2019 yılının Aralık ayında ortaya çıkan SARS-CoV-2’nin etkeni olduğu koronavirüs hastalığı (COVID-19), çok sayıda organı etkilediği gibi deri ve deri eklerimizde de çok sayıda bulguya neden olmaktadır, deyim yerindeyse tepeden tırnağa olumsuz etkilerini görmekteyiz.
Pandemi döneminde en sık hangi cilt hastalıkları görülmektedir?
Yapılan araştırmalarda kovid pandemi döneminde dermatit, akne, sedef hastalığı, cilt kuruluğu, zona, uyuz, kurdeşen, saç dökülmesi ve saç kıran gibi hastalıkların görülme sıklığında artış bildirilmektedir.
Koronavirüs saçları nasıl etkiliyor?
- Koronavirüs enfeksiyonu geçirenlerde yoğun saç dökülmesi (telojen effluvium), erkek tipi saç dökülmesi, saç kıran ve saçlarda hızlı grileşme bildirilmiştir. Erkek tipi saç dökülmesinde COVID-19’un androjen hormonu reseptörlerini aktifleştirerek yaptığı ileri sürülmektedir. Hastalığı daha şiddetli geçirenlerde bazı saç hastalıklarının daha sık olduğu bildirilmektedir.
- Son zamanlarda polikliniğe başvuran hastalarda enfeksiyondan yaklaşık 2 ay sonra hızlı ve yoğun bir saç dökülmesinin olduğunu görülmektedir. Yapılan araştırma sonuçları da bunu destekler nitelikte olup telojen effluvium olarak adlandırılmaktadır. Yapılan çalışmalarda hastaların %24,1’ inde yaklaşık 56. günde saç dökülmesinin başladığı saç dökülmesi süresinin ortalama 76 gün olduğu ve hastaların çoğunda 3-4 ay içinde dökülmenin durduğu görülmektedir. COVID-19’un Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmesi ve seyahat/sokağa çıkma kısıtlaması gibi tedbirlerin uygulanmasından yaklaşık 2-3 ay sonra (Temmuz-Ağustos 2020) telojen effluvium sıklığında %400 artış olduğu saptanmıştır. Bu saç dökülmesine enfeksiyonun kendisi, ateş, yaşanılan yoğun stres, hastalık esnasında iyi beslenememe, kilo kaybı, ilaçlar ve bazı hastalarda gördüğümüz kanamalar neden olmaktadır.
- COVID-19 geçiren hastalarda saç kıran gelişimi de bildirilmiştir. Ülkemizde gerçekleştirilen bazı çalışmalarda pandemi döneminde saç kıran tanısı konulan hastaların sıklığında belirgin artış bildirilmektedir. Buna da yaşanılan yoğun stres ve virüsün saç kökündeki hücrelerle yol açtığı immünolojik savaş neden olmaktadır.
Koronavirüs için kullanılan ilaçların deri üzerindeki etkileri nelerdir?
Koronavirüs tedavisinde yaygın olarak kullanılan ilaçların telojen effluvium denilen yaygın saç dökülmesi yapması çok beklenmemektedir. Favipiravir, Lopinavir/Ritonavir, kan sulandırıcı (enoksaparin), kortizon ve azitromisin gibi antibiyotiklerdir. Yine ülkemizde sıtma ilacı olarak bilinen plaquenil başlangıçta yaygın olarak kullanılmış, halen de belli yerlerde kullanıldığı görülmektedir. Plaquenil en sık deri yan etkilerine neden olan ilaçlardan biridir, nadiren çok şiddetli deri reaksiyonlarına yol açabilmektedir. Deri ve mukozalarda renk değişiklikleri, saç beyazlaması, alopesi, ürtiker, anjiyoödem, büllöz reaksiyonlar, tüm vücutta kızarıklık, aşırı duyarlılık reaksiyonu ve yaygın döküntülere yol açabilmektedir.
Favipiravir egzema, kaşıntı ve renk değişikliği yapabilmektedir, saç dökülmesi bildirilmemiştir. Azitromisin nadiren ürtiker/anjioödem, anafilaksi, aşırı duyarlılık reaksiyonu ve yaygın makulopapüler döküntülere, vaskülit ve egzemaya yol açabilmektedir. Lopinavir/Ritonavir cilt döküntülerne neden olabilmektedir.
Koronavirüs geçiren bir kişi saç sağlığı için neler yapmalı? İlacın bu etkisi nasıl azaltılabilir? Takviye veya hangi besinlerin olumlu etkisi olur?
