. Son olarak bu analizin ilgilendiği 4 alt bölüm bulunmaktadır. Bu doğrultuda 4 alt bölüm içeriği aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir:</p> <ul> <li><strong>Kişisel ve sosyal becerileri:</strong> Burada çocuğun etrafıyla iletişim kurması, tek başına kişisel gereksinimlerinin giderilmesine bakılır.</li> <li><strong>İnce motor yetenekleri:</strong> Eliyle eşyaları tutabilme ve kavrayabilme, problemleri çözebilme ve el-göz koordinasyonunu yönetebilme gibi motor yetenekleri değerlendirilir.</li> <li><strong>Kaba motor yetenekleri:</strong> Genel anlamda hareket kapasitesi, el-ayak tüm vücudun koordinasyonu, koşma, yürüme, zıplama ya da oturma gibi eylemlerin değerlendirilmesini ifade eder.</li> <li><strong>Dil ve konuşma becerileri:</strong> Konuşma şekli, söyleneni anlama durumu, anlatım sırasında kendini ifade edebilmesi gibi etkenleri içerir.</li> </ul> <p>Tüm bu bilgilerle birlikte uzman eşliğinde yapılan bu analiz, çocuk üzerinde klinik olarak tespit edilmeyen gelişim sorunlarını belirlemede bir araç vazifesi görür. Ayrıca özel eğitimli çocuklarda dönem dönem aldıkları eğitimin etkisini görmek için de kullanılabilir. Özellikle anaokulu ve kreş döneminde çocukların eğitim kurumuna başlarken uygulanabilir. Bu dönemde çocuğun yaşına göre geliştirdikleri yetenekleri tespit edilerek hangi seviyeden başlaması gerektiği öngörülebilir. </p> <h2><strong>Denver Testi Sonuçları Nasıl Okunmalı?</strong></h2> <p>Bu analizde sorulan sorulara verilen cevaplar geçer, kalır, reddeder ya da olanak dışı olarak değerlendirilir. 3 yaş Denver için bazı örnek sorular için şu şekilde bir liste yapılır:</p> <ul> <li><strong>Kişisel ya da sosyal yeteneklerine yönelik sorular:</strong> Adını-soyadını söyleyebilir mi, yemeğini tek başına yiyebilir mi gibi sorular ebeveynlere yönlendirilebilir.</li> <li><strong>Motor becerilerine yönelik sorular:</strong> Belirlenen bir mesafeye atlaması, şekilleri belli eşyaları üst üste dizerek kule yapabilmesi, tek ayak üzerinde durması gibi aktivitelerin yapması talep edilir.</li> <li><strong>Dil gelişimine yönelik sorular:</strong> Cümleleri tamamlayabiliyor mu, belirli görseller gösterildiğinde söyleyebiliyor mu gibi sorular sorulabilir.</li> </ul> <p>Analizin değerlendirme aşamasında ise aşağıdaki basamaklar incelenebilir:</p> <ul> <li>Yaşın işaretlendiği çizgiyi çocuk cevaplarıyla tamamen sağda konumlandırdı ise yaşıtlarına göre ileride sonucu çıkabilir.</li> <li>Yaş çizgisine denk gelen maddelerin %25 ile %75 arasında geçmiş, reddetmiş ya da kalmış ise normal olarak değerlendirilir. </li> <li>Yaş çizgisinde çocuk %75 ile %90'ını reddetmiş ya da bu sorulardan kalmışsa uyarı işareti çalar.</li> <li>Yaş çizgisinin solunda yer alan maddelerin hepsinden çocuk kalmış ya da reddetmişse analiz sonucu gecikme sonucunu verir.</li> <li>Ek olarak ebeveynlerin maddelere baktığında çocuğun cevaplamasının mümkün olmadığını söylerse soru 'olanak dışı' olarak kutulanır.</li> </ul> <p>Testin sonucunda ikiden fazla gecikme bulunuyorsa anormal olarak değerlendirilir. Ayrıca 1 gecikme ve ikiden fazla uyarı cevabı varsa şüpheli olarak görülür. Bunun yanında analizde gecikme cevabı yoksa ve maksimum 1 uyarı varsa çocuk normal olarak kabul edilir.</p> <h3><strong>Denver Testi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h3> <h3><strong>Denver testi güvenilir mi?</strong></h3> <p>Uzmanlar tarafından geçerli ve güvenli bir gelişim testi olmasıyla sıkça başvurulan bir analizdir.</p> <h3><strong>Gelişim testinde neler yapılır?</strong></h3> <p>Çocuğa ve ebeveynlere 4 başlık altında sorular yönlendirilerek verilen cevaplara göre gelişimsel bir problem olup olmadığına bakılır.</p>
CA 15-3 Testi
<p>CA 15-3 testi, özellikle ileri meme kanseri tedavisi olan kadınlarda tedavinin etkisini değerlendirmek veya nükseden meme kanserlerini izlemek için faydalanılan bir tümör belirtecidir. Meme kanseri olan veya nükseden kişilerde CA 15-3’ün kandaki değerleri yüksektir. Ayrıca yüksek CA 15-3 seviyeleri yumurtalık, akciğer ve prostat kanserleri ile birlikte iyi huylu meme veya yumurtalık hastalığı, endometriozis, pelvik inflamatuar hastalık ve hepatit gibi kanserli olmayan durumlarla da ilişkilidir. Bunların yanı sıra gebelik ve emzirme de kandaki CA 15-3 seviyelerini yükseltebilir.</p> <h2><strong>CA 15-3 Nedir?</strong></h2> <p>CA 15-3 (Carcinoma Antigen 15-3), kanser antijeni olup, meme hücreleri tarafından üretilen bir proteindir. Meme kanserli hastalarda en yaygın kullanılan biyokimyasal serum belirtecidir. Meme kanserlerinde kana salgılanan bu proteinin seviyeleri yükselir.</p> <p>Vücudun diğer bölgelerine sıçramış meme kanseri olan çoğu kadında (<a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/metastaz-nedir">metastaz</a>) CA15-3 seviyeleri normal referans aralığının üstünde ve yüksektir. Ancak tüm meme kanseri tipleri CA 15-3 seviyelerinin yükselmesine neden olmaz çünkü bazı kanser hücreleri antijeni aşırı olarak üretmez.