Yükleniyor

Kanserde girişimsel radyoloji ile tümöre nokta atışı

Kanserde girişimsel radyoloji ile tümöre nokta atışı

Kanser tanısı ve evrelemesinin yanı sıra, hastalığın tedavisinde de hastalara farklı yöntemler sunan girişimsel radyoloji, teknolojik gelişmelere bağlı olarak, tüm kanser türlerinin tedavisinde giderek daha da önem kazanmaktadır. Klasik radyolojinin bir üst dalı olan girişimsel radyoloji; röntgen, ultrason, MR ve tomografi gibi yöntemler ile tanısı konulmuş hastalığın tedavisini, ciltten iğne ile girerek ya da damar içinden ameliyatsız olarak gerçekleştirmektedir. Radyolojik işlemler, son yıllarda kanserde tanı ve tedavi alanında sağlanan gelişmelere, önemli katkılar sağlamaktadır. Girişimsel radyolojinin kanser tedavisinde hastaya sağladığı en önemli ayrıcalıklar; işlemlerin lokal anestezi ile bir iğne deliğinden ağrısız olarak yapılabilmeleri, tümör öldürücü etkilerinin yüksek olması, diğer tedavilerle birlikte uygulanabilmeleri ve hastaların tedaviden sonra kısa sürede normal hayatlarına dönebilmeleridir. Memorial Antalya Hastanesi Girişimsel Radyoloji Bölümü Uzmanlarımız, kanserde uygulanan girişimsel tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. 

İçindekiler

İĞNE BİYOPSİSİ İLE AMELİYATSIZ KANSER TANISI

Girişimsel radyolojinin kanser tanısında yaptığı en önemli katkı “görüntüleme kılavuzluğunda biyopsi” kavramını getirmesidir. Geçmişte biyopsiler, ancak cerrahi bir operasyon ile alınabiliyordu. Örneğin; akciğer biyopsisi için hastanın göğüs kemiğinin ameliyatla açılıp akciğerinden parça alınması gerekliydi. Oysa günümüzde aynı biyopsi, ciltten tomografi ya da ultrason kılavuzluğunda tümöre yerleştirilen minik bir iğneyle ve lokal anestezi altında, ağrısız olarak 5-10 dakika içinde yapılabilmekte, hasta birkaç saat içinde evine dönebilmektedir. Böylece kanser tanısında çok önemli bir yeri olan biyopsi, hızlı ve emniyetli biçimde gerçekleştirilmekte, hastaya vakit kaybetmeden tedavi uygulanmaya başlanabilmektedir.

TEDAVİDE KONFORLU GİRİŞİMSEL İŞLEMLER

Kanserle mücadelede etkin rol oynayan tanı ve tedavi yöntemleri, son yıllarda teknolojik gelişmelerle birlikte hasta konforunu daha çok ön planda tutmaktadır. Kanserde uygulanan girişimsel tedavi yöntemleri, ‘perkütan ablasyonlar’ ve ‘atardamardan tedaviler’ olarak 2 grupta incelenebilir.

PERKÜTAN ABLASYONLAR

Tümöre yerleştirilen özel iğnelerle tümörün direkt olarak tahrip edilmesidir. En çok uygulanan ablasyon yöntemleri mikrodalga, kriyoablasyon, Nanoknife ve radyofrekans’tır.

  • Kriyoablasyon

Kanserin, hasta konforunu ön planda tutan girişimsel tedavi yeniliklerden biri olan ve “buz topu” olarak bilinen kriyoablasyon, iğne ile tümör dondurma tekniğidir. Vücuttaki zararlı doku veya tümörleri dondurularak tahrip edilmekte, kanser hücresini tam hedefleme yöntemi ile tedavi sağlamaktadır.  

Büyük tümörlerde de uygulanabiliyor

Vücuda, bazı özel iğneler ile girilerek uygulanan kriyoablasyon işlemi, herhangi bir doku ya da tümörü dondurularak tahrip etmektedir. Öncelikle ultrason, BT veya MR gibi görüntüleme yöntemlerinden edinilen bilgiyle kitleye uygun sayıda iğne yerleştirilir. 1 cm çapında bir kitle için tek iğne yeterliyken, tümörün çapı büyüdükçe iğne sayısı da artmaktadır. Günümüzde kullanılan kriyoablasyon cihazlarında, vücuda 20-25 tane iğne yerleştirilebilmektedir. Bunlar aynı anda çalıştırılabilir ve böylelikle oldukça büyük kitleler de aşırı soğuk uygulanarak tahrip edilebilir.