- Öncelikle hastalar bu durumun genellikle geçici olduğunu bilmeli ve panik olmamalıdır. Enfeksiyonlardan sonra gelişen akut dökülmeler genellikle geçicidir ve normale dönmesi beklenmektedir. Kişinin genel durumu iyiyse, beslenmesi yeterliyse, stresle baş edebiliyorsa dinlenme dönemine geçen saçların yerini genellikle yeni, normal büyüyen saçlar almaktadır. Akut dökülmeler ile kellik beklenmemektedir. Saç büyümesi ortalama 4 ayda görüldüğü için büyüme yavaş yavaş olacak ve hasta bir süre saçlarını ince, dolgunluğunu ve hacmini kaybetmiş olarak hissedecektir. Genellikle süreç ortalama 4 ay sonra normale dönmektedir.
- İyileşme sürecinde kişinin psikolojik durumu da çok önemlidir, stresin devam etmesi iyileşmenin yavaş olmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle psikolojik stresi çok yoğun olan ve stresle baş etmekte zorlanan kişilerin psikolojik destek almaları önerilmektedir.
- Beslenme saç gelişiminde oldukça önemlidir. Kıl folikülleri protein ve demirden zengin ortamda daha hızlı büyüme imkanı bulabilirler. Ayrıca biyotin, çinko, D vitamini de saçı besleyen diğer vitaminlerdendir. Saç gelişimini destekleyen diyetler demir ve proteinden zengin diyet, Akdeniz tipi beslenme, bitkiden zengin diyetler, taze sebze meyve, fitoöstrojen denilen maddeleri içeren beslenmedir. Bu amaçla özellikle proteinden zengin yumurta, somon ve deniz mahsülleri, avakado, ıspanak, kırmızı ve beyaz et, badem, yoğurt, meyve ve koyu yeşil yapraklı sebzeler tüketilmelidir. Ayrıca demirden zengin gıdaların tüketimi de destekleyici olmaktadır. Karaciğer, kırmızı et, balık, kümes hayvanları, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kurubaklagiller, kabuklu yemişler, taze ve kuru meyveler ve yumurta demir içeriği yönünden zengindir.
- Sağlıklı beslenen kişilerde bu besinler genellikle yeterlidir. Ancak saç dökülmesinin hızlı olduğu kişilerde demir, biyotin, çinko, pantotenik asit, omega-3 yağ asiti, demir gibi vitamin ve minerallerden zengin doktorun tavsiye edeceği özel takviye ürünler de kullanılabilmektedir. Yine PRP (kişinin kendi kanı alınarak kandaki büyüme faktörlerinin kıl folikülerine enjekte edilmesi) veya mezoterapi yöntemiyle saç gelişimini hızlandıran vitamin ve minerallerin saç köklerine enjeksiyonu saç gelişimini desteklemektedir.
Koronavirüs tırnakları etkiler mi?
Korona virüse bağlı tırnak değişiklikleri daha nadiren görülmektedir. Hastalığın şiddeti ile ilişkili olarak parmak ve tırnakta morarma olmaktadır. Enfeksiyonu geçiren kişilerde çizgisel beyazlaşma, tırnağın uç yarı kısmında portakal rengi renklenme, kırmızı yarım ay görünümü gibi bulgular nadiren bildirilmektedir, bunlar genellikle geçici bulgulardır. Yine tedavi için verilen ilaçlardan faripiravir kullanan hastalarda tedaviden sonra saçta ve tırnaklarda ultraviyole ışığı (wood lambası) ile bakıldığında floresan birikimine bağlı parlak yeşil renkte görülmektedir, bu durumun geçici olduğu ilaç vücuttan tamamen atıldıktan sonra normale döndüğü bildirilmektedir.
Koronavirüs egzama ve sedefi arttırdı mı?
Cilt hastalıklarının en büyük tetikleyicilerinden birisi strestir. Pandeminin neden olduğu sosyal kapanma, hastalığa yakalanma stresi, maddi güçlükler vs çok sayıda hastalığının tetiklenmesine neden olmaktadır. Sedef hastalığında atakların ortaya çıkmasında stresin çok önemli olduğu ve pandemi döneminde hastalıkların nüksedebildiği görülmektedir.