</p> <p>Meme kanserinin dışında yumurtalık, akciğer ve prostat kanseri de CA 15-3 değerinin yükselmesine yol açabilir. Bu değerlerin belirlenmesi için ise CA 15-3 testi yapılır.</p> <h2><strong>CA 15-3 Testi Nedir?</strong></h2> <p>Bir tümör belirteci olan CA 15-3 testi, özellikle meme kanserinde yükselen kandaki CA 15-3 kanser antijeninin değerini ölçmek için uygulanan bir testtir. Meme kanseri tedavisine hastanın verdiği yanıtı ve hastalığın tekrar nüksedip nüksetmediğini takip etmek için kullanılır.</p> <p>CA 15-3, vücudun savunma sistemini uyaran bir protein maddesidir. Bazı kanser hücreleri CA 15-3 antijenini kana salgılar CA 15-3 testi ise başta meme kanseri olmak üzere belirli kanser türlerini izlemek için uygulanır. <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/meme-kanseri-belirtileri-tanisi-ve-tedavi-yontemleri">Meme kanserinin</a> tedavi süreci ve tedaviden sonra tekrar nükseden meme kanseri, kana CA 15-3 proteini salgılama olasılığı en yüksek kanser olarak değerlendirilir.</p> <p>Vücudun diğer bölgelerine yayılmış veya diğer adıyla metastaz yapmış meme kanseri teşhisi konduysa, CA 15-3 testi ile birlikte hormon reseptör testi ve HER2 durum testi gibi diğer testler de birlikte uygulanabilir.</p> <p>CA 15-3 testi sadece meme kanserinin tedavi sürecinde ve nüksetmiş vakalarda yapılır. Erken evre meme kanserinde CA 15-3 ölçümü yapılmaz çünkü bu proteinin düzeyleri bu evrede nadir olarak normalden daha yüksek değerler verir.</p> <h2><strong>CA 15-3 Testi Neden Yapılır?</strong></h2> <p>CA 15-3 testi (Carcinoma Antigen 15-3), meme kanseri tedavisinin nasıl sonuç verdiğini kontrol etmek, tedaviyi yönetmek veya tedaviden sonra nükseden kanser olup olmadığını tespit etmek amacıyla uygulanır. Bu sebeple test yalnızca tedavi sürecinde veya nükseden vakalarda uygulanır. Kanserin varlığını belirlemek için yapılmaz.</p> <p>Meme kanserinin dışında <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/yumurtalik-kanseri">yumurtalık</a>, akciğer ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/prostat-kanseri-belirtileri-ve-tedavisi">prostat kanserinin</a> tedavi süreciyle birlikte tekrarladığı durumlarda da CA 15-3 değerlerine bakılabilir. Hastalık dışında <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/hamilelik-belirtileri-nelerdir-hamilelik-belirtileri-ne-zaman-baslar">gebelik dönemi</a> ve emzirme süreci de CA 15-3 değerlerinin kontrol edilebildiği dönemlerdir.</p> <h2><strong>CA 15-3 Referans Aralığı Kaç Olmalıdır?</strong></h2> <p>Kandaki CA 15-3 değerinin sağlıklı kabul edilen referans aralığı mililitre başına 30 ünite (U/ml) veya 30’un altındaki değerlerdir. Özellikle meme kanseri tedavisinin başarılı ilerlemediği veya nükseden meme kanserlerinde CA 15-3 değerleri yükselebilir. Farklı kanser türleri veya durumlar da kandaki değerlerin yükselmesine yol açabilir.</p> <h2><strong>CA 15-3 Yüksekliği Ne Anlama Gelir?</strong></h2> <p>CA 15-3 yüksekliği, kandaki CA 15-3 değerinin 30 U/ml’nin üstüne çıkmasıdır. Bu yükseklik meme kanseri tedavisinin başarılı ilerlemediği veya nüksettiğinin önemli bir işareti kabul edilir.</p> <p>Meme kanserinin yanı sıra yumurtalık, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/akciger-kanseri">akciğer</a>, prostat ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/pankreas-kanseri-ve-tedavisi">pankreas kanserleri</a> de CA 15-3 değerlerini yükseltebilir ancak bu değerler meme kanserindeki yükseklik seviyesinde değildir.</p> <p>Kanserlerin dışında <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/endometriozis-nedir">endometriozis</a>, pelvik inflamatuar hastalık, bazı karaciğer hastalıkları, hamilelik ve emzirme süreci de kandaki değerlerin yükselmesine sebebiyet verebilir. Ancak bu değerler zamanla artmanın aksine azalma eğilimi gösterir ve ciddi sonuçlar doğurmaz.</p> <h2><strong>CA 15-3 Testi Normal Sonuçları</strong></h2> <p>Yapılan CA 15-3 testi sonucundan çıkan 30 U/ml veya altındaki değerler süreç için normal kabul edilir. Bu değerler kişinin kanser tedavisine olumlu yanıt verdiğini ve hastalığın nüksetmediğini gösterir. Ancak bilinmesi gereken önemli nokta; test sonucunun referans aralıklarda çıkması kanserin yok olduğu anlamını taşımaz.</p> <h2><strong>CA 15-3 Testi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>CA 15-3 ne demek?</strong></h3> <p>CA 15-3, karsinoma antijeni 15-3 anlamına gelir ve başta meme kanseri olmak üzere yumurtalık, akciğer ve prostat gibi birçok kanser türü için bir tümör belirtecidir.</p> <h3><strong>CA 15-3 neyi gösterir?</strong></h3> <p>CA 15-3 değerleri meme kanserinin tedavi sürecindeki son durumu ve hastalığın nüksedip nüksetmemesini gösterir. Bir kanser antijeni ve tümör belirtecidir.</p> <h3><strong>CA 15-3 en fazla kaç olmalı?</strong></h3> <p>Kandaki CA 15-3 değerleri mililitre başına en fazla 30 U/ml olmalıdır.</p> <h3><strong>CA 15-3 kanser dışında neden yükselir?</strong></h3> <p>Meme kanseri, yumurtalık, akciğer ve prostat kanserinin dışında<strong> </strong>iyi huylu meme veya yumurtalık hastalığı, endometriozis, pelvik inflamatuar hastalık ve hepatit gibi durumlar kandaki CA 15-3 değerinin yükselmesine yol açabilir.</p>