Tümör -80 dereceye kadar soğutuluyor

Kriyoablasyon tekniğinde, iğnelerin içinden argon gazı devridaim yaptırılır ve bu iğnenin uç kısmından -20 ila -80 derece arasında değişen bir soğukluk oluşturur. Bu soğukluk da tümörü ya da patolojik dokuyu tahrip ederek öldürür. Kriyoablasyon, yalnızca tümörü hedefleyen, çok ayrı özellikleri ve üstünlükleri olan bir tekniktir. Nokta atışı ile sadece kanserli bölgeyi tahrip etmekte ve sağlıklı dokulara zarar vermediği için de pek çok kez uygulanabilmektedir.

Riskli kanser türlerinde yüksek başarı

Prostat, böbrek, akciğer, karaciğer ve yumuşak doku tümörleri gibi sık rastlanan ve riskli kanser türlerinde kriyoablasyon başarıyla kullanılabilir. Tek başına ya da kemoterapi ve radyoterapi ile eş zamanlı olarak da uygulanabilen bir yöntemdir. Dondurma işlemi; beyinde, omurilikte ve çok önemli sinirlerin bulunduğu bölgelerde ise özel tekniklerle sinir dokusu korunarak gerçekleştirilecek bir yöntemdir. Mide, bağırsak ve safra kesesi tümörlerinin tedavisinde yeri bulunmamaktadır. Bu organlara yakın tümörlerde ise ultrason ya da BT rehberliğinde ve iğneyle girilerek, bu yapılar ile tümör arasına bir gaz ya da sıvı verilmesi ve kritik organların uzaklaştırılması kaydı ile yapılabilir.

İşlem ortalama 30 dakika sürmektedir

Kriyoablasyon işleminde kanserli tümör buz topuna dönüşmektedir. Bu buz topu eridiğinde tümör yok olur. İşlem ortalama 30 dakika sürer. Ağrısız bir yöntem olan kriyoablasyon için lokal anestezi yeterlidir. Hasta aynı gün taburcu olabilir. İşlemin en önemli üstünlüğü, uygulama esnasında tümörün ne kadarının yok edildiğinden emin olunabilmesidir.

  • Radyofrekans Ablasyon

Onkolojik girişimlerde en çok kullanılan yöntem; karaciğer, akciğer, yumuşak doku ve kemik dokularında ortaya çıkan tümörlerin tedavisinde kullanılan “tümör tahribi” işlemidir. Tümörün bulunduğu organ üzerinden, iğne ile tümörün ortasına girilerek kanserli hücreler yakılmaktadır. Bu konuda en sık kullanılan yöntemlerden biri de radyofrekans’tır. Radyofrekans ablasyon en sık; karaciğer, akciğer, böbrek ve tiroit tümörlerinde kullanılır.

Kemik metastazlarında da uygulanıyor

Birçok kanser türünde, hastalığın son evresinde tümörün kemiklere yayılabilir ve şiddetli ağrıya yol açabilir. Kemik dokusunun zayıflamasına bağlı olarak da kırıklar ortaya çıkabilir. Bu gibi durumlarda radyofrekans ile kemik içindeki tümör dokusu yakılarak ağrı azaltılabilir. Aynı seansta kemik içine çimento benzeri bir sıvı enjekte edilerek kemiğin dayanıklılığı artırılabilir. Bu yöntemler, özellikle omurgasında metastazı olan ve şiddetli ağrı çeken hastalarda hem tümörün yarattığı ağrı etkisini azaltmakta hem de omurganın çökerek bazı nörolojik problemlerin ortaya çıkmasını engelleyebilmektedir.

  • Mikrodalga Ablasyon

Radyofrekans gibi, tümörleri yakarak tahrip eden ancak son zamanlarda radyofrekansa göre daha fazla tercih edilen bir yöntemdir. En sık uygulandığı bölge karaciğer tümörleridir.