Özellikle yaygın sedef hastalığında kullandığımız tedavilerin sedef hastalığını tetikleyebileceği korkusuyla da pandeminin başında hastalarımız ilaçlarını bıraksalar da yapılan çok sayıda araştırma sonucunda sedef hastalığı için kullandığımız ilaçların çoğunun korona için risk oluşturmadığı ve hastaların tedaviye devam edebileceği önerilmiştir. Aksine ilaçlarını aniden bırakan hastalarda sedef çok daha şiddetlenmiştir. Burada önemli olan konu özellikle koronaya yatkınlık yapan obezite, şeker ve tansiyon gibi hastalıklar sedef hastalarında da sık görüldüğü için bu hastalar korona virüs tedbirleri konusunda daha da dikkatli olmalıdır.
Egzema koronavirüs döneminde en sık rastladığımız deri hastalıklarındandır. Özellikle sıklığı artan dezenfektan, sabun ve kolonya kullanımı egzema için zemin oluşturmakta ve hastalarımız polikliniklere bu nedenle sık müracaat etmektedir.
Kış aylarında cilt daha fazla kuruyor, bu durumda egzemadan nasıl korunabiliriz?
Ellerin ve vücudun çok sıcak veya çok soğuk suyla yıkanmaması, ılık suyun kullanılması gerekmektedir. El yıkamadan hemen sonra ve duştan çıkar çıkmaz cilt tam kurumadan yağ bazlı nemlendiriciler sürülmelidir. Soğuk havalarda eldiven takılmalıdır. Deterjanla doğrudan temas edilmemeli, temizlik yaparken içi pamuklu eldivenler tercih edilmelidir. Banyoda sabun veya duş jeli yerine nemlendirici özelliği olan ürünler, duş kremi veya duş yağı tercih edilmelidir. Nemlendiriciler gün içinde sık tekrarlanmalı, el kurudukça sürülmelidir. Vazelin, gliserin, seramid, üre, hyaluronik asit, skualen, E vitamini, kold krem ve alfa hidroksi asit gibi ürünler cildi nemlendirir. Shea yağı, zeytin yağı, Hindistan cevizi yağı, badem yağı, kakao yağı, argan yağı, saf kantaron yağı veya saf aloe vera da cildi nemlendiren ürünler olup kullanılabilir. Sık nemlendirici kullanımına rağmen deri tahriş olduysa, kızarıklık, kuruluk ve çatlama oluştuysa mutlaka dermatoloğa başvurulmalıdır.
Pandemid seboreik dermatit daha fazla mı görülüyor? Ne gibi önlemler alınmalıdır?
Seboreik dermatit veya yağlı egzema dediğimiz hastalık özellikle burun kenarları, kaşlar, bıyık ve sakal bölgesinde ortaya çıkan, stresten, yorgunluktan ve mevsim geçişlerinden çok etkilenen bir deri hastalığıdır. Maskenin etkisiyle kapalı kalan, zaten yağlı olan bu alanda nemlenmenin ve sıcaklığın artması ile özellikle burun kenarı, sakal ve bıyık bölgesindeki seboreik dermatit lezyonları şiddetlenmektedir.
Pandemide akne(sivilce) arttı mı? Ne gibi tedavi uygulanmalı?
Akne (sivilce) de strese bağlı artabilen bir cilt hastalığı olup pandemi döneminde daha fazla karşımıza çıkmaktadır. Bu süreçte maskeye bağlı maskne olarak isimlendirilen mekanik bir sivilce türü de hayatımıza girmiş oldu. Özellikle maskenin sürtünmesinin etkisi ile maske altında kalan cildimizdeki yağ ve kıl üniteleri tıkanır, bu bölgenin saatlerce havasız ve nemli kalması da cildimizde var olan bakterilerin sayısını arttırarak akne lezyonlarına neden olur.
Maske için çözüm önerileri nelerdir?
Taktığımız maskeler oldukça önemlidir, kumaş maske takılacaksa cilde tam oturan nefes alabilen sentetik olmayan kaliteli ürünler tercih edilmeli, sık sık ve günlük yıkanmalıdır. Akne hastaları için üretilen yüz temizleyicileri günde iki kez kullanılarak gözeneklerin açılması sağlanmalı, yüzdeki yağ ve kir tabakası uzaklaştırılmalıdır. Deriyi tahriş edecek soyucu tedavilerden kaçınılmalıdır. Akneli ciltler için üretilmiş su bazlı nemlendiricilerle günlük cilt nemlendirilmeli, maske takılmadan bir süre önce sürülmeli, sürdükten hemen sonra maske takılmamalıdır. Akne tedavisinde kullanılan tedaviler tüm yüze değil sadece lezyona sürülerek tüm derinin kuruması önlenebilir. Özellikle maske altında kalan alanda mümkünse makyaj yapılmamalıdır. Fondoten kullanan kişiler için yağlı ciltlere uygun su bazlı ürünler tercih edilmelidir.