Tedavi Yöntemleri
Diş Teli Tedavisi
<p>Diş teli tedavisi, ortodontik tedavinin altında uygulanan kişinin diş yapısının düzeltilmesini amaçlayan yöntemdir. Özellikle çarpık dişlerin düzeltilmesi, dişlerin düzgün bir hizaya girmesi ve kapanma bozukluklarına bağlı olarak diş teli tedavisinden yararlanılabilir. Diş teli tedavisinde metal, seramik braketler, şeffaf plaklar uygulanabilir. Tedavi sürecinde ise dişlerin yerleşim kontrolüne bağlı olarak düzenli bir şekilde gerekli ayarlamalar yapılır.</p> <h2><strong>Diş Teli Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Diş teli tedavisi, genel olarak diş çarpıklığı ve dişlerinde yaşanan sıkışıklık için uygulanan diş tedavi yöntemlerinden birisidir. Diş telleri ile dişlerinizde yaşadığınız bu problemler zaman içerisinde düzelir. Diş teli tedavisi, diş hekimliği bölümünden mezun olan uzmanlar tarafından yapılır. Diş tellerinin takılmasına karar verildikten sonra ağız ölçüsünün alınması gerekir. Daha sonrasında ise diş hekiminizin ölçü doğrultusunda hekiminiz bir kalıp çıkartır ve hazırlar. Hazırlanan kalıp doğrultusunda diş aparatı kullanılarak teller dişlere yapıştırılır. </p> <p>Diş tellerinin takılmasından sonra süreç içerisinde, düzenli olarak doktor kontrolü yaptırılmalıdır. Süreç içerisinde dişlere gerekli özen gösterilmeli ve diş tellerine zarar verecek yiyeceklerden uzak durulmalıdır. </p> <h2><strong>Diş Teli Tedavisi Ne Kadar Sürer?</strong></h2> <p>Ortodonti tedavisinde uygulanan diş telleri ortalama olarak 1 ila 3 yıl gibi bir süre dişlerde kalır. Ancak, bu süre diş yapılarının farklı olmasından dolayı değişkenlik gösterir. Diş yapısını düzeltmek için uygulanan bu tedavi, diş hekiminizin görüşleri doğrultusunda sürebilir. Bu yüzden tedavi süresi değişkenlik gösterir. </p> <h2><strong>Diş Teli Tedavisi Kaç Yaşında Yaptırılır?</strong></h2> <p>Diş teli tedavisi her yaşta yaptırabilir. Ancak tedaviye yetişkinlik döneminde başlanıldığında daha uzun süreli bir tedavi süreci geçirebilirsiniz. Bu yüzden diş telleri, çocukluk çağında uygulandığında daha hızlı iyileşme süreci yaşanabilir. </p> <h3><strong>Çocuklarda ortodonti tedavisi</strong></h3> <p>Çocuklar için ortodonti diş tedavisi, belirli bir yaşa gelindiğinde yapılır. Ortodonti diş teli uygulaması çocuklarda, 7 yaşından sonra yapılabilir. Çocukların süt dişleri dökülüp gerçek dişlerinin çıkmasından sonra tel tedavisinin başlatılması daha verimli olur. Ancak bazı ciddi durumlarda yaş aralığı değişebilir, buna da diş hekimleri karar verir. </p> <h3><strong>Yetişkinlerde ortodonti tedavisi</strong></h3> <p>Yetişkinlerin her alanda olduğu gibi iyileşme süreci, çocuklara göre çok daha yavaş ilerler. Bu yüzden ortodontik diş tedavisi, yetişkinlikte yapıldığında telleri uzun süre kullanmanı gerekebilir. Bu yüzden diş yapınızdaki bozulmaları fark ettiğiniz ilk anda tedavi sürecine başlamalısınız. </p> <h2><strong>Diş Teli Tedavi ve İyileşme Süreci Nasıldır?</strong></h2> <p>Diş teli öncesi sonrası yaşanacak olan değişimler merak uyandırır. Diş teli tedavisi sürecinde iyileşme süreci sabır isteyen bir süreçtir. Dişlerinizin düzelmesi için zaman ve dişlerinize göstermiş olduğunuz özen, iyileşme sürecini doğrudan etkiler. İyileşme sürecinde diş teli 1 aylık değişimde bile etkisi gözle görülebilir. Diş tellerinin öncellikli amacı, ağız ve diş yapısını düzelmek olup dişlerin doğru yerlerine gelmesine yardımcı olur. Daha sonra ise doğru yerlerine gelen dişlerin bulunduğu bölgede kalıcı olması sağlanır. Bu işlemler de süreç içerisinde ve düzenli doktor kontrolü ile sağlanır. </p> <h2><strong>Diş Teli Kullanırken Yenmemesi Gereken Besinler Nelerdir?</strong></h2> <p>Diş teli tedavisine başlandıktan sonra ve süreç boyunca beslenme konusuna özen ve dikkat göstermek gerekir. Özellikle beslenme konusunda dikkatli olmak gerekir. Tedavi sürecinde yenmemesi gereken yiyecekler şunlardır:</p> <ul> <li>Patlamış mısır, simit gibi çıtır yiyecekler</li> <li>Fındık</li> <li>Buz</li> <li>Sakız</li> <li>Sert şeker</li> <li>Simit</li> <li>Elma ve havuç gibi sert meyve, sebzeler </li> </ul> <p>Diş teli tedavi sürecinde yenmesinde sorun olmayan yiyecekler ise şunlardır:</p> <ul> <li>Makarna</li> <li>Patates püresi</li> <li>Ekmek</li> <li>Krep</li> <li>Çorba </li> <li>Peynir</li> <li>Puding</li> <li>Pilav </li> </ul> <h2><strong>Telli Diş Nasıl Fırçalanır?