  • Nanoknife Ablasyon (geri dönüşümsüz elektroporasyon)

Bu yöntemde, görüntüleme teknikleri sayesinde, özel iğneler tümörün içine yerleştirilerek, hastaya genel anestezi altında ve kısa süreli, çok yüksek elektrik akımları verilir. Bu sayede, kanserli hücrenin hücre duvarlarında geniş delikler açılmakta ve sağlıklı hücreler tahrip olmadan kanser hücreleri yaşamını kaybetmektedir. Bu işlemin en önemli özelliği, damar, sinir ve mide-bağırsak gibi kritik yapıların ablasyon işlemi sırasında fazla zarar görmemesidir. Bu nedenle Nanoknife yöntemi bu tür kritik organ ve yapılara komşu tümörlerde özellikle tercih edilmektedir. Nanoknife, karaciğerde safra kanalları ve büyük damarlara bitişik karaciğer tümörlerinde, pankreas ve prostat kanserlerinde umut verici sonuçlar sağlamaktadır. Elektroporasyon gerekirse cerrahi ile ya da diğer ablasyon yöntemleriyle kombine olarak kullanılabilmektedir.

ATARDAMARDAN TEDAVİLER

  • İntraarteryel Kemoterapi

Kemoterapiden yarar görmeyen hastalar için uygulanan intraarteriyel kemoterapi, tümörü besleyen damarların anjiyo ile tespit edilmesi ve girişimsel olarak damara girilerek yoğun bir kemoterapi verilmesi ile yapılmaktadır. İşlemin hasta için en önemli avantajı; yan etkinin az ve ilacın tümöre etkisinin fazla olmasıdır.

  • Kemoembolizasyon (TAKE)

Özellikle ameliyat şansı bulunmayan karaciğer kanserlerinde uygulanmaktadır. Görüntüleme için kullanılan ve yağda çözülebilen kontrast madde kemoterapi ile karıştırılarak karaciğerin atardamarından enjekte edilmektedir. Karışım, kanser hücrelerinin sevdiği bir maddedir ve sağlıklı hücrelerden çok kanser hücreleri tarafından emilir. Kontrast madde ve ilaç tümöre enjekte edildikten sonra tıkayıcı küçük taneciklerle damar tıkanarak bu sayede kemoterapili maddenin tümörden uzaklaşması engellenmekte ve damarları tıkandığı için de tümör dokusunda oksijen azlığı oluşmaktadır. Bu da enjekte edilen maddenin etkinliğini artırmaktadır. İşlem sayesinde, hem tümörü besleyen damarlar tıkanmakta hem de tümörün içerisine normal vücuda verilen dozun çok üzerinde kemoterapi ilacı tek seansta hapsedilmiş olmaktadır.

  • Radyoembolizasyon (Y-90 tedavisi)

Radyoembolizasyon’da, milimetrenin onda biri kadar çok küçük tıkayıcı taneciklere radyoaktif madde yüklenerek, karaciğerin atardamarına ya da tümörü besleyen damara direkt olarak enjekte edilmektedir. Bu sayede, çok yüksek dozda radyoterapi tümöre verilmekte ve sağlıklı dokular bundan çok az etkilenmektedir. İşlem, hem karaciğer hem de böbrek tümörlerinde uygulanmaktadır. 

  • Kemosatürasyon

Yalnızca karaciğer tümörlerinde uygulanan yöntem, çok yoğun miktarda kemoterapinin kanserli hücreye direkt olarak verilmesidir. Bu işlem yapılırken, karaciğerin atardamar ve toplardamarı izole edilmekte, yüksek miktarda kemoterapi ilacının kan dolaşımına giderek hasta için zehirleyici etki oluşturması engellenmektedir. İşlem, ayda birlik periyodlarda hastaya uygulanmaktadır.

Memorial Tıbbi Yayın Kurulu tarafından hazırlanmıştır.

Güncelleme Tarihi : 17 Ekim 2022

Yayınlanma Tarihi: 11 Aralık 2020

Bu Konuda Uzman Doktorlar

İletişim Formu

Detaylı bilgi için iletişime geçin.

* Bu alan gereklidir.
Sosyal Medya Hesaplarımız
Canlı Destek Kolay Randevu Al