Maske takanlarda halk arasında gül hastalığı olarak bilinen rozasea şikayetleri görülüyor mu?
Rosacea (Gül Hastalığı) da stresten ve dış faktörlerden etkilenen bir hastalıktır. Sıcakta artmış olan damarlar genişlemekte ve daha fazla kızarıklık ve yanmaya neden olmaktadır. Yine yüzde demodeks dediğimiz parazitler daha fazla yerleşmekte, bunlar da hastalığı şiddetlendirebilmektedir. Maske altında cildin ısısının artması ve nemli ortamın etkisiyle hem damarlar genişleyerek, hem de parazitler ve bakteriler artarak lezyonların artmasına neden olabilmektedir.
Maskenin yaratacağı olumsuzluklara karşı önlemler nelerdir?
Günlük basit önerilerle çok sayıda cilt lezyonlarının önüne geçilebilir.
- Yüz günde 2 kez nemlendirici etkisi de olan temizleyicilerle yıkanmalı
- Hafif nemlendirici kremler (seramid ve hyaluronik asit vb içeren) sabah ve akşam yüze ve dudaklara sürülmeli, bu şekilde cildin kuruması önlenmelidir.
- Sentetik, naylon, polyester maskelerden kaçınılmalı
- Eğer tek kullanımlık cerrahi maske tercih edilecekse 4 saatte bir, N95 veya N99 maske takılırsa 8 saatte bir değiştirilmeli. Ancak gün içinde sık terlenirse veya maske ıslanırsa mutlaka değiştirilmelidir.
- Kumaş maskeler sık yıkanmalıdır (günlük)
- 4 saatte bir, mümkünse açık havaya çıkılarak en az 15 dk maske çıkartılmalı
- Çok terleyenlerde ve sıcak ortamda çalışanlarda maskenin içine pamuklu kağıt havlular katlanıp konulabilir, bu durumda kağıt havlu sık değiştirilerek maskenin ömrü uzatılabilir.
- Kalın yağlı makyaj porları tıkamakta, makyaj yapımı azaltılmalıdır
- Güneşten koruyucu (mineral ve çinko baz daha uygun) sürülmeli
Sık dezenfektan ve kolonya kullanımından dolayı ellerde hangi sorunlar oluşur?
Koronavirüsten korunmak için sık ve uzun süreli el yıkanması ve el yıkanamayan durumlarda kolonya veya alkol bazlı dezenfektan kullanımı önerilmektedir. Sık kullanılan dezenfektan ve temizleyiciler deriyi tahriş ederek koruyucu dış tabakasına zarar vermektedir. Bu durumun süreğen bir hal almasıyla da deri alerjenlere daha duyarlı olmakta ve daha çok tahriş olarak kızarıklık, deride çatlaklar, döküntüler, ağrı ve kaşıntı ortaya çıkmaktadır. Gereksiz yere kullanılan lateks içeren eldivenler de bu tahrişi arttırmaktadır. Yine kış aylarında soğuk havalar da deriyi daha fazla tahriş ederek egzema oluşumunu kolaylaştırmaktadır.
Egzema oluşumunu nasıl önleyebiliriz?
Temizlik için sıvı sabun yerine gliserin veya zeytinyağı gibi nemlendirici etkisi olan katı, katkısız sabunlar kullanılabilir. Mümkün oldukça bol alerjen içeren sıvı sabunlardan uzak durmalı, zorda kalmadıkça dezenfektan kullanmamalı sabunla temizliği tercih etmelidir. Eller sık sık nemlendirilmelidir. Günlük temizlik yapılırken içi pamuklu olan egzema eldivenleri kullanılmalı, ancak dış ortamlarda gereksiz yere lateks eldiven takılmamalıdır. Yüzük, bilezik gibi aksesuarlar mümkün oldukça takılmamalıdır, takıların altında biriken sabun ve dezenfektanlar deride hassasiyet ve duyarlanmaya neden olabilir.
Memorial Tıbbi Yayın Kurulu tarafından hazırlanmıştır.
Güncelleme Tarihi : 15 Ekim 2024
Yayınlanma Tarihi: 9 Mart 2021