</strong></h2> <p>Dişler diş teli takıldığında, dişler daha da hassaslaşır. Süreç içerisinde mutlaka her yemekten sonra dişler fırçalanmalıdır. Diş fırçalaması yapılırken yumuşak bir fırça kullanmalısınız. Dişlerinizi fırçalarken, dikkatli olmanız gerekir. Yavaş ve nazikçe dişlerinizi uzun süre fırçalamalısınız. Ayrıca tedavi süresi boyunca dişlerinize gerekli olan özeni göstermeniz gerekir. Dişlerinizi her öğün sonrasında fırçalamak ve diş temizliğiniz için diş ipi kullanmanız çok daha etkili olur. Böylece dişler daha temiz hale gelirken diş telleri zarar görmeyecektir. </p> <h2><strong>Diş Teli Çıktıktan Sonra Nelere Dikkat Edilmeli?</strong></h2> <p>Diş teli tedavisi sonrasında diş bakımınızı daha çok dikkat etmeniz gerekir. Dişlerinize zarar veren yiyeceklerden kaçınmak, dişlerinizi düzenli fırçalamak süreç sonrasında önemlidir. Diş tellerinden sonra dişlerin yeni yerlerine oturması, biraz zaman alır. Zaman içerisinde dişler kayma eğilimdedir. Ayrıca teller çıktıktan sonra yirmilik yaş dişiniz eğer çıkmamışsa dişlerin kayma ihtimali bulunur. Bu yüzden diş hekiminiz, dişlerin kaymasını önlemek adına size diş çekimini önerebilir. Çünkü yirmilik yaş dişi diğer dişleri de etkiler ve ağız yapısında bozulmalara neden olabilir. Diş hekiminize kontrole giderek yaşanabilecek olumsuzlukları engelleyebilirsiniz. </p> <h2><strong>Diş Teli Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Diş teli ağrısına ne iyi gelir?</strong></h3> <p>Diş teli ağrısı sürecin ilk başlarında hissedilebilir. Teller ve aparatlar, dişlerinizi sıkıştırdığı için bir süre ağrı yaşayabilirsiniz. Ancak bu ağrı, diş tellerine alıştıkça hafifler. Eğer dişlerinizde ağrı hissederseniz soğuk kompres yapabilirsiniz. Soğuk yiyecek ve içecekler tüketmek ağrınızı hafifletir. Ayrıca diş braketinin sebep olduğu ağrı veya ağız yaraları için de diş hekiminizin önereceği, reçete edeceği ilaçları kullanabilirsiniz.</p> <h3><strong>Diş teli sıkıştırma nasıl yapılır?</strong></h3> <p>Diş teli sıkma işlemi, ince bir tel parçası ile birbirine bağlı olan, dişlere yapıştırılan braketler ile yapılır. Diş teli tedavisi sürecinde diş hekiminiz, kademeli olarak teli düzenli aralıklarla ayarlayarak basınç uygular. Diş tellerine uygulanan basınçla beraber teller sıkıştırılır ve diş yapısının düzeltilmesi sağlanır. </p> <h3><strong>Hangi dişlere tel takılmaz?</strong></h3> <p>Diş teli bazı durumlarda uygulanmaz. Özellikle diş telinin uygulanması için tel takılmaya uygun bir ağız yapısı olması gerekir. Ayrıca, diş teli tedavisi uygulanırsa en arkada bulunan dişlere bu teller uygulanmaz. Ayrıca kaplama ve implant olan dişlere tel tedavisinin uygulaması oldukça güçtür. Ancak bu kararları diş hekiminiz verecek olup ona göre tedavi süreci başlatılır. </p> <h3><strong>Diş teli takılırken acır mı?</strong></h3> <p>Diş tellerinizin takılması sırasından, dişlerinizde herhangi bir ağrı veya acı hissetmezsiniz. Ancak kısa süreli bir ağrı hissedebilirsiniz.</p> <h3><strong>Diş teli dudak şeklini bozar mı?</strong></h3> <p>Diş tellerinin dudak şeklinin bozduğu ile ilgili bir bilgi yoktur. Zaman içerisinde dişlerin pozisyonları değiştikçe dudakların duruşu da değişebilir. Ancak bu değişim, olumlu etkiye sahiptir. Çünkü, teller ağız ve diş yapısını düzeltir. Ağız yapısı düzeldiği için dudakların şekli olumlu bir yönde değişebilir. </p> <h3><strong>Diş teli gülüşü değiştirir mi?</strong></h3> <p>Diş telleri, ağız ve diş yapısını iyileştirmeye yönelik yapılır. Diş tellerinde sıkıştırma, diş lastiği gibi aparatlar kullanılarak yapılır. Yapılan sıkıştırma sonucunda hem ağız yapısı hem de diş yapısı değiştiği için gülüşte de değişiklik meydana getirir. Tedavi sonrasında ise estetik yönden olumlu sonuçlar alınır. </p> <h3><strong>Diş teli konuşmayı değiştirir mi?</strong></h3> <p>Diş teli ilk haftalarda konuşma konusunda sizlere güçlük yaşatabilir. Geçici olarak ilk zamanlarda konuşmanızı etkiler. Bu etkiler, dilde peltekleşme ve ağızda dolgunluk hissinin oluşmasından dolayı konuşmanın zorlaşmasıdır. Bu durumlar, bir kaç hafta sonra normale dönerek konuşmanız da eskisi gibi olur. </p> <h3><strong>Burun ameliyatında diş teli sorun olur mu? </strong></h3> <p>Burun ameliyatı sırasında diş tellerinin herhangi bir sorun teşkil etmediği bilinir. Ancak burun ameliyatı olmanız durumunda ameliyat öncesinde doktorunuza diş teli kullandığınızı söylemeniz gerekir. Burun ameliyat sonrasında ağız bölgesinde oluşabilecek şişlikler, diş tellerinden dolayı rahatsızlık yaratabilir. Ancak bu durum geçicidir. </p>
Aferez
<p>Aferez, kişinin vücudundan kanının alınarak bileşenleri ayrılması işleminden sonra bir kısmının geri verilmesini içeren bir işlem türüdür. Geriye kalan kan bileşenleri vücuda aktarılabilir. İşlemin amacı ise hastalık içeren hücreleri ve fazla bulunan hücrelerin vücutta uzaklaştırılması için yapılır. Kan bağışı yapılırken de aferezden yararlanılabilir. Bunun yanında kan kanserleri, kan bozuklukları ve bazı nörolojik bozuklukları tedavi etmek için aferez kullanılır. Aferez kan bileşenlerini ayrılmasını içeren çok yönlü bir tedavi yöntemidir ve hem bağış hem de hastalıkların yönetiminde kritik bir rol oynar.ü<strong> </strong></p> <h2><strong>Aferez Nedir?</strong></h2> <p>Aferez, kanda bulunan belirli bileşenlerin ayrıştırılarak tedavi amaçlı kullanılmasını içeren bir tıbbi işlemdir. Bu prosedür esnasında kişiden alınan kan, bileşenlerine ayrılır. Plazma, kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücreleri veya trombositler gibi belirli hücreler dışarıdan eklenerek kalan bileşenler vücuda geri verilir. Bu noktada aferez, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/otoimmun-hastaliklar-nelerdir">otoimmün hastalıklar</a>, kanserler ve çeşitli kan hastalıklarının tedavisinde kullanılır. Kan bağışında <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/trombosit-testi-nedir-hangi-hastaliklarin-tanisi-icin-yapilir">trombosit</a> ve plazma toplama işlemleri için de aferez işleminden yararlanılabilir.</p> <p>Aferez, başkasının kullanması için kırmızı kan hücreleri gibi kan elementleri bağışlanması veya tıbbi bir kan hastalıkları gibi rahatsızlıklar için kullanılır. Aferezin farklı türleri bulunabilir. Aferez türleri şöyle sıralanır:</p> <ul> <li><strong>Lökaferez:</strong> Doktor, bu tedaviyi kanda yer alan beyaz hücreleri çıkarmak için uygular. Böylelikle beyaz kan hücrelerinin kontrolsüz bir şekilde çoğalmasının önüne geçerek semptomların hafiflemesinde etkili olur.</li> <li><strong>Fotoferez:</strong> Doktor, fotoferezle ile çeşitli hastalıkların tedavisini sağlar. Bu işlemle beraber lenfositleri, kanserli hücreler, virüsler ve bakteriler gibi davetsiz misafirlere karşı savaşması için değiştirir. Fotoferez esnasında lenfositler çıkarılarak UVA ışığına maruz bırakılır.</li> <li><strong>Plazmaferez: </strong>Doktor, kandan plazmayı ayırarak alır. Bu durum otoimmün hastalıklar ve plazmadaki zararlı maddelerin temizlenmesi için kullanılır.</li> <li><strong>Tromboferez:</strong> Trombositlerin kandan ayrılarak dışarı alınması işlemidir. Trombosit seviyelerinin aşırı yüksek olduğu durumda ya da trombosit bağışı yapmak için bu işlemden yararlanılır.</li> <li><strong>Eritroferez:</strong> Kırmızı kan hücrelerinin (eritrositler) kandan ayrılmasıdır. Polisitemi gibi hastalıklarda ya da kırmızı kan hücrelerinin fazlalığı durumunda uygulanır.</li> </ul> <h2><strong>Aferez Hangi Hastalıkları Tedavi Eder?</strong></h2> <p>Aferez, kanı bileşenlerinden ayırarak tedavi amacına yönelik olarak spesifik hücre ve maddelerin çıkarılmasını içerir. Otoimmün hastalıklar, kanserler, böbrek hastalıkları ve kan hastalıklarının tedavisinde aferez yönteminden yararlanılır. Bunun yanında aferez işlemi hastalıkların ilerlemesini durdurmak ve tedavi sürecinin hızlanmasını sağlamak için de yararlanılır. Aferez işleminin tedavi ettiği hastalıklar şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Otoimmün hastalıklar</strong></h3> <p>Otoimmün hastalıklar olan <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kelebek-hastaligi-lupus-nedir-belirtileri-nelerdir">lupus</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/ms-multiple-skleroz-hastaligi-nedir">multipl skleroz (MS)</a> ve guillain-barré sendromu, kişinin kendi vücut hücrelerine saldırmasına neden olarak zararlı antikorlar üretir. Aferez işlemi sayesinde bu antikorlar kandan uzaklaştırılabilir. Böylelikle belirtileri hafiflemesi ve hastalığın ilerlemesi durdurulur.</p> <h3><strong>Kan kanserleri</strong></h3> <p>Lösemi, lenfoma ve kan kanserleri durumunda lökoferez sayesinde beyaz kan hücrelerinin aşırı artışı kontrol edilebilir. Aferez yöntemi, <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/kemoterapi">kemoterapi</a> veya diğer tedavilerle birlikte kullanılarak kanser hücrelerinin sayısını azaltması hedeflenir.</p> <h3><strong>Polisitemi</strong></h3> <p>Kırmızı kan hücrelerinin aşırı üretilmesi durumunda ortaya çıkan polisitemi, eritroferez yöntemi sayesinde vücuttan kırmızı kan hücrelerinin uzaklaştırılması sağlanır. Böylelikle kanın kalınlaşması önlenerek dolaşım sorunlarının önüne geçilmesi hedeflenir.</p> <h3><strong>Trombositoz</strong></h3> <p>Trombositoz hastalığı, kanda bulunan trombosit sayısı aşırı derecede artmasına neden olur. Bu durum kanın pıhtılaşma riskinin artmasına sebebiyet verir. Aferez işlemi sayesinde trombositler kandan temizlenerek pıhtı oluşma riskinin önüne geçilmesi sağlanır.</p> <h3><strong>Organ nakli</strong></h3> <p>Organ nakli öncesi ve sonrasında yapılan aferez işlemi vücutta yer alan zararlı antikorların temizlenmesini sağlar ve bunun için kullanılır. Özellikle böbrek ve karaciğer nakilleri öncesinde, organı reddetme riskinin azalmasında etkilidir.</p> <h3><strong>Nefrotik sendrom</strong></h3> <p>Nefrotik sendrom gibi böbrek hastalıklarında, aferez sayesinde böbreklerde hasara yol açan zararlı proteinlerin vücuttan uzaklaştırılması hedeflenir. Bu da hastalığın ilerlemesini yavaşlatarak ve böbrek fonksiyonlarını korumada etkili olur.</p> <h2><strong>Aferez Riskleri Veya Komplikasyonları Nelerdir?</strong></h2> <p>Birçok tıbbi prosedür de olduğu gibi aferez de de komplikasyonlar gelişebilir. Doktor, olası komplikasyonları ve riskleri kişinin sağlık durumuna bağlı olarak açıklayabilir. Aferez riskleri ve komplikasyonları şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Alerjik reaksiyonlar</li> <li>Damara iğne batırıldığından aşırı kanama</li> <li>Kan pıhtıları</li> <li>Elektrolit dengesizliği</li> <li>Sıvı yüklenmesi ve ödem</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/enfeksiyon-nedir">Enfeksiyon</a></li> <li>Düşük kan basıncı (hipotansiyon)</li> <li>Sinir hasarı</li> </ul> <h2><strong>Aferez Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Aferez kaç günde bir yapılır?</strong></h3> <p>Aferez, hastalığın türüne, hastanın durumuna ve tedavi amacına bağlı olarak farklı sıklıkla uygulanır. Bu işlem haftada 1-3 kez uygulanabilir. Bağış amacıyla yapılan aferez ise genellikle 2 hafta ya da hafta arayla yapılabilir.</p> <h3><strong>Aferez kan vermek zararlı mı?</strong></h3> <p>Aferez işleminde kan vermek zararlı değildir.</p> <h3><strong>Aferez kimlere verilir?</strong></h3> <p>Aferez, otoimmün hastalıkları, kan kanserleri, böbrek ve karaciğer hastalıkları gibi spesifik hastalıklara sahip olan kişilere tedavi amacıyla uygulanan bir işlemdir. Ayrıca, plazma veya trombosit bağışında bulunmak isteyen sağlıklı bireylere de aferez yapılabilir.</p>
Parasentez
<p>Parasentez, vücut boşluğunda ya da kist gibi çıkıntılarda biriken sıvı ve gazı çıkarmak için ilgili yerin boş bir iğne ile delinerek sıvının alınması ile ilgili tıbbi bir işlemdir. Parasetez ile amaç karın içindeki asit adı verilen sıvı birikiminin temizlenmesidir. Karın bölgesinden alınan sıvı kişinin ağrı gibi semptomlarının azalmasını da sağlayarak rahatlaması amaçlanır. Parasentez sonrasında kişinin şişkinlik, nefes darlığı ve karın ağrısı gibi şikayetlerinde de azalma meydana gelir. Siroz, kanser, organ yetmezliği ve enfeksiyon tanısı ve teşhisi için parasentezden yararlanılır.</p> <h2><strong>Parasentez Nedir?</strong></h2> <p>Parasentez, karın yani abdominal bölgede biriken asit adı verilen sıvıyı boşaltmak ve sıvının nedenini anlamak için uygulanan tıbbi müdahaledir. Biriken asit sıvısı böbrek yetmezliği, hipertansiyon, kalp yetmezliği ve siroz gibi nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Doktorun karın bölgesine ince bir iğne ya da <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kateter-nedir">kateter</a> yerleştirmesiyle gerçekleşen müdahale sonrasında biriken sıvı boşaltılır. Alınan sıvı tanı ve teşhis için laboratuvar ortamında incelenir. Parasentez işleminden sonra ise kişinin karın bölgesinde hissettiği şişkinlik, nefes darlığı ve ağrılar hafifler.</p> <h2><strong>Parasentez Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Parasentez, karın bölgesinde aşırı sıvı birikmesine bağlı olarak kişide nefes darlığı, şişkinlik ve ağrıların görüldüğü durumda yapılabilir. Biriken sıvı genellikle ciddi hastalıkların bir belirtisi olarak ortaya çıkar. Parasentez işleminden sonra hem bu hastalıkların tespiti yapılır hem de semptomların azaltılması sağlanır. Bunun yanında daha önce sıvı birikiminin yaşandığı hastaların durumunun tespiti, hastalığının ilerleyip ilerlemediğini kontrol etmek için de parasentez işlemi uygulanabilir.</p> <p><em>Parasentezin tanısında ortaya çıkarılan hastalıklar şöyle sıralanabilir: </em></p> <ul> <li><strong>Siroz:</strong> Karaciğerde ortaya çıkan <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/siroz-hastaligi-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">siroz</a>, karın bölgesinden sıvı birikmesine neden olarak asit gelişimine sebebiyet verir. Sirozun sebep olduğu sıvının analizi için parasentez uygulanabilir. Genellikle karaciğer yetmezliğini sonucun olarak görülür.</li> <li><strong>Kalp yetmezliği:</strong> <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kalp-yetmezligi-nedir-nasil-tedavi-edilir">Kalp yetmezliği</a> durumunda kan yeterince kan pompalayamaması karın bölgesinde sıvı birikimine neden olabilir. Bu sıvı cerrahi müdahale ile yani parasentez işlemi ile alınarak incelenmesi sağlanır.</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/bobrek-yetmezligi-belirtileri-nelerdir-nasil-tedavi-edilir"><strong>Böbrek yetmezliği</strong></a><strong>: </strong>Böbreklerin düzgün çalışmaması ve yeterli gelmemesi sonucunda vücutta sıvı birikmesi meydana gelebilir. Parasentez sayesinde biriken bu sıvı alınır.</li> <li><strong>Peritonit:</strong> <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/peritonit-karin-ici-enfeksiyonu-nedir">Karın içi enfeksiyonu yani peritonit</a>, sıvı birikmesine neden olarak karın bölgesinde ağrılara neden olabilir. Parasentez sayesinde alınan sıvıdaki enfeksiyon türü ortaya çıkarılır.</li> <li><strong>Kanser:</strong> Karın boşluğunda görülen tümör veya metastaz olması durumunda sıvı birikimi ortaya çıkabilir. Alınan bu sıvı incelenerek tedavi yöntemi belirlenir.</li> </ul> <h2><strong>Parasentez Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Parasentez, genellikle lokal anestezi şeklinde yapılan bir işlem olarak bilinir. Bu işlem esnasında kişi sırt üstü uzanır. Doktor kişinin işlem yapılacak olan bölgesini dezenfekte ettikten sonra uygulamaya başlar. Parasentez işlemi aşamaları şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>İşlem yapılacak olan bölgeye iğne veya kateter karın bölgesine yerleştirilir. Bu durum ultrason kontrolüyle beraber yapılabilir.</li> <li>Karın içerisinde biriken sıvı dışarı atılarak kişinin semptomlarının azalması beklenir.</li> <li>Alınan sıvı laboratuvara gönderilerek burada enfeksiyon, kanser veya başka bir hastalığın belirtileri araştırılır.</li> <li>İşlem tamamlandıktan sonra iğne veya kateter çıkarılır ve bölgeye steril bir bandaj uygulaması yapılır.</li> </ul> <h2><strong>Parasentez Sonrası Sıvı Numunesine Hangi Testler Yapılır?</strong></h2> <p>Parasentez sonrasında hastalığın tanısını konulması için sıvı incelemesi yapılır. Laboratuvara gönderilen sıvıya birçok test uygulanabilir. Bu testler, sıvının kaynağını, içeriğini ve olası enfeksiyonları belirlemeye yönelik olarak yapılır. Bu testler şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Sıvıdaki beyaz kan kan hücrelerinin sayısı belirlenerek hücre sayımı yapılır.</li> <li>Sıvıdaki protein ve albümin seviyeleri ölçülür. Bu test karaciğer hastalıklarını ortaya çıkarır.</li> <li>Sıvının enfeksiyon nedeniyle birikip birikmediğini anlamak için mikroskop altında bakteriler incelenir.</li> <li>Sıvıdaki glukoz ve LDH düzeyleri ölçülür. Böylelikle enfeksiyon oranı tespit edilebilir.</li> <li>Alınan sıvıda kanser hücrelerinin olup olmadığını kontrol etmek için sitolojik olarak incelenir.</li> <li>Pankreatit gibi pankreasla ilgili sorunları teşhis etmek için sıvıdaki amilaz seviyesi ölçülür.</li> </ul> <h2><strong>Parasentez Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Parasentezden sonra sıvı geri gelir mi?</strong></h3> <p>Parasentez, karın boşluğunda biriken sıvının alınması işlemidir. İşlem sonrasında belirlenen hastalık tedavi edilmediği durumda sıvı birikmesi tekrardan gerçekleşebilir. Parasentez sıvı birikmesinin önüne geçmez kişinin semptomlarının azalmasına yardımcı olur.</p> <h3><strong>Parasentez sonrası iyileşme süresi nedir?</strong></h3> <p>Parasentez sonrası iyileşme süresi lokal antestezi olduğundan hızlı olabilir. Birçok kişi işlem sonrasında normal aktivitesine dönebilir fakat olası komplikasyonlara karşı dinlenmek önemlidir.</p> <h3><strong>Parasentez ile ne kadar sıvı alınabilir?</strong></h3> <p>Parasentez ile genellikle 4-6 litreye kadar sıvı alınması gerçekleşebilir. Ancak bazı durumlarda daha fazla sıvı da alınabilir. Bu durum kişiye göre farklılık gösterir. Doktor, hastanın genel durumuna ve altta yatan hastalığa bağlı olarak bu miktarı belirlenmesini sağlar.</p>
Artrodez
<p>Artrodez, travma ya da yaralanmalar sonucunda oluşan eklem kırıklıkları, artrit ve eklemleri etkileyen rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan bir yöntemdir. İki kemik ya da eklemin birleştirilmesini içeren artrodez ameliyatında kemiğin stabilizesi edilmesi hedeflenir. Bu yöntem genellikle bağışıklık sistemi güçlü olan kişilere uygulanır. Böylelikle kişinin kolay iyileşmesi ve eklenen bölgenin daha hızlı kaynaması hedeflenir. Artrodez, fizik tedavi, ilaçlar ve ağrı kesicilerle tedavi edilemeyen durumlarda yapılabilir.</p> <h2><strong>Artrodez Nedir?</strong></h2> <p>Eklem füzyonu olarak da bilinen artrodez, ağır hasar, travma ve yaralanma sonrasında uygulanan bir eklemi hareketsizleştirmek için kaynaştırıldığı cerrahi işlemdir. Hastalıklı eklemdeki 2 kemik birleştirilerek eklemin hareket etmesi engellenir. Vücudun tam hareket aralığı olmadan da kullanılabilen bölgelerini tedavi etmek için tercih edilir.</p> <p>Bir eklemdeki iki kemiği kalıcı olarak birbirine kaynatmak için yapılan artrodez, genellikle fizik tedavi, ilaçlar ve uygulanan müdahaleler sonucunda devam eden ağrıya yönelik olarak yapılır. Eklemlerin işlevinin kaybetmesi durumunda artrodez önerilebilir. Artrodez yapılırken eklemdeki ağrının hafiflemesi ve hareketliliğin artırılması amaçlandığından eklemler metal plakalar, vida ya da çivilerle sabitlenebilir. Ameliyatı yapacak olan doktor, vücutta yer alan ayak bilekleri, ayaklar, omurga, bilekler ve parmaklara müdahale edebilir.</p> <h2><strong>Artrodez Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Artrodez, eklemlerdeki ağrının hafiflemesi ve eklemlerin sabitlenmesi için yapılır. Artrodez işleminin yapılma nedenleri şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Ağrının kronikleşmesi</strong></h3> <p>Eklemlerde meydana gelen osteoartrit, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/romatoid-artrit-iltihapli-romatizma-hastaligi-nedir">romatoid artrit</a>, travma veya eklem enfeksiyonları gibi durumlar sebebiyle sürekli olarak ağrı meydana gelir. Bu durum kişinin yaşam kalitesini etkileyerek günlük hayata adapte olmasını zorlaştırır. Bu nedenle ağrının hafiflemesi için kişiye artrodez uygulanabilir.</p> <h3><strong>Eklemlerin sabitlenmesi</strong></h3> <p>Yaralanma ve travma sonrasında eklemlerin ciddi şekilde hasar görmesi ve deformasyona uğraması sonucunda stabilitesi kaybolabilir. Kaybedilen stabilizasyonu sağlamak için eklemlerin sabitlenmesini içeren artrodez ameliyatı yapılabilir. Böylelikle eklemlerin hareketi kontrol altına alınır.</p> <h3><strong>Tedavileri yetersiz kalması</strong></h3> <p>Eklemlerin sabitlenmesi ve kaynamasını içeren tedavilerin yetersiz kalması durumunda eklemlerin sabitlenmesi için artrodez ameliyatı yapılabilir. Bu durum eklemdeki bozuklukların çözümü olarak görülür ve hareketin sabitlenmesi hedeflenir.</p> <h3><strong>Eklem hareketlerinin bozuk olması</strong></h3> <p>Çeşitli nedenlere bağlı olarak meydana gelen eklemlerdeki bozukluklar hareket kısıtlılığına ve kontrolsüz durumlara neden olabilir. Bu sorunun önüne geçmek için kişiye artrodez ameliyatı uygulanabilir.</p> <h3><strong>Oluşan deformasyonların düzeltilmesi</strong></h3> <p>Doğumda meydana gelen eklem bozuklukları ve diyabetik ayak gibi hastalıklar sonucunda meydana gelen deformasyonlar ilaçla tedavi edilemeyebilir. Bu durumda eklemlerin sabitlenmesi için artrodez ameliyatı yapılarak oluşan deformasyonun düzeltilmesi amaçlanır.</p> <h2><strong>Artrodez Hangi Hastalıkları Tedavi Eder?</strong></h2> <p>Artrodez, ayaklar, bilekler, omurga ve parmaklarda ortaya çıkan eklem sorunlarına bağlı olarak gelişen ağrı ve işlev kaybının tedavisinde kullanılır. Bunun yanında doğum sonrasında gelişen eklem bozuklukları, diyabetik ayak ve eklem enfeksiyonlarının tedavisinde de artrodez ameliyatından yararlanılır. Artrodez ameliyatı şu hastalıklar durumunda yapılır:</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/osteoartrit-kireclenme-nedir-nasil-tedavi-edilir">Osteoartrit (kireçlenme)</a></li> <li>Romatoid artrit</li> <li>Travma sonrası eklem hasarları</li> <li>Eklem enfeksiyonları</li> <li>Doğumsal eklem bozuklukları</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/diyabetik-ayak-ve-kronik-ayak-yaralari-nasil-tedavi-edilir">Diyabetik ayak</a></li> </ul> <h2><strong>Artrodez Tedavisi Nasıl Uygulanır?</strong></h2> <p>Artrodez tedavisi, cerrahi bir işlem olup, hasarlı eklemin kalıcı olarak sabitlenmesiyle uygulanır. İşlem genellikle şu adımlarla gerçekleştirilir:</p> <ul> <li>Cerrah hastanın genel sağlı durumunu inceledikten sonra eklem hasarının olduğu bölgedeki ağrıyı ve hasarın boyutunu inceler.</li> <li>Ardından genel anestezi ya da spinal yani belden aşağısı uyuşturularak işleme başlanır.</li> <li>Doktor, kemik uçlarını sabitlemek için ameliyat sürecinde metal plakalar, vidalar ve çivilerden yararlanabilir.</li> <li>Bazı durumlarda eklemin kaynamasını hızlandırmak adına hastanın kendi vücudundan alınan donörle kemik grefti kullanılabilir.</li> <li>İşlem tamamlandıktan sonra da kesiler dikilir ve yapılan bölgeye göre alçı uygulanabilir.</li> <li>Ameliyattan sonra iyileşme süreci birkaç hafta ile birkaç ay arasında değişiklik gösterir.</li> <li>İyileşme sürecinde hareket sınırlaması olan eklemin etrafındaki kasların güçlendirilmesi için fizik tedavi uygulanır.</li> <li>Kemiklerin tamamen iyileşmesi ve kaynama için genellikle 6 ila 12 ay süre gerekebilir. Bu durum kişiden kişiye farklılık gösterir.</li> </ul> <h2><strong>Artrodez Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Artrodez ne zaman yapılır?</strong></h3> <p>Artrodez, eklemlerin ciddi hasar gördüğü durumda ve tedavi yöntemleri işe yaramadığında son çare olarak uygulanabilir. Travma sonrası eklem hasarları, osteoartrit, romatoid artrit ve enfeksiyonlar durumunda yapılır.</p> <h3><strong>Ayak artrodez nedir?</strong></h3> <p>Ayak artrodez, ayağın hasar görmesi sonucunda eklemlerin sabitlenmesi için uygulanan cerrahi müdahaledir. Bu ameliyatla ayak eklemleri plakalar ve vidalar yardımıyla sabitlenir</p> <h3><strong>Spinal artrodez nedir?</strong></h3> <p>Spinal artrodez, omurgada meydana gelen travmalar sonucunda omurganın sabitlenmesini içeren ameliyattır. Fıtık, skolyoz veya dejeneratif disk hastalığının ilerlemesi durumunda bu işlem yapılır.</p>